Saat 02.13
Buluşma saatinden 13 dakika geç gelen Aaron'ı gözlerimi kısarak izledim. Başımı iki yana sallarken 'Nerede kaldın?' bakışı atıyordum. Sessizce yanıma yaklaşırken elinde tuttuğu tuhaf demir yığınına gururla baktı. "Bu bebeğe ayar çekiyordum." derken neşeli görünüyordu. Ne olduğu hakkında en ufak fikrimin olmadığı demir parça belli ki onun için önemliydi.
Etrafımıza bakınıp birilerinin bizi görüp görmediğini kontrol ederken "Ne işe yarıyor?" diye sordum.
Aaron kafasını kaldırıp çenesiyle tepemizdeki kamerayı işaret etti. "Bu bebek sayesinde kimse bizi kameralarda göremeyecek." dedi. "Sonuçta kameralar seni çekmemişse, olay aslında hiç yaşanmamış demektir. Böylece biz ne yaparsak yapalım hafızalarda yer edinmeyeceğiz."
İlk birkaç saniye olayı kavrayabilmek için düşündüm. Ardından hayranlıkla makineye yaklaştım. Altın rengindeydi ve ışığın altında parlıyordu. "Nasıl çalışıyor?"
"Kamera açısındaki hareketliliği algılayarak oraya yama yapıyor. Yani birkaç saniye öncesine ait olan bir başka görüntüyü bizim bulunduğumuz yere yerleştiriyor. Böylece görünmez oluyorsun."
"Nereden aldın?"
Aaron göğsünü kabartarak "Ben yaptım!" dedi. "Bu bebeğe benden başka sahip olan kimse yok. Maalesef patentini alamadım. Tescillemeyi isterdim ama o zaman da görünmezliğin bir anlamı kalmazdı. Hem böylece elimdeki bu bebeği istediğim gibi kullanabiliyorum. Kısacası işimi kolaylaştırıyor."
Alt dudağımı dişleyerek başımı hafifçe aşağı yukarı salladım. "Sen mükemmelsin!" Sessizce kıkırdadım. "Eğer paylaşımcı olmak istersen diye söylüyorum, bu bebekten ben de bir tane istiyorum. Buna bir isim düşündün mü?"
Bana nazikçe kapıyı açarken "Jen." dedi sakince. "Neden isminin Jen olduğunu sormayacaksan sana torpil geçer ve bir tane de sana veririm. Anlaştık mı?"
"Anlaştık." dedim. Kapıdan geçtikten sonra beni durdurdu. Ben ne olduğunu anlamaya çalışırken Aaron kafasını kaldırıp etrafına bakındı ve Jen'i çalıştırdı. Bana sessiz hareket etmem konusunda belirsiz bir ikazda bulunduktan sonra önde o, arkada ben araştırma yapabileceğimiz uygun bir odanın içine girdik. Bu saatte kimsenin kütüphanede olmayışı bizim için avantajdı, yakalanma riskimizi azaltıyordu.
Vakit kaybetmeden işe koyulduk. Aaron zeytin yeşili sırt çantasından bir parça çıkardı. O parçayı tam olarak ne amaçla kullanacağını merak ederek onu iş üstündeyken sessizce izlemeye başladım. Bir tuşa basarak elindeki cihazın mavi ışığının yanmasını sağladıktan sonra akademinin bilgisayarına bağladı. Bir süre daha o küçük metal parçayla ilgilendikten sonra bana göz kırparak yeniden işine odaklandı. Etrafımızdaki duvara yansıyan ışıklar kesik kesik çizgilerle bölününce elektrik kaçağı olmasından korkarak dizlerimi kırıp yere doğru eğildim. "Her şey yolunda mı?"
Aaron ciddi ifadesini bozmadan başını aşağı yukarı salladı. Bu sırada yapay zekânın sesi duyuldu. "Giriş izni verildi." Duvara yansıyan kelebek amblemi yeniden netlik kazanırken rahatlayarak sandalyeye kendimi bıraktım. Arkama yaslanırken kollarımı sandalyenin kenarlarına uzattım. Aaron her ne yapıyorsa doğrusunu yaptığına emindim.
"Eee? Neyi öğrenmek istiyorsunuz Gece KUTLAY Hanımefendi?"
Öğrenmek istediğim ilk şeyi biliyordum. Yapay zekâya "Gece KUTLAY'ın dosya bilgilerini görmek istiyorum." emrini verdim. Arama hızı düşen bilgisayar uzun bir sürenin sonunda "Okulda Gece Kutlay adına kayıtlı bir bilgi yer almamaktadır." dedi. O an Aaron ile göz göze geldik.
"Bir saniye." dedi hemen cihazına yönelirken. "Başka bir şey daha deneyeceğim."
Omuzlarımı silkip telefonu metal plakayı işaret ettim. "O eski şeyin işe yarayacağına emin misin? Daha günümüzden bir şey kullanabilirdin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gece Tutulması
Science FictionThe Wattys 2016 Çığır Açanlar Kazananı Dex İlk Romanım yarışması üçüncüsü 'Bebeğin için bir aile buldum. Onlara bebeğinin bir gün seni bulmak için Zübde-i Tin'e gitmesi gerektiğini söyle. Sevgilerle K.' Şizofreni hastası bir genç kızın, bu notla bi...