3. bölüm "ben Sonat"

466 137 44
                                    

Bir kitapta okumuştum, aynı sınıfta olan elli öğrencinin doğum günlerinin aynı güne denk gelmesi üzerineydi. 365 günde aynı güne denk gelen 50 öğrencinin sayısı çok düşük bir olasılıkken sınıftaki üç öğrenci aynı günde doğmuştu. Ve ben buna çok şaşırmıştım.

Tıpkı Ankaranın nufusu 5.150.072 iken daha bu şehirde tanıdığım ilk insanın patronum çıkması gibi.

Dün öküz dediğim adama asistanlık edecektim şimdi, nokta atışı yaptığım için aferin bana

Kâran beyin gözlerinde hafif bir şaşkınlık sezdiğimde elimde anlımı kaşıyıp gözleri kaçırdım. Kesin tanıdı beni.

Ne işi olur du ki böyle zengin bir adamın bizim mahallemizde.

Umursamaz bir tavırla beni inceledikten sonra tek kelime bile etmeden sırtını tekrar bize çevirdi.

Hoş bulduk

Sevgi hanım izin istedikten sonra çıktık odadan. Anlatmaya başlıyor.

"Kâran bey Selim beye benzemez, çabuk sinirlenir çok konuşmayı sevmez. Sadece sorduğu sorulara cevap ver. Kovulmak istemiyorsan dikkatli olursun"

Dün ona cevap verdim diye beni öldürmekle tehdit etmişti.

Peki anlamında kafamı salladıktan sonra Sevgi hanım beni uğurlayıp işine geri dönüyor.

İçim rahat bir şekilde şirketten çıkıp otobüse bindim mahalleye varmam öğlenni bulmuştu. Uygun bir yerde indikten sonra çalar saat almak için marketi aramaya başladım.

Dün buraları gezmiştim ve şu lanet marketi bulamadığıma inanamıyordum. Sabahları uyanamama meselesine kesin çözüm şarttı.

Girdiğim ara bir sokakta nihayet kaybolduğumu yeni anlayıp etrafıma bakındım. Labirent'i andıran küçük ve birbirini takip eden ıssız bir sokaktı. Öğlen olmasına rağmen ara sokak bomboş,
anca iki kişinin girebileceği bir yola girdim önce korkup tereddüt etsemde sonra nerden geldiğini bilmediğim cesaretim, beni yola attı.

Uzun ve bütün etrafı duvarlarla kaplı bu yolun sonu nereye çıkıyor merak ediyordum açıkçası.

Beş dakikadan sonra
duyduğum boğuk boğuk sesler irkilmeme neden oldu.

Olduğum yere çakılıp kalırken buldum kendimi. Gözlerim iris' lerinde fırlayacakmış gibi kocaman açıldı.

Önümde bana doğru gelen ayyaş iki adama takılıp kaldım. Ne kaçabildim nede bir tepki verdim. Sanki beynim işlevini yitirmişti. Bedenim beynimin verdiği kaç komutunu duymayacak kadar uzaklardaydı, lanet olsun ki korktuğum zamanlarda hep böyle donardım, sadece nefes alabilirdim.

"Ooo güzellik " adamın sesini bastıracak kadar soluklarım hızlandı içki kokusu heryerdeydi.

His ettiğim şey korkudan çok daha üstünde bir şeydi, iki sarhoş adamla kimsenin olmadığı tenha bir yerdeydim. Olabilecek olan olasılıklar bile midemi bulandırmıştı.

Gözlerini elbisemin bacak dekoltesinden ayırmayan adam bileğimden tutup, öbür arkadaşına döndürdü beni

"Hanım efendi yorulmuştur, bizim evin yolunu tarif edelim" Ardından duyduğum iğrenç bir kahkağa patlattı.

Sessiz ÇığlıklarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin