17

4.9K 245 11
                                    

Çok ilginç bir şey. Bunun numarasının bende ne işi var? Doğru ya bir zamanlar Buğlem'in telefonu bozulmuştu o zaman benden konuşmuştu. Galiba kaydetmiş. Kimin aradığını tahmin etmişsinizdir. Yalnız şu anda Akış'ın numarasının neden bende olduğundan çok daha büyük bir sorun var. Tam olarak sorun sayılmaz aslında. Akış neden beni arıyor ki? Bunun cevabını telefonu açarak öğrenmeye karar verdim ve iki saattir açılması için yalvaran telefonu açtım.

"Alo?"

"Asel, benim Akış."

"Biliyorum." deyince duraksadı tabii çocuk. Bende açıklama getirmek istedim. "Yani, hani bir ara siz benden konuşmuştunuz. Buğlem kaydetmiş numaranı ordan biliyorum."

"Ben silmişsindir diye düşünmüştüm." bu çocuk niye lafı uzatıyor? Sanki kırk yıllık arkadaşız.

"Silmemişim. Artık konuya gelsek."

"Ha, tabii. Ben seni şey için aradım. Şeyy..."

"Ney?" derin bir nefes verip bir çırpıda söyledi.

"Buğlem için."

"Onu tahmin etmesi çokta zor değil açıkçası." konuşma uzadıkça ben geriliyorum. Çünkü ilk defa bir erkekle telefonda konuşuyorum Ayrıca ben erkeklerle iletişim kurmaktan mümkün olduğunca kaçınırım.

"Buğlem sanki bana trip atıyor gibi. Sana bir şey anlattı mı?"

"Bunu söylemem doğru olmaz bence. Ona sormalısın."

"Sürekli ilgileniyorum ama anladı mı ki acaba?" diye mırıldandığını duydum.

"Neyi anladı mı ki acaba?"

"Bana sesleniyorlar kapatmam gerek. Görüşürüz." ve çat telefon kapanır. En son çok garipti. İnşAllah Buğlem'in tahminlerinde yanılmayacağı bir şey yapmamıştır.

Telefonu cebime atıp Buğlem'in yanına indim. O günün yorgunluğuyla çoktan uyumuştu. İyiki de uyumuş çünkü uyumasa iki saat kimle konuştun diyerek beni sorgulardı ve ben yalan söylemezdim. Söylesem de Buğlem anlardı. Kocaman esneyerek bende kalktığım koltuğa ilerledim.

Bir kez daha çalan telefonumla uyandım. Telefonumu kapatmak için elimi komodinime attığımda komodinimden daha alçak bir şeye sert bir şekilde çarpınca sinirle yerimden doğruldum. Ben hâlâ yerinde olmayan komodinime söylenirken bunun nedenini farkettim. Odamda değildim ki. Hemen yan tarafimda da orta sehpası vardı ve elim ona çarpmıştı. Ben bunları yaşarken telefonum susmuştu bile.

Uyuşuk uyuşuk yerimden kalktım ve ayaklarımı sürükleyerek alt kattaki banyoya girip elimi yüzümü yıkadım. Biraz olsun kendime gelmiştim ama hâlâ üstümde dünden kalma bir yorgunluk vardı.

Her ne kadar ayaklarım beni tekrar yatmak için koltuğa doğru çekse de kendimi zorlayıp mutfağa girdim. İlk öncelikle Buğlem'in her sabah içtiği kahvesi için çaydanlığı musluğun altına tutup suyu açtım. Ketıl kullanabileceğimi biliyordum. Hatta kullanacaktım da ama bulamamıştım. Dolan suyun yeterli olduğuna kanaat getirip suyu kapattım ve ocağa koymak için arkamı döndüğüm sırada gördüğüm insanla çaydanlığı ona doğru fırlatarak bağırmaya başladım. Karşımdaki de -artık her kimse- benden farksız değildi.

Biz öyle çığlık çığlığa bağrışırken, nefes nefese kalmış Buğlem resmen mutfağa daldı. Onun noldu diye bağırmasıyla çığlığımı kesebildim. Bir kaç kez derin derin nefes alınca karşımdakinin Özge'nin annesi olduğunu farkettim ve özür dilemeye başladım.

"Çok özür dilerim Seçil Teyze. Ben seni bir anda karşımda görünce..."

"Önemli değil yavrum. Bende de suç var, zili çalsaydım ikimizde bu kadar korkmazdık."

"Tekrar özür dilerim ben."

"Sen bırak özrü de bana bir bardak su ver bakayım." kafamı sallayıp üst raftan bir bardak aldım doldurup Seçil Teyze'ye uzattım. Israrla özür dilememin sebebi Seçil Teyze'nin kalp hastası olmasıydı. Ona bir şey olsaydı çok fena vicdan azabı çekerdim. Boşalan bardağı alıp tezgaha koydum. Bu sefer gözlerim öylece dikilmiş, yeni uyanmanın verdiği mahmurluk ve olayın şaşkınlığıyla bizi izleyen Buğlem'e kaydı. Daha sonra da göğüs hizasında kaldırdığı ketılı gösterip sordum.

"Onunla ne yapacaktın acaba?"

"Gece su içmeye kalktığımda korktum ve çaydanlığı yanıma almak istedim ama yanlışlıkla ketılı almışım. Uykulu uykulu farketmedim sanırım." bunu ilk defa duyan biri ona garip garip bakar ve yanından uzaklaşabilirdi ama bi benim için geçerli değildi. Hemen hemen üç senelik oda arkadaşımın geceleri korktuğu zaman yanına çaydanlık aldığını biliyordum ama ilk defa ketıl aldığı için sormuştum. İlk defa bunu farkettiğimde neden oklava, merdane veya tava almadığını sormuştum. Oklava çok ince olduğu için onunla birini bayıltamayacağını, merdaneyi de sevmediğini ve çaydanlık kıvrımlı olduğu için tavanın yuvarlak hatlarından daha çok işe yarayacağını söylemişti. Aslında düşünce mantıklı geliyor.

Bu arada ketılı neden bulamadığımı anlamış olduk. Bir de fırlattığım çaydanlık var tabi. O da Allah'tan Seçil Teyze'ye doğru giderken mutfaktaki masaya çarpmış ve yere düşmüştü. Çaydanlığı alıp yerine kaldırdım. Daha sonrada Buğlem'in elindeki ketılı alarak su doldurdum.

"Seçil Teyze, sen ne zaman geldin?"

"Şimdi girdim. Özgün sizin evde olduğunu söylemişti ve ben de sizi uyandırmak istemediğim için anahtarla girdim." sanırım uyku sersemliği ve şu sesiyle kapı sesini duymamıştım. Özge'nin babası, düğünden altı ay kadar sonra vefat etmişti. Annesi de onun hatırası var diye Ankara'daki evlerini bırakıp İstanbul'a gelmiyordu. Doğum için otobüsle gelmişti çünkü o uçağa binemiyordu. Bi yüzden ancak bu sabah burda olabilmişti.

Kahvaltımızı yapıp hep beraber evden çıktık. Buğlem bizle gelmeyip evinin yolunu tuttu. Biz de Seçil Teyze'yle beraber hastaneye geçtik.

Biz herkes sanıp odaya balıklama daldığımızda Özge'nin tek kişilik yatağına bebekle beraber sığmışlardı. Ve bebeğin bir eli abimin işaret parmağını kavramış diğer eli ise Özge'nin elinin içerisindeydi. Bu manzara o kadar güzeldi ki ben bile yaşların ne zaman gözlerimden akamaya başladığını bilmiyordum. Yanınlmdaki ikinci kez anneanne olmuş kadın ise benden çok önce başlamıştı ağlamaya...

⚫⚫⚫

Merhaba!

Olayların çok yavaş gittiğinin farkındayım. Eskişehir'e geri döndüklerinde asıl olaylar başlayacak.

Multimedyada son sahne var. Daha doğrusu sadece ellerinin olduğu kısım.

Geçmiş Dünya Barış Günü'nüz Kutlu Olsun!

İyi geceler. :*

Benim KararımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin