Hayal meyal hatırladığım görüntülerden seçebildiğim kadarıyla yabancı adam tarafından hiç de kibar olmayan bir tavırla peşinden sürüklendim. Arada bir gözlerimi açabildiğim anlarda ağaç dallarıyla karşılaştım, sonra yeniden baygın düştüm; ne kadar zaman uyuduğuma dair hiçbir fikrim olmayarak yattığım yerden kalktım. Gözlerime vuran beyaz ışık etrafı yüzünden yüzümü buruşturdum. Zeminin sarsıntısı beni sola savurdu. Omzumu çarptığımda bulunduğum yerin donanımlı bir aracın kasası olduğunu anlamam uzun sürmedi. Bileğimdeki kelepçe hareketimi zorlaştırdı ve doğrulurken daha fazla çaba harcamam gerekti. Araç aniden durdu. Ben köşeye kaçıp kasanın açılmasını bekledim, bir adam gürültüyle kapıyı açtı ve daha ne olduğunu anlayamadan hırpalayarak beni araçtan indirdi. Onu, öfkeli bakışlarımın hedefi haline getirdiğimde "Yürü!" dedi zaten yürüyor olmama tezat. Çaresizce itaat etmeye devam ettim. Şayet sakin kalırsam buradan çıkmanın bir yolunu bulmak kolaylaşırdı.
İnilen merdivenlerin ve geçilen koridorların sonunda beyaz ışıklandırmalı odaya alındım. Bu odanın tam ortasındaki sandalyeye zorla oturtulup ayak bileklerimden yere sabitlendim. Derken omuzlarımdan da manyetik bir şerit geçti. Hızla geriye yaslandım. Hareketim kısıtlanırken bileğimi sıkan kelepçenin gevşediğini hissettim. Bütün yaşananları hiçe sayarak, karşımdaki duvara boylu boyunca döşenmiş aynadan yansımamı izledim: Üstüm başım çamur içindeydi, saçlarım birbirine karışmış ve gözaltlarım morarmıştı; çehremde yorgunluğun izleri vardı. Öfke dolu bakışlara sahiptim fakat bunun ötesinde... Korkuyordum.
Beni buraya getiren adamların kapıyı sertçe çarpıp odadan çıktıktan sonra uzaklaşan ayak seslerini dinledim. Ardından aynadaki yansımama yeniden döndüm çünkü biliyordum ki aynanın ardında beni izleyen birileri vardı. "Yüzleşmektense camın ardında saklanmak daha kolay olmalı," dedim. Akabinde tüm odayı dolduran "Yüzleşeceksin." cümlesi duyuldu. Yansımamı izleyip alayla güldüm. "Ama önce anahtarın nerede olduğunu söylemeni bekliyorum."
Başımı aşağı yukarı salladım. "Ah, evet!" dedim üzülmüş gibi. "Bu konuda ufak bir problemimiz var ki o da anahtarın bende olmayışıdır. Umarım bu sizi üzmez."
Önce homurdanmayı duydum. Sonra ses sakinleşti. "Umarım ailenin başına gelenler de seni üzmemiştir," derken gülüyordu.
Dişlerimi sıkı sıkıya birbirine geçirdim. Hıçkıra hıçkıra ağlama isteğimi histerik bir gülme kriziyle bastırarak bağırmaya başladım. "Asla anahtarı bulamayacaksın! Asla!" Yumruklarımı sıkıyor, tırnaklarımı sertçe avuç içlerime bastırıyordum. Kapının sürgüsü gürültüyle açıldığında ilgim o yöne kaydı. Karşımda görmeyi beklediğim kişi Javier'di fakat karşıma çıkan Serenity Roza'ydı.
Profesör bıçak gibi keskin ve koni şeklindeki bacağını sertçe yere vurarak yanıma yaklaştı. Duygudan yoksun mavi ışıltılarla bezeli gözleri çehreme odaklandığında heyecana kapıldım. Sanki beni tanıyabilirmiş gibi geldi. Sadece küçük bir an, bu hayale kapıldım fakat yere düşüşüm ani oldu. Onu geri getirmek artık mümkün değildi. Yine de "Kim olduğumu biliyor musun?" diye sordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gece Tutulması
Science FictionThe Wattys 2016 Çığır Açanlar Kazananı Dex İlk Romanım yarışması üçüncüsü 'Bebeğin için bir aile buldum. Onlara bebeğinin bir gün seni bulmak için Zübde-i Tin'e gitmesi gerektiğini söyle. Sevgilerle K.' Şizofreni hastası bir genç kızın, bu notla bi...