Şarkı; Şebnem Ferah - Hoşçakal
Beni bir gün unutacaksan, bir gün bırakıp gideceksen boşuna yorma. Boş yere mağaramdan çıkarma beni. Alışkanlıklarımı, özellikle yalnızlığa alışkanlığımı kaybettirme boşuna...
Doktorun verdiği müjdeli haberden sonra herkesi sessizlik kaplamıştı. Etrafımdaki sesler sustukça içimdekiler daha da ağır basıyordu. Daha da çörekleniyordu zihnime. Neydi insanları susturan? Ölüm sessizliğinden, ölümün çaresizliğinden başka neydi sözlerimizi yitirmemize sebep olan?
Annem bitkindi, yorgundu, sessizdi. Bir evladını kaybetmişti. İkincisi onu daha da yaralayacaktı biliyorum. Ama tüm bunlardan daha çok yaralayan tek bir şey vardı annemi, o da eli kolu bağlı beklemekti. Beklemekten başka ne yapabilirdi ki? Hangimizin beklemekten başka yapabilecek bir şeyi vardı.
Dünden bu yana ameliyat olacağımı öğrenen tüm akrabalarımız telefona akın etmişlerdi. Herkes aramıştı. Bir kişi hariç. Babam yoktu. Ben belki de bugün son günümü yaşıyordum ve babam beni aramamıştı bile. Ben ona bu kadar ne yapmıştım ki? Benden nefret edecek kadar ne yaşatmıştım? Bu öfkesinin, bu uzaklığının sebebini asla anlamayacaktım.
Şimdi ameliyata girmeme sadece birkaç saat kalmıştı ve herkes odamdaydı. Almina ve Alp koltukta oturuyorlardı. Annem yanıbaşımda sürekli saçlarımı okşuyor ve bir şeye ihtiyacım olup olmadığını soruyordu. Araz ise... Dünden beri konuşmamıştık hiç. Sabah uyandığımda yanımda yoktu. Nerede olduğunu sormamıştım çünkü geleceğini biliyordum.
Odadaki sessizliği açılan kapı bozdu ve içeriye genç sarışın bir hemşire girdi.
" Hüma Hanım kırk beş dakika sonra sizi hazırlamamız gerekiyor. " dedi. Derin bir nefes alıp başımı salladım. Hareketim üzerine hemşire odadan çıktı. Sadece kırk beş dakikam kalmıştı. Günlerdir son dakikalarımda söyleyeceklerimi tartıyordum aklımda ama şu an sanki hepsi uçup gitmişti.
Bakışlarımı yanıbaşımda oturan anneme çevirdim. Güçlü görünmeye çalışıyordu ama sadece çalışıyordu. Yanaklarından süzülen yaşlar aslında ne kadar güçsüz, çaresiz olduğunu anlatıyordu. Ve ben anlıyordum. Bugün burada son günümdü.
" Anne. " diye fısıldadığımda annem alnıma bir öpücük bırakıp ne olduğunu sordu. " Beni iyi dinle olur mu? Kendini bırakmanı istemiyorum. Mutsuz olmanı, ağlamanı istemiyorum. Benden sonra - "
" Annem o nasıl söz. Sen iyileşeceksin. Bana geri geleceksin. Ben bugünü senin doğum günün ilan ediyorum. " dedi gözyaşları arasında gülümserken. Daha sonra aklına bir şey gelmişcesine gülümsemesini sürdürerek başını iki yana salladı. " İlk doğduğunda küçücük bir şeydin. Dün gibi hatırlıyorum seni kucağıma aldığım ilk anı. O kadar çok saçın vardı ki doktor toka getirin de saçını bağlayalım demişti. Gözlerini bile açamamıştın. Savunmasızdın. Ama yanında ben vardım. Tıpkı şu anki gibi. Yine on sekiz yıl önce olduğu gibi ameliyathaneye gireceksin ama tek fark hemşirenin kucağından değilde tek başına çıkacaksın oradan. Ve ben seni bekliyor olacağım. "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUTULMA
RomanceYasaktı. Ben ona yasak mıydım bilmiyorum ama o bana her şeyiyle yasaktı. Kokusu bana yasaktı. Sesi, içinde boğulduğum gözleri bana yasaktı. Bu kadar yasağın içinde yine de tutmuştum ellerinden. Tutmuştu ellerimden. Bizim hikayemiz belki çoğu insa...