34.Bölüm ❇ Veda Vakti | FİNAL

1K 68 53
                                    

Violetta'dan;

23:55

Hayatımın en güzel zamanlarının gideceğim zamanlar olması fazla mı tuhaftı? Evet, öyleydi. En büyük tuhaflıklar benim çevremden çıkıyordu hep. Ama çok tatlıydılar... Hepsi canımdı...

"Sonsuzluk ve ötesine!" diye bağırıp Oyuncak Hikayesi'nden alıntı yapan Honoria'ya döndük hepimiz. Ellerimizdeki meyve sularıyla dolu bardaklarımızı tokuşturunca kıkırtılar sardı etrafımızı.

León meyve suyunu içtikten sonra boynuma öpücük kondurdu. Dünkü itirafından sonra boynuma yirmi ikinci öpücüğü kondurmuştu. Rüya gibi geçiyordu her şey dünden beri. Sanki ruhum bedenimi terk etmişti ve yukarılarda uçarken olanları izliyordu. Ayaklarımın yerle temas etmiyormuş gibi olmasının açıklaması buydu muhtemelen.

"León... sahte gülmeye devam edersen birazdan kusacağım," diye fısıldadım kulağına. Her şey rüya gibi olabilirdi ama bu sahtelik akan gülüşleri bütün rüyayı bozuyordu.

"Gidiyorsun, Violetta. Her fırsatta bir araya gelecek olsak da ayrı kalacağız. Kalan iki gününde nasıl gülebilirim ki? İçimden gelmiyor." Beni kendine çekip başımı göğsüne yasladı. Hâlâ alışamamıştım Duygusal León'a. Benim León'um her zaman Öküz León olacaktı. Uzun süredir ona öküz dememiş olsam da, León'un davranışları öyleydi. Değişmez olan tek şey öküzlüğü olmalıydı.

"Bunu konuşmuştuk, León. Akışına bırakmamız gerek, biliyorsun."

Homurdansa da bundan basşa bir şey söylemedi. Ben de konuşup gülüşen dostlarımızı izledim. Onlarla aynı okulda bulunmak bir ayrıcalıktı. Tekrarlanamayacak kadar güzel bir ayrıcalıktı...

Broduey yediği kayısının çekirdeğini kafama fırlatıp dalgınlığımı dağıttı. "Eee, yarın ne yapıyoruz? Gitmene son üç gün kaldı. Aslında..." Saatine baktıktan sonra devam etti, "...iki gün kalmış."

Çekirdeği incelerken, "Hangi insan kayısılı meyve suyu içerken kayısı yer ki? Kayısı, bağırsakları yumuşatıp, idrarın atılımını kolaylaştırır. Tuvaletten çıkamayacaksın," dedim. Böyle bir şeyi neden söylediğim hakkında en ufak fikrim yoktu. Hepsinin garip bakışlarını fark edince de, düzeltmeye çalıştım. "Ben, seni düşünüyorum canım. Böyle bakmaya devam ederseniz kafamı kuma gömeceğim."

Felix, "Çocuğun sorusunu cevaplamalısın bizce," dedi. Evet, Felix dedi bunu. Gideceğimi öğrenince birden üstüme titrer olmuşlardı. Kızlar ağlama merasimini gerçekleştirirken, erkekler beni nasıl sevdikleriyle, ilk geldiğim zamanlarda nasıl etrafı dağıttığımı söyleyip ciddiyeti bozuyorlardı. Sonra Felix de onlara katıldı. Dakikalarca yaptığının ne kadar iğrenç olduğunu anlattı. Sustuğunda da kendime engel olamayıp sarıldım ona. Kimseyle küs kalamıyordum. Onunla da kalamamıştım işte...

"Sabah..." diyerek söze başladım. "...toparlanacağım ben. Akşam da bir yere çıkamam yorgunluktan. Son gün vedalaşırız artık."

Andrés, "Asla olmaz!" diyerek karşı çıktı bana. "Öyle olur mu? Yarın sendeyiz. Evi toparlamana yardım ederiz. Akşam da sende kalırız. Son gün eşyalar giderken vedalaşmamızı yaparız. Nasıl fikir?"

Maxi baş parmağını kaldırdıktan sonra Andrés'in omzuna hafifçe vurdu. "Bazen boş olan beyninden mucizevi fikirler çıkabiliyor dostum."

Maxi, Andrés'in beyniyle dalga geçerken gülmüştüm. Leónve ben, onların iki katıydık böyle dalga geçme konusunda. Tartışırken oluyordu genelde ama sonucu değiştirmezdi ne de olsa; ikimiz de boş beyinliydik.

"O zaman... yarın sendeyiz, bücürük," deyip saçlarımı dağıttı León. Bunu yapmasından nefret ediyordum! Tam duygusal dakikalara girmiş, dokunulsa ağlayacak durumdayken öküz herhangi bir şekilde dağıtıyordu beni. Bazen insanın ağlamaya ihtiyacı olurdu. Mutluluk, acı fark etmezdi ağlamak için. Ama taş kafası anlamıyordu ki! Dünyanın katmanları gibi kafası vardı. Çekirdeğe ulaşmam gerekiyordu. Ne yazık ki bu adımda büyük bir engele sahiptim: DAHA YERKÜREYİ BİLE GEÇEMEMİŞTİM!

✖ UZAK ✖Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin