11. Bölüm

17K 1.4K 500
                                        

Oy verdiyseniz keyifle okuyun ve benimle yorumlarda buluşun olur mu ?

11. Bölüm

''Ey canım, güzel yüzlüm.

Suyunda denizleri bulduğum.

Bilmediğim yerlerimdeki sancı.

Bana bir şey söyle güleyim.

Bir şey daha söyle inandır.''

Turgut Uyar

Seneler Önce...

Nevşehir...

Mir Aslan Türkoğlu...

Aynı günde hem annesiz hem babasız kalmak bir çocuğun sırtlanamayacağı büyük bir yüktü. Mir Aslan küçük omuzlarında birkaç gündür o yükü taşıyordu. Ona yabancı olan o evde, hiç tanımadığı o insanların içinde nefes almaya çalışıyordu. Gözleri boşluğa dalmıştı. Evin yabancı oluşundan sebep gözlerindeki yaşlar bile akmak istemiyordu. Tanımadığı o insanlara karşı kendini zayıf göstermek istemiyordu.

Krem rengi duvarları olan, ahşap, geçmişin izlerini taşıyan klasik mobilyalarla döşenmiş koca bir yatak odasını ona verdikleri o evde bir duvarın köşesine sinmişti. Gözleri altını andıran avizelerin üstünde dondu kaldı. Nefesi düzensiz, her seferinde göğsüne saplanan bir ağrı gibi içinde duruyordu ve hiç çıkmıyordu. Sessizlikte o gecenin çığlıkları yankılandığında da ellerini kulaklarına kapatıp, gözlerini sıkıca yumuyordu. Güzel günleri düşünmeye çalışıyor, zihnine unutması için komutları kendisi veriyordu. Daha birkaç gün önce annesinin sıcak ellerinin arasında, babasının sesiyle uyanmıştı. Şimdi ne bir ses vardı ne de bir dokunuş. Her şey geri gelmeyecek kadar uzakta kalmıştı Mir Aslan'a.

Odadaki saatin tik tak sesleri zihninin içinde boşluklara çarptı durdu. Dünyanın geri kalanında hayat devam ediyordu lakin onun dünyası yıkılmış haldeydi. Nereye baksa yabancılıyor, eksik hissediyor, her adımında boşluğa basıyormuş gibi hissediyordu. Sessizliği dinlemenin ürkütücü ve dayanılmaz geldiği o anlarda ellerini yumruk yapıp dizlerine bastırdı ve tüm acıyı içine hapsetmeye çalıştı. Tek bir göz yaşı dışına akmazken, binlercesi içinde birikip birer taşa dönüşüp kaldı sanki. Binlerce taş doldu da içi kalbindeki boşluk öylesine büyüktü ki sanki bir orayı dolduramadı.

Sonra o bebek geldi aklına. Mir Aslan kendini büyük bir adam gibi gördüğünden kendisinin zar zor dayandığı bu acıya o küçük bebeğin nasıl dayanacağını düşündü. Taşıyamazdı ki o. Üstelik onun da kimsesi yoktu. Şu hayatta tek tanıdığı Mir Aslan kalmıştı ve Mir Aslan o gece onu orada öylece bırakıp gitmişti.

Çocuk yüreği dayanamadı. Çıkıp gitmeyi düşündü, nasıl gideceğini bilemedi. Aramayı düşündü nasıl arayacağını bilemedi. Tam o sırada kapısı tıklanıp içeri giren genç kadını gördü.

''Küçük beyim.'' Dedi genç kadın çekinerek ama yüzünde sıcak bir tebessümle. ''Biraz dışarı çıkmak ister misiniz? Hava çok güzel. İsterseniz balonlara da binmeye götürür sizi Akif.'' Belki heyecanlanır diye, yüzünde koca bir tebessümle öve öve anlatmaya başladı. ''Öyle büyük balonlar var ki burada. Çok da güzeller. Tüm şehri izlersiniz yukarıdan. Yabancı memleketlerden bile geliyorlar binmeye. He. İster misiniz? Diyeyim mi Akif'e?''

Elini Mir Aslan'a doğru uzatacak olduğunda Mir Aslan kaşlarını çatarak bedenini geri çekince kadın da tedirginlikle geriledi.

''Bari yemek yeseydiniz.'' Dese de Mir Aslan kaşlarını çatmış bakışlarını karşıya dikmişti. Anlam veremiyordu. Neden ona bey dediklerine, bu kadar üstüne düştüklerine asla anlam veremiyordu. Yüzünde günlerdir ikna edememenin, iletişim kuramamanın getirdiği o yorulmuşlukla geri çekildi. Kapıyı tamamen kapatmıyorlar, kilidi üstünde bırakmıyorlardı. Geldiği ilk gün Mir Aslan kapıyı kilitleyip kendini içeri hapsedince dedesi Hasan Bey evdeki kilitlerin hepsini toplatmıştı. Yine de genç kadın Mir Aslan'ın yalnız kalmak istediğini bildiğinden ve birazdan kapıyı çarparak kapatacağının bilincinden üzerine doğru çekmişti.

MirHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin