17.Bölüm | Ejder İni |1|

582 72 53
                                    

Bedel. Edebi yönden bakarsan, tek kelime. İki hece.
Kısa ve öz.

Hayatsal yönden bakarsan anlamı daha da büyük... Şatafatlı ve küstah.

Bu iki heceden oluşan kelimenin anlamı, hayal kırıklıklarımız kadar büyük, can yakıyor üstelik.

Hayatımız aslında bedeller üzerine kuruludur... Kişiden kişiye değişir elbet ama... Sanırım bu kelimeleri yazmamın da bir bedeli, bir sebebi var. O zaman da işin içine sebep giriyor. Bedellerini ödediğimiz sebepler.
Wonwoo benim en büyük bedelim, en büyük sebebim...

Wonwoo'yu sevmemin bedeli,belki kötü belki iyi olacaktı. Bunları yazdığım zaman ki sinirim, okuduğum zaman olmayacak ve geriye bir kaç gülücük bırakacak birer anıya dönüşecekti. Bunları şuan tahmin ediyordum. Kalbimdeki yara bir gün kapanacak ve ben yeniden kabuklarını soyup kanamasını ve canımın acımasını isteyecektim.

Bu da benim psikopat yanımdı, belki mazoşist bile olabilirdim, bilemiyorum.
Demek istediğim; eğer öleceksek, yaşamanın bir anlamı var mı? Ya da en temiz anlamıyla ; yaşamanın bedeli her zaman ölüm mü?

Bu satırları yazarken içim oldukça sıkkın dostlarım. Sanırım sona yaklaşıyoruz...

-Kim Mingyu

Salı sabahları benim için her zaman değişik olmuştur. Eskiden her salı sabahı Vernon ve ben kahvaltıyı dışarıda yapardık. Birbirmizden habersiz bazı malzemeleri karıştırıp bir ramenin içine koyar ve hazırladığımız ramenleri birbirmize yedirirdik, bu tatlı şaka aslında bir ceza, Vernon'ın ya da benim kabız veya ishal olmamızla sonlanırdı, bir sonraki salıya kadar iyileşmeyi umarak..

Bu salı sabahı hepsinden daha farklıydı.. Hayır yanmış yemekler yok, hayır Wonwoo'nun verdiği öpücükle de uyanmadım. Kimseyi bulamadım evde, ne Vernon vardı ne Wonwoo. Taehyung bile yoktu.

Mutfak masasının üzerinde uyuyakalmış bedenimi zorla kaldırıp, yeni aydınlanmış havayı bilincim neredeyse kapalı bir şekilde selamladım. Alnıma yapıştırılmış bir not, ensemden yayılan ince bir sızı ve müthiş bir baş ağrısı. Bunlar beni salı sabahına uyandıran şeylerdi, oysaki ben uyanmak istememiştim.

Alnımda ki kağıdı yavaşça çekip saçlarımdan kurtardım. Güzel bir el yazısı ve kağıdın altında uğursuz bir imza.
"Mingyu,Mingyu, Mingyu...

Sana ve Wonwoo'ma söylemiştim. Ona sadece ben sahip olabilirim.Sen, çocuk! Yoluma çıkıp durdun.Bende; benim olana zorla sahip olmaya karar verdim."

O an zihnimde gerçekleşen olayları bir sinema ekranına yansıtsalar, Leonardo Dicaprio'nun bu zamana kadar alamadığı bütün Oscar ödüllerinin sahibi ben olurdum. Böylesine vahşi, böylesine trajik ve psikolojik film, sinema tarihi boyunca kimse tarafından yazılmamış, oynanmamış ve izlenilmemiştir.

Mutfak masasından hışımla kalkıp önce evi turladım, salonu Wonwoo'nun ve benim odamı, banyoyu ,hatta balkonları bile kontrol ettikten sonra beynim de çakan şimşeğin ışığıyla kör oldum. Telefonumu çıkartıp Vernon'ı aradım, ona ulaşamadığımı söyleyen uğursuz sesi duyduğumda telefonda Wonwoo'nun numarasını çevirip bekledim. Kendimi mekanik kadın sesine hazırlamışken, bir anda telefon açıldı ve kelimelerimi karşı tarafa savurdum.

Love Race |Meanie.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin