36.Bölüm| Dilek.

348 41 20
                                    

-

"Hayır anlamıyorum," demişti Hoseok açılan dikişlerime göz atarken.

"Nasıl becerebildin de kaynamaya yüz tutmuş dikişleri patlattın?!" Dikişlerimi düzelttikten sonra yeni sargıyı yaparken söylemişti.

"Meslek sırrı!" Yüzümde ki pişkinlikle ona bakarken Hoseok bana baktı bir süre. Ben gülümsemek ile yetinmiştim. Tabi daha sonrasında kafama yediğim tokat ve sargıma bastırdığı eli ile inlerken yüzümdeki gülümseme de silinmişti, fakat içimde anlam veremediğim bir mutluluk vardı ve ben bunun hiç gitmemesini istiyordum.

"Şimdi, uslu bir çocuk ol. İki büklüm durma ve ani hareketler yapma. İzin verirseniz sonsuz bir uykuya girmeye gidiyorum, daha gireceğim iki ameliyatım var! Her neyse, kıçınızı güvende tutun."

Yanımdan kalkıp kapıya gidene kadar tüm yol boyunca söylene söylene yürüdü. Tam kapının önünde durduğu sırada arkasını döndü ve bize bakarak gülümsedi.

"Hastanede hoş karşılanmıyorsunuz, bir an önce gitseniz iyi olur."

Hoseok odadan çıkıp üçümüzü baş başa bıraktığı sırada gözlerimi kapatıp yeni sargımı hissetmeye çalıştım. Ağrı kesicilerin etkisi yavaş yavaş geçmeye başlamıştı, yeniden hayattaymışım gibi hissettiriyordu.

-

Saat gece on ikiyi gösterirken, yıldızlar yüzlerini saklamayı tercih etmişti. Seul'ün çirkin ışıkları tarafından yok edilmiş olsalar bile, orada olduklarını belli eden sadece bir kaç yıldız vardı ve bu beni tedirgin ediyordu. Yıldızsız geceleri hiçbir zaman sevememiştim. Böyle gecelerde dilek dileyemezdim, dilek yıldızımı bulamazdım ve tedirgin olurdum. İşte böyle bir gecede, tüm zihnim Wonwoo ile dolmuşken, Vernon ve Taehyung hemen yanımdaki koltukta sarmaş dolaş uyurken ve ben dilek yıldızımı bulamıyorken, bir anda her yerim Wonwoo olmuştu.

Saçlarını ellerimde hissedebiliyordum. Wonwoo sanki karşımda duruyormuşçasına hissediyordum hem de. Kokusu burnumda, elleri ellerimdeydi. Güzel dudakları hemen önümde salınıyordu ve en güzel manzarası olan köprücük kemikleri ince siyah gömleğinin ardından görünüyordu. Elimi ona doğru uzattım. Dağılmış saçlarına dokunmak istedim, Ay ışığıyla parıldayan gözlerine daha yakından bakmak ve onun nefesini solumak.

"Wonwoo." Dudaklarımdan çıkan isim, her zaman söylemek istediğim, söylemekten bıkmayacağım isimdi.

"Wonwoo'm." Elimi ona uzatmak istiyordum. Tanrım. Deli gibi istiyordum onu. Her koşulda. Her anında. Beni neredeyse öldürecek olması bile onu isteyişimi değiştirmiyordu. Her hücresi, her hareketiyle istiyordum.

Wonwoo gözlerimin önünde bana bakarken kıpırdamadım. Gerçekten, nefes almak dışında ve ona ulaşmak için elimi uzatmak dışında hareket etmedim. O öylece durdu. Hemen ayaklarımın ucunda, biraz eğilirsem ona ulaşabileceğim uzaklıkta, kol mesafemde bana uzun uzun baktı. Wonwoo güzel adamdı, biliyorsunuz, bunu asla inkar etmedim. Güzel adamdı her anlamda, şuan bile lacivert saçları içinde, boynundaki ay çiçeği kolyesiyle ve yüzüne yakışan gülümsemesi ile de güzeldi. Gözlerindeki siyahlık güzeldi, göz bebeklerinin olmaması güzeldi, Wonwoo'nun dahil olduğu tüm gariplikler ona yansıdığı, ona ait olduğu sürece güzeldi. Wonwoo'nun bir hayal olması da güzeldi.

Güzel olmayan bir şeyler vardı Wonwoo'da. Benim canımı yakan, beni rahatsız eden ve huzurumu elimden alan şeyler. Wonwoo'nun bacaklarına bakmak istemiyordum mesela. Görebildiğim sadece kemikti, iskeleti dışında herhangi bir etsel yapı ya da kas dokusu yoktu ona ait. Wonwoo'nun belden aşağısı bir iskelete aitti. Asla dokunamadığım yerleri. Dokunduğum zaman utandığım, kendime kızdığım ve kirli hissettiğim, hissettirdiğim için kendimden nefret ettiğim yerler. Wonwoo'nun benim için hissettikleri güzel değildi mesela. Göğsündeki boşluk bunu kanıtlıyordu. Göğsünde, sol tarafında, bir yumruk kadar büyük, karanlık bir boşluk vardı. Wonwoo'nun kalbi... Asla dokunamadığım yerlerden birisi daha.

Love Race |Meanie.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin