2.5

2.4K 330 191
                                    

Genç adam, yüksekçe tavanı bulunan lokantaya girdiği anda derin şekilde nefes alma ihtiyacı hissetti. Muazzam bir ışıklandırma kullanılarak gölge oyunları oluşturulmuş ve bu da büyülü ortamı meydana getirmişti. Duvarlara yer yer işlenen ahşap süslemeler, saraylara layık avizenin kristalleriyle bütünlük oluşturuyordu. Estetik kaygıyla tasarlanmış mekân kahve tonlarında, adeta geçmişten günümüze hiçbir yara almadan gelmiş gibiydi. Mekân bilerek sarnıca benzetilmiş, eski mimarinin ihtişamlı yapısından günümüze pay çıkarılmaya çalışılmıştı. Orta Çağ'ın ruhu buram buram hissediliyordu.

Mekânın görkemli yapısı karşısında kendini küçük ve önemsiz hisseden genç adam adım atmayı zorlukla sürdürdü. Tüm bu muhteşemliğin içinde bütün zarafetiyle dikilmekte olan kırmızı elbiseli kadın ayakta ona yaklaşmakta olan adamı karşılamaktaydı. Fakat göz alıcı görünümünün dışında dikkat çeken bir başka nokta vardı, o da kadının daha önce beline kadar uzanan kumral saçlarını omuz hizasında kestirmiş olduğuydu.

Yağız, Gece'nin yalnızca bir adım ötesinde durup kafasını geriye attı ve kadını baştanbaşa gözleriyle taradı. Ondaki değişim nedenini anlayamadığı şekilde canını yakıyordu. Sanki karşısında duran kadın artık onun için bir yabancıydı. Buraya gelmeden önce Gece'ye söylemek istediği binlerce sözü biriktirmişti fakat gelip de kadını gördükten sonra konuşmak için duyduğu bütün isteği ateşin dumanı gibi dağılıvermişti.

Gece ayakta durmakta zorlansa da güçlü duruşundan bir an olsun taviz vermedi; onu ele veren tek şey dudaklarını, sırf ağlamamak için dişliyor oluşuydu. Buruk ritimle çarpan kalplerin buluşması, buğulu göz bebeklerinin birbirine dokunmasıyla gerçekleşti. Kadının gözlerinde sakladığı binlerce mana arasından özlem duygusu öne çıkıyordu, adamın ise öfke...

Gece uzanıp Yağız'ın yüzünü avucunun arasına almak istedi fakat aralarındaki buzdan duvar onu durdurdu. Sessizlik sürüp giderken havada ikisinin de nefes almasına engel olan bir şey vardı; adeta oksijen ciğerlere dolmuyor gibiydi. Nefes almaya çalışan bu iki gencin soluğu eş zamanlı olarak ritmik sesler oluşturuyordu. Derken Gece'nin duyguları bir gözyaşına sığarak taştı. Yanağından kayıp zemine düştü ve orada daha küçük damlalar halinde etrafa saçıldı. Ardından titrek ve tiz bir sesle "Merhaba." diye fısıldadı.

Yağız burnunu çektikten sonra derin bir nefes aldı ve kızaran gözlerini bir zamanlar o çok sevdiği kadının gözlerine odakladı. Binlerce anlam gizliydi suretinde, binlerce söz... Gece, kitap gibi okuduğu adamın yüzünden yansıyan manaların anlamı karşısında zorlukla gülümseyebildi. Sevdiği adamın haklılığı kadının yüreğini eziyordu ama durumu değiştirecek gücü yoktu. "Geleceğini biliyordum." diye mırıldandığında tek niyeti ortamın gerginliğini dağıtabilmek olan kadın, seçtiği kelimelerin yetersizliğiyle dudaklarını birbirine bastırdı.

Yağız'ın genç kadına karşı olan tutumu sert ve soğuktu. "Nasıl bilebilirsin ki? Ben bile bilmiyordum."

Gece, hayal kırıklığını gizlemek adına olağanüstü bir çaba harcıyordu. "Beni görmek için gelmeni isterdim ama benim için gelmediğini anlamak zor değil." Genç kadın derin bir nefes alıp gözlerini yumdu. Bunu yapmasıyla birlikte birkaç damla gözyaşı daha yanaklarına doğru kaydı. "Çocuğumuzun iyi olup olmadığını merak ediyorsun."

Yağız, az önce yabancı olarak addettiği genç kadının hala kolaylıkla ruhunu okuyabiliyor olduğunu fark edince yüreğinde hareketlenen kıvılcımı hissetti fakat bu kıvılcımı öfkesinin hiddetiyle söndürdü. "Evet, haklısın. Beni burada seninle buluşmaya sürükleyen şey çocuğumu merak ediyor olmamdı." Yağız'ın gözleri usulca kadının karnına kaydı. Kalbi yerinden fırlayacakmışçasına çarpıyordu. Alacağı kötü habere karşı kendini her ne kadar hazırlamaya çalışsa da yüreğinde dayanılmaz bir sancı vardı ve kadının karnında herhangi bir şişlik göremiyordu.

Gece TutulmasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin