instagram: avcismy
Alışmaya çalıştığım yeni hayatımın ilk ders gününde utangaçlığımın kurbanı oldum ve daha önce yemek masasında -zoraki olarak- tanışmış olduğum insanlarla karşılaşmamak için kahvaltımı ücra bir köşede yapmayı tercih ettim. Bu kez göze en son çarpabilecek konumu özenle seçtim ve burası bir kolonun arkasıydı. Apar topar karnımı doyurduktan sonra önceden öğrendiğim dersliğime geçtim. İlk başta sınıfta kimse yoktu, yer seçmek kolay oldu. Sınıf yavaş yavaş dolmaya başlayınca burada gözden uzak bir noktanın olmadığını gördüm. Sanki herkes birbirinin gözlerine bakıyordu ve solukları... Herkesin soluğunu kulağımın dibindeymiş gibi hissediyordum. Yanaklarım ateş bastığı için parmaklarımı yüzüme bastırıp soğutmaya çalıştım. Böylece panik dalgasını bertaraf edebileceğimi umuyordum.
Geride bıraktığım ailem geldi aklıma. Sınıfta olduğumu unuttum ve onların yüzünü düşledim. Bana bakıp gülümsediklerini, başarabileceğime inandıklarını yüzlerinde gördüm. Ne kadar endişeli olursam olayım; gün, eninde sonunda bitiyordu ve korku geride kalıyordu. Hayal görmekten hiç korkmadım, ben gerçeği yitirmekten korktum. Benim için gerçeğin ne olduğunu tarif etmek çok zor ama denersem, yani tariflemeye çalışırsam bunu sevdiğim insanlarla yapardım. Ve en çok hislerimden bahsederdim. Çünkü mantığım beynimle ilgili ve benim problemim bununla alakalı.
Ensemde hissettiğim karartıyla birlikte usulca kafamı kaldırdım. Bana çevrilen muhteşem bir çift gri gözle karşılaşınca korkuyla gözlerimi kaçırdım. "Bana hala kızgın değilsindir diye umuyorum." Duyduğum sözlerle birlikte kaşlarımı çatıp Yağız'a baktım. "Sana inanıyorum." dedi yanıma yerleşirken. "Eğer tedavisi olmayan bir hastalık olsaydım senden korkup kaçardım."
"Sana komik mi geliyor?" diyerek payladım onu. "Çaresizliğe umut olmak sandığın kadar komik değil."
"Öyle..." dedi kederli bir ses tonuyla. "Peki ya sana umutla bakan binlerce insanı yarı yolda bırakmak kulağa nasıl geliyor?"
Yağız'ın tavrı hiç normal gelmedi. Kuşkulu bir ifadeyle "Sanırım bir yakınını kaybettin." dedim. "Bu yüzden mi öfkelisin?"
"Öfkeli değilim." diye çıkışırken ses tonu yükseldi ve bütün gözler bize döndü. Tam da korktuğum gibi. Zar zor gülümseyerek sorunun olmadığını mimiklerimle ifade etmeye çalıştım ancak onlar merakları geçene kadar bizi izlemeyi sürdürdüler. Yapacak bir şey olmadığı için onları görmezden geldim. "Öyle denebilir." diyerek kendini toparlamaya çalıştı. "Doktorlar çaresiz kaldıklarında bile sana umut vermeye devam ederler. Mutluluğun her şeyi tedavi edebileceğine inanıyorlar."
"Onlara kızma." diye mırıldandım. "Hastasının somurtarak ölümü beklemesini istemediklerindendir. Yoksa zaten hepimiz öleceğiz. Bence bir süre daha mutlu olmak hepimizin hakkı. Buna öfke duymamalısın."
"Söylemesi kolay." dedi gülümserken. Onu sakinleşmiş görünce ben de mutlu oldum. Sonra "Saçların..." diye mırıldanıp boğazını temizledi. "...çok güzel." Aldığım bu iltifat karşısında şaşkınlıkla aralanan dudaklarımı kapatmayı unutarak sırtımı dikleştirdim. Ardından düşünmeksizin "Senin ki de." cevabını yapıştırdım.
Yağız ellerini saçlarının arasına daldırıp güzelce karıştırdıktan sonra "Emin misin?" diye sordu. Ardından elini saçlarıma doğru uzatıp "Acaba..." diye mırıldandı.
Gülerek "Ne?" diye sordum. Fakat hemen sonra ne yapmak istediğini anlayarak "Sorun yok." diye fısıldadım. Uzanıp saçımın kıvırcık tutamını yakalayıp aşağıya doğru sündürdü. Ardından saçımı bıraktı ve bıraktığı o bir tutam saç eski haline büründü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gece Tutulması
Science FictionThe Wattys 2016 Çığır Açanlar Kazananı Dex İlk Romanım yarışması üçüncüsü 'Bebeğin için bir aile buldum. Onlara bebeğinin bir gün seni bulmak için Zübde-i Tin'e gitmesi gerektiğini söyle. Sevgilerle K.' Şizofreni hastası bir genç kızın, bu notla bi...