22

4.2K 222 4
                                    

Gece kafede kollarımın üstünde uyuduğum için ağrıyan kollarımı ve boynumu esnetip lavaboya gittim. İhtiyacımı hallettikten sonra ekimi yüzümü yıkayıp aynaya baktım ve gördüğüm yüz beni hiç memnun etmedi. Şişmiş gözler, mor halkalar ve bembeyaz bir surat hangi aklı başında insanı memnun eder ki? Tabi ki hiç kimseyi. Tekrar masama gittim ve ücreti ödeyip oradan ayrıldım. İyiki bu kafe yirmi dört saat açık yoksa hiç kimsenin olmadığı, okumak için geldiğim bu şehirde gece gece tek basıma nereye gidebilirdim ki?

Yurda anhatarımla sessizce girdim ama bu hiçbir şeyi değiştirmiyor çünkü öğrenciler saat on bire kadar yurda gelmediklerinde ailelerine haber veriliyor. Bende durum biraz gereği çünkü ben gece on birden sonra dışarıya çıkmıştım ve bunu da aileme söylemiş olmaları gerekiyor. Bende çıkarken telefonunu yanına olmadığıma göre annem ve babam aramış, bana ulaşamamış ve çok merak etmişlerdir. Zaten telefonunun çok fazla şarjı da yoktu.

Derince bir nefes alıp korkarak odanın kapısını açtım. Buğlem odada yoktu çok şükür ki. Bu kırgın halimle onu görmek istemiyordum. Tamam itiraf ediyorum: aslında onun halini görüp de daha fazla üzülmek istemiyordum. Her ne kadar bana çok ağır sözler söylemiş, güvenmemiş olsa da ben onu her zaman seviyorum.

Aceleyle üstüme bir şeyler giyip kahvaltı ettikten sonra hemen evden çıktım. Bugün okulda çok önemli bir ders yoktur ama ben hiçbir dersi kaçırmazdım ve bunu da kaçırmaya niyetim yoktu.

Bir arabanın altında kalmaktan don anda kurtulmuş, dersleri yarım yamalak dinlemiş, şimdi ise kantinde her zamanki en ücra köşede bulunan masada ıhlamur içiyordum çünkü o kadar ağlama bir de o soğukta sadece bir hırkayla dışarıya çıktığım için biraz sesim değişmişti ve boğazım ağrıyordu. Bir yandan da bugünkü notları temize çekmekle meşguldüm.

Karşımdaki sandalyenin çekilmesiyle kafamı kaldırdım ve dejavu. Yine Akış karşımdaydı ama bu sefer tek değildi, yanında yine bizim yaşlarımızda bir erkek vardı ama çok incelemedim.

"Haber, Asel?"

"İyiyim, sen?" karşımdaki de bir insan değil mi? Çok uzatmadan konuşmanın bir zararı olmaz. Hem zaten ne için geldiğini bu sefer biliyorum.

"Bende iyiyim. En iyisi direk konuya gireyim. Gerçi sende tahmin ediyorsundur. Ben Buğlem'den bir şey öğrenebildin mi diye soracaktım." dediğinde tam cevap verecektim ki Akış'la beraber gelen çocuk boğazını temizleyip kendini hatırlatmasıyla ikimizde ona döndük ve ben olduğum gibi kalakaldım. Bu çocuk önce market arabama çarpan ve sonra benim onun arabasına çarptığım, geceleri rüyalarıma giren, hiç olmadık zamanlarda aklımı meşgul eden ve benim düşüncesinden kaçtığım yeşil gözlerin sahibiydi. Akış "Kusura bakma, kardeşim. Seni unutmuşum." deyip bana döndü ve "Asel, bu Aybars. Kuzenim. Aybars, bu da Asel. Buğlem'in en yakın arkadaşı." diye kendince bizi tanıştırınca artık ismini öğrendiğim Aybars elini uzatıp "Memnun oldum." deyince tam anın şokuyla bende ekimi uzatıyordum ki vazgeçip elini geri çektim ve kafamı sallayıp "Bende memnun oldum." diyerek karşılık verdim. Nerdeyse bir anlık nefsime yenilip, duygularımla hareket edecektim ki kendimi son anda durdurdum çok şükür.

Hayatım boyunca her olayda, her sorunda aklımı ve mantığımı kullanarak çözüm yolu bulmuştum ama bu yeşil gözler yüzünden nerdeyse bunu bozacaktım. Verdiğim kararların hepsinde mantık arardım ama bu sefer sanki beynim, kendine gelen kanla beraber akışkan bir hâle gelip kalbime akmıştı ve kalbim de onu içine hapsedip beynimin yerine geçmiş, karar verme yetkisini tamamen kendine almıştı. Sabırsızca söylenen Akış sayesinde bütün düşüncelerim dağıldı.

"Eee Asel. Öğrenebildin mi?"

"Aslında öğrenmeme gerek kalmadı çünkü hatırladım. Buğlem kar yağarken bir evlenme teklifi almak istiyordu. Diğer detayların önemi yok."

"Çok teşekkür ederim, Asel. Zaten kar yağıyor bugünlerde. Hazırlamak çok zor olmaz ama sende bana yardım eder misin?" işte bunu yapamazdım. Hazırlarken ona yardım etmek demek sürekli onla muhatap olmak demekti ve Buğlem'le sırf bu yüzden kavga ettik ve ben Akış'la görüşmeye devam edersem ve yine Buğlem yakalarsa hiç iyi olmaz.

"Kusura bakma ama onu yapamam."

"Tamam, anladım. Önemli değil." dedi ve ikiside bana "Görüşürüz." deyip masadan kalktılar. Büyük ihtimalle kapalı olduğum için hayır dediğimi düşündü. Aslında çokta yanlış sayılmaz. Onların ardından ben de işimi bitirip yarınki sınava biraz daha çalışmak için evin yolunu tuttum.

Bir hafta sonra...

Bir sınavdan çıkıp diğerine girdiğim bu hafta sonunda bitmiş haftasonuna ulaşmayı başarmıştım. Sınavlar bitmemişti ancak iki gün olduğu için ders çalışmaya biraz mola verebilirdim.

Buğlem'le bir haftadır aynı odanın içinde köşe kapmaca oynuyoruz. Aslında kavga etmemiş olsak her sınav haftası yaptığımız gibi bir alışveriş merkezine gider, hiç olmadık kıyafetleri üst üste giyer, gezip eğlenirdik. Ancak durum böyleyken mümkün değil.

Buğlem'den

Asel'le kavramının üstünden tam bir hafta geçmişti. Canım dediğim, sonsuz güvendiğim iki insan arkamdan bir sürü iş çevirmişti. Aklıma Asel'le tanıştığımız zaman gelince yüzüme burukça bir tebessüm yayıldı. Lise yollarımız çok güzeldi. Nakil aldırıp okul değiştirmiştim ve harika bir arkadaşım vardı. O yıllarda insan başka ne ister ki? Bir sevgili. Ama ben sevgili istemiyordum çünkü o zamanlar benim gözümde sevgili beraberinde sorun getiren bir kavramdı. Sadece fazladan sıkıntı demekti. Şimdi sevgilim var da ne oldu. Beni aldattı hem de en yakın arkadaşımla. Az önce Akış'ı bu konuyu konuşmak için her zamanki kafemize çağırmıştım ancak tek bir kelime bile edememiştim ve yürürken söylemek için yürümeyi teklif etmiştim. O da büyük bir heyecanla kabul etmişti. Şu anda ise ellerim ceplerimde yanımda Akış'la yürüyordum. Bir elim hiçbir zaman boş kalmazdı. Yürürken mutlaka el ele tutuşturduk. Bu sefer Akış ekimi tutmak için yeltenmişti ancak ben hızlı davranıp ellerimi cebine sokmuştum. Ayağımın kaymasıyla bütün düşüncelerim dağıldı ve tam sert buz yüzeye düşecekken belimden kavrandım.

Akış benim doğrulamama yardım edip dengede kalmaya çalışırken cebimden çıkardığım elimi tuttu ve "Ben tutmayınca düşüyorsun." diyerek kocaman gülümsedi. Bende nasıl olsa biraz sonra ayrılacağız diyerek yürümeye devam ettim. Son kez el ele tutuşmaktan bir zarar gelmez bence.

Bu sefer de ayağım bir şeye takıldı ama çok ağır bir şey değildi ve beni düşürmedi. Neye takıldığımı görmek için kafamı eğdim ve ayaklarımın ucunda küçük, kadife kutuyu gördüm. Akış'a baktığımda beni izleyip gülümsüyordu. Bakışlarımı tekrar kutuya çevirdim ve almak için eğildim. Tekrar doğrulup kutuyu açtım ve içinden çıkan yüzükle neye uğradığımı şaşırmıştır şekilde bakarken Akış elimi tutup önümde diz çöktü ve gülümseyerek "Benimle bir hayatı paylaşmaya, beraber uyanmaya, beraber uyumaya var mısın?" dedi ve kendi kendine "Var mısın nedir ya." diyerek mırıldanıp "Buğlem, benimle evlenir misin? Biliyorum aklında çok soru işaretleri var ve beni buraya başka bir şey konuşmak için çağırdın. Her şeyin nedenini açıklayacağım ama lütfen önce cevap ver. Tekrar soruyorum. Benimle evlenir misin?

▪▪▪

Merhabalar!

Nasılsınız? Bence iyi değilsiniz çünkü yarın okullar açılıyor. Kendinden biliyorum. Benim bir de telefonum serviste. Her neyse...

Bölüm nasıldı?

Sizce Buğlem ne cevap verecek?

Asel'le Buğlem barışacak mı?

Yarın okullar açılıyor! Son kez söyleyeyim fddhjf

İyi bayramalaaaar! :*

Benim KararımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin