1.21

833 65 21
                                    

Kolumdaki baskıyı hissedince yavaşça gözlerimi açtım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Kolumdaki baskıyı hissedince yavaşça gözlerimi açtım. Nerede olduğumu kestirmeye çalışıyordum. Düzenli ritimle öten ekrana baktım. Ardından bakışlarım ince şeffaf borulara takıldı. Kendimi yeni sürüme güncellemeye çalıştıkları robot gibi hissedince aklıma Serenity geldi ve bütün bedenimi derin bir ürperti dalgası esareti altına aldı.

Yavaş yavaş yaşadıklarımı anımsamaya başlayınca korkarak "Orada birileri var mı?" diye bağırmaya çalıştım. Ses tellerim bile artık işlevini tam anlamıyla yerine getiremiyor, sesim fısıltıyla çıkıyordu. Kapının açılmasını bekledim. "Lütfen birileri ses versin." Ciğerlerim patlayacakmış gibi hissediyordum. Göğsümde inanılmaz bir baskı vardı.

Sesimin eski gücüne kavuşması için birkaç dakika beklememin yeterli olacağına kanaat getirip kendime dinlenmek için zaman tanıdım. Bu sırada elim yanağımdaki sargı bezine gitti. Dişlerim önce sıkıca birbirine kapandı. Sonra yeniden açıldığında "Gördüğüm çoğu şey gerçek değilken neden bu yara izi gerçek olmak zorunda?" diye sordum kendi kendime. Sıkıntıyla elimi yanağımdan uzaklaştırdım ve vücuduma batırılan iğnelerden öfkeyle kurtuldum.

Bazen tehlike daha gelmeden hissedilir. Aslına bakılırsa ben de hissetmiştim fakat buna rağmen Zübde-i Tin'de beni çeken özel bir durum vardı: Biyolojik ailemin başına ne geldiğini öğrenmek... Ancak bundan fazlası olmalıydı. Aksi takdirde genetik mirasına sahip olduğum ailemi aramak uğruna beni büyüten ailemin ölümüne neden olmak; benim sancılarla dolu gerçekliğe itilmeme neden oluyordu. Pişmandım. Okula adım attığım ilk günün aslında hiç yaşanmamış olması gerekiyordu.

Ellerim hala titremekteydi. Hala korkmakta ve hala ne yapacağımı bilmemekteydim. Ayaklarımı yataktan aşağı sallandırıp ellerimi iki yanımdan destek alacak şekilde yatağın üzerine koydum. Başımı öne eğerken kendime gelmeye ve zihnime doğru hücuma geçen düşüncelerin daha fazla ruhumu sıkıştırmaması için direnmeye çalışıyordum. Rio'nun Asiller'in elinde katile dönüşmüş olması, aslında hepimizin içinde var olan karanlık yönün apaçık şekilde gözler önüne serilmesi demekti. Nitekim Rio ne bana ne de bir başkasına zarar vermezdi.

Kafamı kaldırıp zorlukla yutkunmayı başardığımda gri gözlü adamın sureti gözlerimin önünde gri bir dumanda şekillendi. Yaşamak; okyanusta, onun ulaşamayacağı kadar derine saklanmış bir hazineydi. Ne kadar derine dalarsa, o kadar eksiliyordu nefesi. Kulaç attığı kadar baskılıyordu sular onu. Sonunda boğulacağını ikimiz de biliyorduk ama ben çekinmeden kendi nefesimi ona sunmaya hazırdım. Son nefesimi ona üflerken başarabiliriz sanmıştım. Gözlerimi tavana dikerken "Tüm bu yaşananların intikamını almak için geleceğim." diye fısıldadım. Sesimdeki sakin ama bir o kadar da kararlı tını beni artık şaşırtmıyordu.

"İntikam kötü bir şeydir." Sağ taraftan küçük bir erkek çocuğun sesi gelince irkildim. Kafamı çevirip sesin geldiği yöne doğru "Sen kimsin?" diye sordum. "İçeri nasıl girdin?"

Gece TutulmasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin