1.17

1.8K 201 99
                                    

Fate Of The Oracle" by Fran Soto (Ft. Lara Ausensi)

Yağız arkamdan sarılıp omuzlarımı kavrayarak "Seninle çok mutluyum." dedi. Kafamın üzerinde çenesini hissettim. Derinden gelen nefesinin sesini dinledim. Huzurlu hissediyor olmalıydı. Dudaklarını saçlarıma bastırıp usulca öptü. "Sayende hiçlikten kurtuldum, var olmak nedir bunu tadıyorum. Aile olmayı seninle öğreniyorum."

Okyanusun köpüren dalgalarını seyrettim. "Yaşadığını hissetmek için bana ihtiyacın yoktu." diye fısıldadım. "Gözlerini kapatıp dalgaları dinle, rüzgârın tenine dokunuşunu hisset ve kuşların sözlerine kulak ver. İnsanın özel olma isteğini anlayabiliyorum ama sıradanlık da güzeldir Yağız. Dalgalar her yerde aynı şekilde kıyıya çarpar ve kuşlar her kıtada aynı dilde şakırlar. Özel olmalarının nedeni var olmalarıdır."

"Ne yaparsam yapayım, hiçbir işe yaramıyor!" Titrek çıkan sesin sahibi irkilmeme neden oldu. Yağız aniden arkasını dönüp beni kendi bedeninin arkasına saklarken kollarını iki yana açtı. "Yerinde olsam vakit kaybetmeden ailemin yanına giderdim." diyen Andrey, Yağız'ı yok sayarak benimle konuşuyordu.

"Neden?" diye bağırdım. "Yoksa onlara zarar mı verdin?" derken Yağız'ı aşıp maskeli adamın üzerine atılmak üzereydim. Bu aptallığı yapmaktan beni alıkoyan genç adama öfkelendim. Beni durdurmasını istemedim.

Andrey olduğu yerden kıpırdamadı. Yalnızca kafasını hafifçe sola yatırdı. "Onlara zarar vermedim fakat çok kötü şeyler olacak." Yağız sessizce silahına uzanırken Andrey kendini uçurumdan aşağı bıraktı. Korkuyla bu sahneyi izleyip peşinden koştum. Ayaklarımın üzerinde zar zor durabiliyorken nasıl koşabildiğimi aklım almadı. Daha birkaç dakika önce nasıl da huzurluydum oysa... Şimdi yüreğim ağzımda atıyordu. Uçurumun kıyısına varıp dizlerimi çöktüm ve köpüren dalgaların arasında Andrey'i aradım. Göremedim. Ölmüş müydü? Dalgalar onu çoktan yutmuş muydu? Andrey omuzlarıma yapışıp beni ayağa kaldırdığında gri irislerine baktım. Endişeyle "Götür beni..." dedim. "Beni eve götür."

"Hadi evine gidelim. 26. Bölge'ye..."

* * *

Göğsümün üzerine bastıran o yoğun korkunun yarattığı uyuşukluk hali aldığım her nefesle daha beter hale geliyor ve düşünmeyi zorlaştırıyordu. Şu anda zeminin üzerinde kaymakta olan aracın sağ yanına ne zaman ne şekilde geçtiğimi bölük pörçük anılardan seçip çıkarmak ve bunu anlamlandırmak oldukça zordu. Bir bedene sahip olduğumu biliyordum fakat hissedebildiğim yalnızca ruhumdu fakat ruhum da yaşamdan arınmış gibiydi. Kalbim endişeli bir kuş gibi kanat çırpıyor, aileme yeniden kavuşabilme arzusuyla yanıp tutuşuyordu.

Kollarımı göğsümde kavuşturup tırnaklarımı tenime sertçe bastırdığımı biliyor fakat bunu yapıyor olmanın emarelerini tenimde hissedemiyordum. "Yağız..." diye fısıldarken bakışlarım boşlukla buluştu. "Yetişemeyeceğiz. Hayır, yetişemeyeceğiz." Titreyen ellerimi dudaklarımın üzerine kapadım. Korkunun resmi, keskin fırça darbeleriyle o gün çehremde çizilerek hayat buldu.

Nefes almayı unutup boş gözlerle etrafa bakmaya devam ederken bir an için bulunduğumuz aracı sürmekte olan gencin suretine takıldı gözlerim; dikkatle yolu takip ederken kasılan çenesi, çatılan kaşları, dağılan saçı ve hızla inip kalkan göğsü onun da acı içinde olduğunun göstergeleriydi. Birlikte açıkça görülen bir tuzağa doğru sürükleniyor ve bunu bilinçli(?) olarak yapıyorduk. Meçhul olan sonumuz için yapılacak çok az şey vardı.

"Eğer bu bir tuzaksa ki ikimiz de bunun bir tuzak olduğunu biliyoruz..." dedim düşünceleri kafamda zar zor toparlayarak. "Benimle gelmeyeceksin."

"Ne olursa olsun seninle geleceğim." dedi kararı bir ses tonuyla. O bunları söylediğinde sanki gözlerim onu bulmakta zorlanır gibi sağa sola kaçtı. Boynum kafamı kaldırmakta güçlük çekiyor, ellerim uyuşuyor, zihnim Andrey'in o son sözlerini yeniden hatırlatıyordu.

Gece TutulmasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin