"Hayrola Şimal" sözleriyle kapıda birden durdu yerinde. Çocukken havuza girmek için annesinden kaçak mayosunu giyip usulca çıkardı arka tarafa. Birden yıllardır hiç saklı bir şey yapmadığını fark etti Şimal. Gözlerindeki yalan söylemenin verdiği tedirginliğe yüzüne taktığı sahte gülümsemeyi ekleyerek döndü annesine;
Şimal: Çıkıyordum annecim.
Nurefşan: Onu görüyorum Şimal, nereye olduğunu öğrenmek istiyorum.
Şimal: Hiçbir yere anne. Sıkıldım, arabayla bir tur atıp geleceğim, derken Nurefşan kapıya kızının yanına gelmişti bile.
Nurefşan: Hiçbir yere gittiğinde kendine dikkat et, derken yüzlerinde tedirginlik ve sıkıntı ile bakıyorlardı birbirlerine. Nurefşan sert tavrını bozmadan devam etti: Kendinden daha çok taşıdığın soyadına dikkat et olur mu?
Şimal: Anne, bir yanlışımı gördün mü şimdiye kadar? Neden bana bunları söylüyorsun anlamadım.
Nurefşan: Anneler bazen kimsenin göremediklerini görebilirler. Tıpkı dün gece düğünde gördüklerim gibi, derken Şimal cevap vermek için hareketlendi. Aynı anda da Nurefşan'ın konuşmayı bitiren sözleriyle olduğu yerde donup kaldı: Beni hesap verdirmek zorunda bırakma Şimal. Bunu az sonra bir kere baban için yapacağım, bir de abinle uğraşmak istemiyorum. Hele ki evde Hümeyra'nın olduğu ve yeni gelinimizin ilk kez bizimle olacağı bir gün sakın beni zor durumda bırakma...
Arabayı Nazlıların evinin önünde park ettiğinde Nazlı sıkıntılı çantasını aldı eline. Arabadan inmek için hareketlendiğinde Kuzey'in sözleriyle durakladı:
Kuzey: Nazlı...
Nazlı: Efendim Kuzey.
Kuzey: Annen ya da baban bu çirkin oyunu oynadığını biliyorlar mı?
Nazlı: Hayır, dedi sesi titreyerek. Nasıl anneme anlattım diyebilirdi ki? Nasıl babam benim konuştuklarımı işitmiş, bana engel olmak için çok uğraştı ama ben onu dinlemedim diyebilirdi? Bir kere başlamıştı yalan söylemeye ve her yeni söylediği yalan bir diğerini tetikliyordu sanki. Utanıyordu Kuzey'den, onu hem ailesine karşı zor durumda bırakmış, hem de duygularıyla oynamıştı, biliyordu. Özür dilemesinin bir faydasının olmayacağını da biliyordu. Hiçbir şey bilmiyordu aslında. Ne hissettiğini, ne yapması gerektiğini, bundan sonra hayatında nasıl bir yol çizeceğini... Tek bildiği şey vardı oda Kuzey'in desteğini kaybetmiş olmak onu üzmüştü. Bilmediklerine yeni eklenen şey ise buna neden üzüldüğünü bilmiyor olmasıydı.
Kuzey: Yüzün gülsün lütfen. Babana hep güleceğine dair söz verdim.
Nazlı: Bu durumda nasıl ve neye gülebilirim ki?
Kuzey: Oynarsın Nazlı, hiç zorlanacağını zannetmiyorum, beni kendine âşık etmeyi başaracak kadar iyi bir oyuncusun sen.
Nazlı: Ben böyle bir şey yapmadım, derken gözlerinden okunuyordu kızgınlığı: Ben sana bana evlenme teklif etmen için hiçbir şey yapmadım. Sana ümit verecek bir tavır sergilemedim. Tamam, yanlış bir karar verdim, hatalıyım, özür dilemenin bir manası da yok biliyorum ama sakın bana basit biriymişim gibi davranmaya kalkma. Buna asla izin vermem, diyerek arabadan indi. Kuzey kapıyı açmadan önce derin bir nefes alıp yumruklarını sıktı. Zaten basit biriymiş gibi düşünemezdi ki... Sevgisiyle kızgınlığını birbirine karıştırmaya başlamıştı ve kendinden korkuyordu. Nerede durması gerektiğini bilememekten korkuyordu. Ölesiye seviyor, deli gibi nefret ediyordu Nazlı'dan. Arabanın önünde başı dimdik duruşuna baktı, üzgün ama sert bakan çehresine. Son bir kez daha derin nefes alıp verdi, indi arabadan. Kuzey yanına doğru geldiğinde, camın tülünü aralayan annesini gördü Nazlı. Tedirgin baktı sağına soluna, kendini boşlukta hissetti, yanında ki kocasıydı ama kendini bir yabancının yanında gibi hissediyordu. Nazlı'nın tedirgin davranışlarıyla beraber Kuzey'de fark etti Melike hanımı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ADI AŞK...
RomanceADI AŞK... "Çok uzun yıllar önce iki kır çiçeği birbirlerine aşık olurlar, her bahar diğer çiçekler gibi onlar da açıp güneşe merhaba derler. Fakat bir bahar başlangıcı bu çiçeklerden biri diğerine; "Biz diğer çiçekler gibi bu bahar açmayalım kı...