21

4K 216 7
                                    

"Asel, onları sana neden anlattığımı söylemek için aradım."

"Tamam, söyle." yine şaşırdı. Bu da ne çok şaşırıyor ya. Çokta haksız sayılmaz.

"Akış söyleyecek misin, artık?

" Ha? Tamam tamam, söylüyorum."

"Evet?"

"Hani ben bir evlilik teklifi hazırladım ama mahvoldu demiştim. Tekrar aynı şeyi hazırlayacağıma Buğlem'in istediği gibi bir şey olsun barı dedim. Sana belki anlatmıştır nasıl bir teklif istediğini. Bana yardım eder misin?" aslında en yakın kız arkadaşlar normalde böyle şeyleri konuşurlar. Ama ben sevmediğim için biz pek konuşmazdık. Daha doğrusu ben konuşmazdım. Buğlem anlattıysa bile şu anda hatırlamıyorum.

"Ben bilmiyorum. Yani anlattıysa da hatırlamıyorum."

"Peki sen sorup öğrenmeye çalışsan?" ben böyle şeyleri konuşmayı sevmediğim için Buğlem anlayabilir ama denemekten zarar gelmez bence.

"Söz vermiyorum. Sormaya çalışırım."

"Asel sana çok çok teşekkür ederim."

"Söz vermedim, ona göre."

"Tamam. Görüşürüz."

"Görüşürüz." telefonu kapatıp masanın üstüne koydum. Demek bütün bunların bir açıklaması varmış. Aslında Akış'ın bir suçu yokmuş. Bence de artık evlenmeliler. Kafamı iki yana sallayıp kalemimi elime aldım.

Buğlem'den

Lavabonun kapısını kapatıp yerinden kalkarken son anda masanın üstünden aldığım telefonumu cebimden çıkardım. Artık Akış'la günlerdir canımı çıkan, herhangi bir şeye odaklanmamı engelleyen, en başta da yaklaşan sınavlar, ağlamaktan gözlerimin şişmesine neden olan bu konuyu konuşmalıydım. Rehberde Aşkım yazısını görünce iç çekip önce mesaj atmaya karar verdim.

Akış hiçbir zaman cevabını geciktirmezdi ancak bu sefer cevap gelmedi. Belki duymamıştır düşüncesiyle armaya karar verdim ve mesajlaşma sayfasındaki Aşkım yazısının sağ tarafındaki telefon simgesine dokunup beklemeye başladım. Meşgul çalıyor. Kesin o kızla konuşuyor. Beni aldattığı kızla...

Tekrar bir iç çekip dolan gözlerimdeki yazları geri göndermek için iki elimle beraber yüzümü yelpazeledim. Derince nefes alıp verdikten sonra boynuzlarımı parlatmak için odaya doğru ilerledim. Sanırım delirmeye başladım. Neyse... Kapı aralığından gördüğüm kadarıyla Asel de telefonla konuşuyor ama kapıya arkası dönük olduğu için yüzünü göremiyorum. İçime düşen, beni korkutan düşünceyle tekrar Akış'ı aradım ve hâlâ meşgul. Asel telefonu kapatıp çalışma masasına koyduğu anda Akış'tan mesajıma cevap geldi. Yani onun da konuşması bitmişti.

Yoksa Akış beni Asel'le mi aldatıyor!?

Yüzüme yayıldığını hissettiğim dehşet ifadesiyle odanın kapısını açtım...

Asel'den

Ben telefonu kapattıktan biraz sonra kapı açıldı ve Buğlem içeri girdi. Yüzü kireç gibi bembeyaz, gözleri iri iri olmuş ve ağzı açık bir şekilde. Yutkunup "Sen..." dedi. Çok garipti.

"Evet, ben?"

"Sen kimle konuşuyordun?" şimdiye hiç yalan söylememiştim şimdi de söylemeyecektim.

"Akış'la"

"Ben nasıl anlamadım?"

"Neyi?" diye sorunca birden sinirlendi ve bağırarak "Bir de neyi diye soruyor musun!? Neyi olacak Akış'ın beni senle aldattığını!"

"Buğlem, sen ne dediğinin farkında mısın?"

"Gayet farkındayım. Ben senin kollarında ağlarken arkamdan gülüyor muydun? Zaten iliskimizi hiç onaylamadın! Bunun içindi değil mi!?"

Onun bağıran sesinin aksine sessizce "Sen... Sen, hiç bana güvenmemişsin. Biz hiçbir zaman tam anlamıyla dost olmamamışız." deyip akan gözyaşlarımdan görebildiğim kadar dolanımdan bir etek, hırka ve başörtüsü alıp giyindim. Masadaki cüzdanımı ve bütün kitaplarımı kucaklayıp yeni farkettiğim kalabalığın arasından sıyrıldım ve ayakkabılarımı giyip dışarı çıktım. Yürüyerek her zamanki ders çalıştığım kafeye geldiğimde hâlâ ağlıyordum.

Biz senelerdir arkadaştık ve şimdiye kadar ufak tefek şeyler hariç neredeyse hiç kavga etmedik. Gözyaşlarımı koluma sildim ve Kafeden içeriye girdim. İçerideki beni her zaman ferahlatan kahve kokusu bile iyi gelmedi bu sefer.

Bir masaya geçip oturdum ve siparişimi verip siparişim gelene kadar tekrar ağladım. Kahvemden bir yudum alırken gözüm cama daha doğrusu camın dışına takıldı. Kar yağıyordu. Buğlem karı çok severdi, her kar yağdığında mutlaka dışarıya çıkardı. Daha çok ağlamaya başladım. Ve birden kafamın içinde bir şimşek çaktı. Buğlem'in nasıl bir evlilik teklifinin hayalini kurduğunu hatırladım.

Buğlem kar yağarken, saçlarına kar taneleri düşerken bir teklif almak istiyordu. Detayları çok önemli değildi. Kar yağması ve sevdiği adamın karşısında olması onun için yeterliydi. Bunu kendime geldiğim, daha iyi olduğum bir zaman Akış'a söylerdim. Gerçi Buğlem böyle düşünürken...

▪▪▪

İyi Bayramlar!

Biraz geç oldu ama...

Aslında bölümün yarısını yazmıştım ve diğer yarısını da yazıp bayramın ilk günü ekleyecektim ama yazdığım kısım silindi ve ancak şimdiye yetiştirebildim. Daha da uzun olacaktı ama sizi bekletmek istemedim.

Telefonun hâlâ gelmediği için yazmakta sorun yaşıyorum.

Allah'a emanet olun! :*

Benim KararımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin