-
Dudaklarımın arasında ki sigaradan son bir nefes alıp yere attım. Yerden yükselen ince dumanla beraber oturduğum yerden kalkıp sessiz sokağın içinden gürültülü barın içine ilerlemeye başladım. Bu bar ,hayatımın bittiği ve başladığı yer. Tabi ki bunu gelişi güzel söylemiyordum. İnanın bana başımdan çok şey geçmiş,çok kez ölümden dönmüştüm. Kalbim her seferinde üstesinden gelmişti, bu sefer hariç.
Ben, Kim Mingyu ve bu da benim hikayem. En içten duygularımla, Jeon Wonwoo'ya ithafen.
--
'Yarışçı Kim virajı temiz bir şekilde dönüyor! Hemen arkasında ise rakibi Vernon!'
Kulağımda vızıldayan adamın sesini duyduğumda ,aynadan geriden gelen adama baktım. Direksiyonu sola kırıp benim önüme geçmek için yeltendi,ona izin vermeyip bütün yolu tamamen kendimin yapana kadar onun önünde ilerledim, final çizgisini geçip hızımı düşürdüğümde çığlıkları duyabiliyordum.
Kapımı yavaşça açıp içeride ki basıncın dışarı çıkmasını bekledim, kemerimi çözüp arabadan indim. Kaskın ardından,siyah bir filtreyle tribünlerdeki insanlara baktım bir süre, hepsi benim adımla bağırıyor benim adımla mutlu oluyorlardı. Kaskın kilidini çözüp kafamdan çıkardım, büyük bir nefesle kafamı güneşe doğru yükselttim. Yüzümde gülümsemeyle insanlara bakarken konfetinin patlayış sesini duydum.
Omzuma bir el değdi, arkamı döndüğümde ise Vernon'ı gördüm.
"Ağlama diye kaybettim, yoksa benimdi biliyorsun."
Kıkırdadım, Vernon benim en yakın arkadaşlarımdan ve ezeli düşmanlarımdan biriydi. Ona sarılırken kulağının arkasına üfledim, en hassas olduğu yere.
"Dostum adilik yapmasan!" Ve en nefret ettiği yerdi burası. Eliyle sanki bir leke varmış gibi kulak arkasını kaşırken karnını yumrukladım.
"İçiyor muyuz?" Neşeyle sordu.
"Elbette , sen ısmarlıyorsun!" Gülümsedi.
"Tabii ki ben ısmarlıyorum!"
Kafamı arkamızda ki takım arkadaşlarıma çevirdim ve gür bir sesle bağırdım,"İçmeye gidiyoruz! Bu seferkiler bedava! Vernon ısmarlıyor, bütün yarışçılara söyleyin!"
Vernon, çölün ortasında penguen görmüş iguana gibi suratıma bakıyorken gülümsedim.
"Tribüne söyleyecektim ama bilirsin severim seni!" Kıkırdadım ve yanaklarını sıktım, ellerim hala yanaklarındayken donuk gözlerle yüzüme baktı.
"Götünden kan alacağım senin! Sadece bekle, seni çirkin şey." Eğlenceli kahkaham tribünde yankılanırken, poposuna hafifçe vurdum ve onunla beraber dinlenme odasına ilerledim.
-
Klasik siyaha boyanmış duvarların üzerinde beyaz resimlerin bulunduğu bir bara gelmiştik. En son gittiğimiz barda çıkardığımız kavgadan sonra oradan da kovulunca gidecek başka barımız kalmamıştı.
Aslında insanlara rozetlerimizi gösterseydik hiç bir sorun olmadan her yere kabul edilirdik fakat o zaman kimse başımızdan ayrılmıyordu,yani böylesi en iyisiydi.
Çevreme bakındığımda aslında barın çok kalabalık olmadığını ellerinde içkileriyle dans eden insanların oluşturduğu topluluk dışında geri kalan kendi halinde takılıyor olduğunu gördüm. İnsanlar sakin müziğin tadını çıkartıyordu.
Vernon'ı peşime takıp pubın olduğu bölüme ilerledim.
Uzun bar sandalyelerinden birine kıçımı koyarken Vernon etrafı süzmekle meşguldü.
"Tanrım! Yatağa atacak birilerini aramayı bırak."
Ukala bir gülümsemeyle bana döndü,"Aramıyorum ki,onlar bana geliyor."
Biraz sonra beline bir el dolandı,makyajı olmazsa neye benzeyeceğini merak ettiğim üzerine kıyafet giymeye üşenmiş bir kız Vernon'ı yanımdan alıp zevkin basamaklarına çıkarmak için arkada ki odalardan birine götürdü, tahmin ediyordum. Arkada oda olmayabilirdi de. Umursamadım.
Yüksek bar sandalyelerinden birine oturmuş etrafı inceliyordum, uzun sıralı raflar ve üzerinde çeşitli içkiler bulunuyordu. O sırada birisi tezgahın kesik olan bölümünü kaldırıp ,altından geçiyordu.
Sırtında çantası,saçları dağılmış üzerinde sıradan bir gömlek ile karşımda dururken barmenlerden birisi kızgın bakışlarla yeni gelen adama baktı.
"Profesör geç bıraktı.Kusura bakma. Bu akşam ben kapatırım,ödeşmiş oluruz."
Net cümlelerinin ardından üzerindeki gömleği çıkartıp çantasına yerleştirdi,vücuduna yapışan siyah bir tişört ve boyuna bir papyon takarak,işinin başına döndü. Saçları siyah, alnına dökülüyor teni hafif yanık ve gözleri güzeldi.
Eline bir bez alarak tezgahı uzun uzun sildi. Ardından gözleri beni buldu, önüme doğru ilerlerken yüzünde şık bir gülümseme vardı.
"Bir şey içiyor musun ?"
Sesi yumuşaktı.
"Martini, belki bir bira?"
Elinde ki bezi omzuna atıp umutlu gözlerle bana baktı.
"Tekila, sek olsun. Limon istiyorum,çok fazla limon."
Kafasını sallayıp dediklerimi hazırlamaya başladı. Nedensiz yere onu incelemeye başladım. Hareketleri seri, elleri çabuktu. Bir kaç saniye içinde içkimi önüme servis edince parlayan gözlerle bana baktı bir süre.
"Kırk iki saniye, elli altı salise." Limonları önüme ittirdi.
"Çok hızlıyım değil mi ?" Kıkırdadım."Öylesin."
Limonu ağzıma sıkıp,tekilayı tepeme diktim. Sıvı boğazımdan akarken gülümsedim ona.
"Adın ne ?"
Başka bir içkiyi servis ederken söyledi, "Wonwoo. Senin ki ?"
Bir süre gerçek adımı söyleyip söylememek hakkında düşündüm, söyleyecektim.
"Mingyu, Kim Mingyu. Memnun oldum Wonwoo."
Sırıttı. " Ben de."
O sıralar memnundum tabii, ama şimdi...
Mürekkebim bitiyor, devamını bir sonraki sayfaya yazarım, güzelce okuduğunuz için teşekkürler,sağ kalın.
-Kim Mingyu.
-
Selam portakalsquad! Aranızda bu hikayeyi hatırlayan var mı bilmem ama Love Race benim ilk hikâyelerimden ve en sevilenlerinden...Tekrardan yayımlamak üzere taslaklara
kaldırmıştım dün biriniz sorunca artık tekrardan yayınlamanın vakti geldi dedim.Umarım o zamanki gibi çok seversiniz. Final vermiş bir hikaye o yüzden bölümler size bağlı olarak hızlı da gelebilir yavaş da.
Şimdiden iyi okumalar diliyorum! Yorumlarınız için pusudayım,öptüm annecim.
-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Love Race |Meanie.
FanfictionGökyüzünü aydınlatacak güneş bendim ama sen,karanlığı seçtin Wonwoo. -Kim Min Gyu. - Meanie Wonwoo×Mingyu - 06102015 ommanamu -