Violetta'dan;
Dirseklerimi masaya dayamış, yüzümü avuçlarımın arasına saklamıştım. Anlamıyordum ya, an-la-mı-yor-dum! İnsanlar neden boş boş işlerle uğraşıyorlardı ki? Herkes gibi kendilerini doyurabilir, yiyecek bir şeyler yetiştirebilir, ateşle ısınabilir ve herhangi bir şeyle giyinebilirlerdi, tamam. Ama formüller neydi yahu? Altı üstü bunları yapacaklardı, dahasına ne gerek var?
Kimyadan bahsediyorum. Kitabın başlarında Simya filan varken neden şimdi formüller vardı? Sınavlarda bunları nasıl yapabilirdi bir öğrenci? Birden konular zorlaştırılınca nasıl afallıyorduk, anlamıyorlardı. İşleri güçleri bir öğrenciyi tüketmekti. Açık ve net.
Yanaklarımı şişirip kitabı kapattım. Çıkardığım notların bulunduğu kâğıdı da katlayıp arasına koymuştum.
Yeni gelen müşteriyi görünce Calvin'e kısa bir bakış attım. Hâlâ mışıl mışıl uyuyordu. Zaten uyumuyor olsaydı, hayatta ders çalışamazdım. Kadınların mensturual döngüsünün bebek versiyonunu canlandırıyordu resmen. Ama bu daha kötüydü. Küçücük olmasına rağmen her hafta bir patlak veriyordu. Kadınlarda olan her aylık döngü değil, her haftalık döngü gibiydi. Küçük hanımın diş çıkaracağı tutmuştu sınav haftamda. Diğer bebekler gibi altıncı ayda ve bir haftada değil, üçüncü ayda ve her haftada huysuzluk ediyordu. Hoş, ailede hiçbirimiz normal değildik. Bir bebeğin normal olması da imkânsızdı.
Müşterinin bulunduğu masaya ulaştığımda önlüğümün cebinden not defterini çıkardım. "Hoş geldiniz. Ne istersiniz?"
"Açık kahve," deyip laptopuna geri döndü. Ben de boş boş ona bakmaya başladım.
"Açık kahve mi? O da ne?" Kaşlarımı mümkünmüş gibi daha da havaya kaldırmıştım. Bana gelen her müşteri mi böyle olurdu ya? Bu kadar şanssız olacak kadar ne yaşamıştım acaba?
"Ah, pardon. Aklımda başka şeyler vardı da. Açık çay." Yapma olduğunu herkesin anlayabileceği bir gülümseme bahşetti bana. Ben de aynısını yapıp not defterine not ettim. Ona arkamı döndüğümde dişlerimi birbirine bastırmıştım. Sadece bir kerecik normal birisine ihtiyacım vardı burada. Maya'ya düşen müşteriler gibisinden...
Çayı yapan Eduardo'ya siparişi söyledim. Telefonunu önlüğünün cebine attıktan sonra çayı fincana koymaya gitti. Ondan rahatı yoktu cidden. Maya patronumuzdu ve sürekli bir işi oluyordu, ben garson kızdım çıldırtılanından. O ise... Tamamen boştaydı. Kahveyi makine yapıyordu, çayın sadece demini hallediyordu. Bu kadar. Sonra da alıyordu eline telefonunu, kiminle mesajlaşıyorsa gün boyu mesajlaşıyordu.
Temizlikçi de gün sonlarında geliyordu. Çoğu temizliği yine ben yapıyordum.
Calvin kıpırdanır gibi olunca ödüm koptu uyanacak diye ama uyanmadı. Ben de rahat bir nefes alıp Ed'in getirdiği tepsiyi müşteriye götürdüm. Bu arada da, aklımdan çalıştığım kimya konularını geçiriyordum.
"Buyrun efendim," diyerek olabildiğince yavaş koydum fincanı masaya. Birkaç kez elimin titremesi sonucunda yakmıştım müşterileri. Hâlâ nasıl burada çalıştırıldığımı ben bile anlamıyordum doğrusu.
"Violetta, çöpleri atman gerek." Ed'e dönüp korkutucu bir bakış attım. Sanki kendi ayakları yoktu da, atamıyordu.
İçsel homurdanmalarımla birlikte çöp poşetini çıkarttım. "Ha, Violetta! Bahçedeki çöp kutusu da dolmuş. Elin değmişken ikisini de boşaltır mısın?"
Birkaç kez nefes alışverişi yaptım. Sahte bir gülücükle başımı salladım ve bahçeye çıktım. İyice para biriktirdiğimde çalışmama gerek kalmayacaktı. Sadece dört yıl burada çalışmalıydım. O kadarcık.