Şarkı; Mor ve Ötesi - Benim Küçük Sevgilim
Ve tıpkı o eski, acıklı hikayelerdeki yalınayak, karlı yollara düşmüş, yetim bir çocuk gibi bu yürek...
Yeryüzünde kadere inanan kaç insan var hep merak etmişimdir. Mesela ben her zaman olmasa da çoğu zaman kadere inananlardanım. Bir şey olmuyorsa olmaması gerektiği içindir bunu bilirim. Bir karar vermesi gerekiyorsa eğer kişinin düşüncesini değiştiren birileri mutlaka çıkar karşısına bunu da bilirim çünkü kaderin dostudur tesadüfler.
Bazen düşünüyorum bu kadarı tesadüf mü diye ama işte tam bu noktada inandığım kader giriyor hikâyeye. Kaderimde bana oyuncak ayıyı veren o küçük çocukla karşılaşmak olmasaydı belki de kalp nakli olmayı kabul etmez ve yerimi bilmediğim şu dünyadan yerimi bilemeyeceğim başka bir hayata geçerdim.
Ben eğer o gün annemle doktorun konuşmasını dinlemeseydim, tek başıma dolaşmasaydım sokaklarda, dolaştığım sokaklarda dolaşmasaydım, o serseriler bana musallat olmasalardı belki de Araz benim için okuldaki sıradan biri olarak kalacaktı. O gün karşısına çıkmasaydım da tanışacaktık belki ama o benim gözümde zengin züppenin teki olacaktı.
Ya da en başından alırsak babam onun halasıyla evlenmeseydi eğer Araz'ın halası o gün bizim eve annemle konuşmaya gelmeseydi gözyaşlarımı silen küçük bir oğlan çocuğu olmayacaktı hayatımda. Her gece sarılıp uyuduğum bir oyuncak ayım olmayacaktı. Ben belki de bütün kurallarımı yakıp yıkıp serserinin tekine aşık olmayacaktım.
Tesadüflerin açıklanamayacak kadar fazlalaştığı bu noktada mantığım ellerimin arasına kaderimi koyduğunda işte o zaman anlamlaşıyor bazı duygular.
Araz'ın benim kaderim olması gibi.
" Koy onu yerine. " elimin arasından kayıp giden siyah süper mini eteğe dudaklarımı büzerek baktım. Onu sevmiştim.
" Ama ben onu almak istiyorum. "
" Hüma. Sevgilim. " dedi dişlerinin arasından ben onun sevgilim demesine erirken. " Senin o mini eteği giymenle benim giyme ihtimalim aynı. Gerisini sen düşün. " Aklıma gelen fikirle sırıtırken dudaklarımı araladım.
" O zaman sana da bir tane alalım. " dedim gülerek. Kaşlarını kaldırıp hemen arkamdaki kabini açtı ve beni de içine çekti. Sırtım kabine çarparken onun elleri belimi bulmuştu. Tabi vücudu da vücudumu.
" Araz ne yapıyorsun? " neden kekeliyorum ki. Pekâlâ, heyecanlanacak bir şey yok. Alt tarafı küçücük bir kabinde Araz'ın elleri belimdeyken nefesi dudaklarımı yakıyordu hepsi bu. Heyecanlanacak ne vardı ki?
Dudaklarını köprücük kemiğime bastırdı. Bedenim elinin altından kayıp gitmek üzereydi. Yere yığılmama az kalmıştı. Başını göğsümden kaldırdı ve başımla aynı hizaya getirdi. Eğilmesi gerekmişti. Gözleri dudaklarımdaydı. Öpmüyordu ama öpüyormuş kadar heyecanlanmıştım. " Fazla dikkat çeken şeyler giymeni sevmiyorum. Aslında bakarsan, güzelliğini ortaya çıkaran o giysileri giymeni de sevmiyorum. " dedi gözleri dudaklarımdayken. Sözlerini algılayamıyordum. O bu kadar yakınımdayken ve nefesi aklımı başımdan alırken ne dediğini anlayamıyordum. Beni öpmeden geri çekilip kabinden çıkarken azap içinde bırakmıştı. "Şimdi sana başka kıyafetler bakıyoruz."
" Hayır benim istediğim kıyafeti alıyoruz. " dedim yanaklarımı şişirip seslice nefes verirken. Elleri anında yanaklarımı buldu ve beni mest eden cümle tadına aşık olduğum dudaklarından döküldü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUTULMA
RomanceYasaktı. Ben ona yasak mıydım bilmiyorum ama o bana her şeyiyle yasaktı. Kokusu bana yasaktı. Sesi, içinde boğulduğum gözleri bana yasaktı. Bu kadar yasağın içinde yine de tutmuştum ellerinden. Tutmuştu ellerimden. Bizim hikayemiz belki çoğu insa...