29. Bölüm | Sihir.

407 55 31
                                    




       Salına salına yürüdüğüm sokak başından nefesimi tutarak geri döndüm. Düşünceler aklımı meşgul ediyor, her düşünce biraz etrafta gezdikten sonra birer birer intihar ediyordu. Ellerimi başımın arkasında sabitledim ve gözlerimi siyah gökyüzünde hakimiyetini kurmuş olan Ay'a diktim. Nasıl da güzeldi... Nasıl eşsiz ve büyüleyici. Ardından ona döndüm. Benim gökyüzümde ki Ay'ı. Wonwoo'yu.

Wonwoo, kızımın içinden çıkmak için sağa sola vuruyor ve onun canını acıtıyordu. Gözlerimi onun üzerine diktim. Aramızda en az beş metre vardı ve bu mesafeden bile Wonwoo'nun deli davranışlarını görebiliyordum. Sıkıntıyla nefesimi dışarı verdim. Parmaklarım arka cebimdeki sigara paketine uzandı yavaşça. Markasını bilmediğim ve büfeden herhangi bir şekilde çektiğim paketten bir dal daha çıkardım. Uzunluğu Wonwoo'nun önüne doğru tuttum. Beş metre mesafeden,sigaranın arkasından onu izledim. Gözlerini kırpmadan beni izliyordu. Aramızdaki mesafeyi kısaltıp yeniden kaputun üzerine oturdum. Sigarayı hafifçe dudaklarıma yerleştirdim, kızıl ateş çakmaktan çıkıp sigaranın ucunu yakarken,parmaklarımı,dudaklarımı fakat en çokta düşüncelerimi yakıyormuş gibi hissettim. Uzun parmaklarım arasında, ucu bir fener gibi parlayan inceliği Wonwoo'nun yüzüne doğru tuttum. Camın arkasında beni izliyordu. Gözleri uzun uzun üzerimde dolanıyor ve gözünü dahi kırpmıyordu. Gülümsedi sonra. Güzel dişleri yüzünde parladı, parmakları ağzına doğru gitti gözleri benimkilerde dolanırken. Orta parmağını yavaşça ağzına aldığı sırada gözlerimi kapattım, sigaramdan derin bir nefes aldım. Wonwoo'nun kahkahaları kulaklarımı doldurduğunda yutkundum.

Son üç saat içinde Wonwoo'yu üzerimden ne kadar atsam da her seferinde üzerime yeniden çıkmaya çalışmıştı. Ve ben her seferinde onu nazikçe itmeye çalışıyordum, onu nazikçe ittikçe daha da saldırganlaşıyor ve bu sefer daha sert bir şekilde üzerime atlıyordu. Boynuma bir deniz yıldızının  kayaya yapıştığı  gibi yapıştığı sırada onu sert bir şekilde itmiştim.  Burada bir noktaya değinmek istiyorum. Birisi sizi 'Seni istemiyorum.' gibi, sert bir şekilde ittiğinde, geri çekilirdiniz değil mi? Hatta gitmek bile isterdiniz. Fakat ben bunu Wonwoo'yu yaptığımda, Wonwoo bir anda altındaki pantolonunu çıkarmış ve üzerime çıkmıştı. Tanrı biliyordu, çok fazla uyarılmıştım. Çok fazla savaşmıştım. Fakat Wonwoo kendine değilken  ve nedenini anlayamadığım bir şekilde bu kadar kendinden geçmişken, değil ona dokunmayı ona bakamazdım bile. 

Gözlerimi camdan gelen tıkırtı sesiyle araladım. Wonwoo gözlerinin kenarından akan yaşlarla bana bakıyordu. Sigarayı dudaklarıma yerleştirip  hızla kaputun üzerinden indim. Sigaramı yere attım ve birkaç derin nefes çektim ciğerlerime. Arabanın kapılarına doğru yaklaştım. Yavaşça kilitleri serbest bırakacak düğmeye bastım ve hızla içeri girdim. Wonwoo  kıpırdamamıştı bile. Sadece omuzlarını düşürmüş bir şekilde, gözlerinden akan yaşlar iki sıra oluşturmuş bir şekilde çenesine akıyordu. Ben gözlerimi kapattığım sırada Wonwoo gömleğini çıkarmıştı, şimdi gömleği kollarından sarkıyordu.

"Mingyu..." dedi, hıçkırmıştı. "Ben çok özür dilerim."  Burnunu çekti ve öksürdü, gözyaşları  bir sefer daha gözlerinden yuvarlanırken ona dokunmak istedim. Dokunmadım.

"Ben..." dedi yeniden. Gözlerim kollarındaki izlere kaydı. "Mingyu  ben kirlendim."

Ee, fark etmesi güzel bir şeydi tabi.

"Ama," dedi başını önüne eğdi. "Beni sen kirlettin!" diye tamamladı cümlelerini. Vücuduma şok dalgası hakim olurken, Wonwoo'nun boğazıma sarılan elleriyle geri çekildim.Sırtım cama yaklaştı, nefesim ciğerlerimde kayboldu ve ben boğazımda belirginleşen damarla  gülümseyen Wonwoo'yu izledim. Ellerimi zorla kaldırdım ve onu geri ittim. Wonwoo hızla cama çarptı ben nefes almak için çırpındığım sırada.

"Neden?" dedim kesik nefeslerim arasında. "Wonwoo, neden böylesin."

"Çünkü..." dedi. Gülümsedi ardından. "Çünkü artık rol yapamıyorum anladın mı? Efendim rol yapmamı istemiyor, efendime itaat etmek zorundayım... Yoksa..." dedi. Durdu.

"Yoksa ne ?" dedim. Hala nefes almak için uğraşıyordum.

"Yoksa bana sihirden vermez. Yoksa bana ceza verir. Yoksa, yoksa... Yoksa acı çekerim Mingyu." Gözleriyle beni inceledi.

"Sihir?" diyecek oldum.

"Sihir!" dedi bağırarak. "Sende var mı?" 

"Sihir?" dedim yeniden.

"Sihir!" dedi, şırınga izlerini gösterip. Sihir, dedi boynunda ki morlukları gösterip.

"Wonwoo," dedim gözlerimi büyüterek. "

Wonwoo bu sihir değil." Aklım almıyordu. Gözlerim kollarındaki izlerde ve yüzündeki gülümsemede dolandı, gözleri kanlanmıştı, saçları dağılmıştı ve dudakları titriyordu.

"Hayır!" dedi. "Bu sihir, bu sihir. Hissedebiliyorum. Beynimde."   Kollarındaki şırınga izlerine gitti yeniden gözlerim.

"Bir defasında ejderha bile gördüm! Sihir diyorum sana!"  Demek sadece eroin değil,LSD de kullanıyordu.

"Wonwoo bunlar uyuşturucu!" Ellerimle saçlarımı kavradım. Çıldırmak üzereydim.

"Hayır,hayır. Sihir diyorum sana. Söylesene bana ejderha gösterebilir misin?"Bir kaç hafta önce söylesene buna kıçımı yırta yırta evet derdim. Sana ejderhanın vücut bulmuş halini gösterebilirim.   Ama şuan, Wonwoo karşımda kanlı gözleriyle otururken konuşmak istemiyordum.

"Wonwoo, başka sihirler görmek ister misin?"  Kafasını anında olumlu anlamda salladı. Yavaşça ona yaklaştım. Ellerimle çenesini kavradım. Önce göz yaşlarını sildim onun,ardından yavaşça gülümsedim. "Şimdi sana yapacaklarıma izin ver tamam mı?"

Kafasını olumlu anlamda yeniden salladığında dudaklarımı çenesine değdirdim.

"Bu sihir," dedim sesimi yumuşak tutarak. "Kimsenin bilmediği bir sihir."  Dudaklarım burnuna değdi. "Sadece benim bildiğim bir sihir. Bunu gerçekten öğrenmek ister misin?"  Kafası ileri geri gitti ve parmaklarım dudaklarına dokundu.

"Bu sihir seni sarmalar." Dudaklarımı gözlerinin üzerine dokundurdum,kirpiklerini öptüm. "Bütün vücudunda hissedersin bunu." Elmacık kemiklerini öptüm.

"Sıcaklık hissi  her yerine yayılır."   Dudaklarım yüzüne yeniden eğildi, bu sefer çenesine değdi yavaşça.

"Bütün sihirlerden üstündür."  Dudaklarımı, dudaklarına sabitledim. Öpmedim, sadece dokundum ona. Wonwoo'nun dudakları,benimkilerin altında titredi.

"Bu sihire kimse gerçekten ulaşamadı Wonwoo. " Konuştuğum sıra

da dudaklarımız sürtündü, Wonwoo derin bir nefes çekti ciğerlerine. "Bu sihirin adını öğrenmek ister misin?"  Kafasını hafifçe salladı, dudaklarımız birbirine sürtündü ve Wonwoo hafifçe inledi.  "Bu sihir hem en masum, hem de en tehlikeli sihir." Alt dudağını yavaşça kavradım ve ısırdım.

"Bu aşk Wonwoo."

Dudaklarımız birleşti,alt dudağını ısırdım, dudaklarını araladı bir an dilim yavaşça içeri girdiğinde  gülümsedi Wonwoo.

"Seni," dedi gözleri kanlı olmasına rağmen göz bebekleri parlıyordu

.  "Ben sanırım seni hala seviyorum."  Kalbim,göğüs kafesimin içinde genişledi ve kalp kapakçıklarımdan birisinin patlamış gibi hissettim.  Nefesim ciğerlerimde tıkandı, nefesim gittikçe azaldı ve gülümsedim.

"Mingyu," dedi gülerek. Gülüşü kahkahaya büründü. "Çok safsın!"

"O kadar safsın ki, seni sevdiğime hemen inanıyorsun!"  Görüşüm donuklaştı.

"Seviyorum." dedi Wonwoo. Aklının karışıklığını kelimelerine döküyordu.

"Seni seviyorum Mingyu, ama efendimi de seviyorum."  Ardından gözleri parıldadı.

"Efendimin sihrine ihtiyacım var Mingyu."  Sihir dedim kendi kendime.

"O sihir değil, o zehir. Gerçek sihir bende! Neden göremiyorsun?!"

Wonwoo şen şakrak bir kahkaha attı. "Benim gözlerim senin için kör Mingyu. Bunu hala anlamadın mı?"

-

Love Race |Meanie.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin