Uzun veda cümleleri yazmayacağım... Zira bir yere gitmiyorum... Sadece yeni karekterlere gitmek için bu limandan ayrılıyorum... Hayallerime yelken açacağım, yeni hayatları tanıtacağım sizlere elimden geldiği ölçüde... Bu hikaye boyunca benden yardımlarını esirgemeyen Aslı'ya ve Asuman ablama sonsuz teşekkürlerimi bir borç bilirim... Yorumlarını benden esirgemeyen ve sessizce okuyup rüyalara dalan tüm okuyucularıma da çok ama çok teşekkür ediyorum...
Görüşmek üzere... Sevgilerimle...
AKCİNO
Eylül ayı...
Eylül her zaman bir bitiş değildir aslında... Eylül bazen de kötü giden kaderin beyaza çalan merhabasıdır... Dökülen yapraklar her zaman hazin bir son değildir örneğin... Ömrün tazelenen yüzüdür... Derler ya bakmak ile görmek farklıdır diye; ne kadar doğru. Dökülen her kuru yaprak kötülükleri süpürüverir hayattan. Esen rüzgârla hafifçe içi titrerken insanın, bıkkınlık hissettiğimiz sıcaklığın bizi nasıl sarıp sarmalayıverdiğinin tadına varırız yeniden. Ve düşen her yağmurla toprağın kokusunu çekeriz içimize, taa iliklerimize kadar... Güzeldir sonbaharlar aslında... Çünkü sonun başlangıcıdırlar...
Artvin sonbahara girerken yeşilin sarıya dönüşünü bu sefer mutluluklara şahit olarak yapıyordu. Sonbahar yine merhaba diyordu yeniliklere, sararmış, kurumuş her şeye inat... Çiçek ve Şahin tüm yaşanan kötülüklere rağmen elele yürüyordu hayata. Şimal, Şeyma'nın kucağından Çiçek'e seslendiğinde ikisi de durakladılar nikâh masasına giden yolda. Birbirlerine gülümsediler, madem oydu birleşmelerine sebep o masaya ilerlerken de birlikte olmaları en doğrusuydu. Çiçek uzanıp aldı minik karpuz kollu beyaz elbisesi içerisindeki Şeyma'yı kucağına, Şahin'e dönüp "Şimdi gidebiliriz" dedi.
Bekir amca ve Adnan Bey nikâh şahitleri olmuştu yeni çiftin. Çevreden yakınlar akşam yemeğe davetliydiler. Nikâh kendi aralarında yapılacaktı. Çiçek zaten yıllardır ailesinden kimse ile görüşmüyordu. Bu saatten sonra da görüşmesi gerekmiyordu. Zaten artık kocaman bir ailesi vardı. Nazlı'nın doğumunu ve bebeklerin kuvözden çıkmasını beklemişlerdi. Doktor "Artık bebekleri yola çıkarabilirsiniz" dediğinde Kuzey'e oda ilk iş olarak Şahin'i aramış "Nikâh günü alabilirsin" demişti.
Çiçek bir ara böyle tantanalara gerek yok dese de Şahin'i daha fazla kırmamak adına yapılan her şeye razı gelmişti. Gelinlik giymek istememişti daha önce bir evlilik yaşadığı için. Şahin bu konuda da ikna etmişti kendisini. "Ben daha önce seni evlenmiş kabul etmiyorum Çiçek. Sen de beni evlenmiş kabul etme olur mu? Şeyma'nın ilerde arkadaşlarına gösterebileceği, anne babasına ait düğün fotoğrafları olmalı, sence de öyle değil mi?" diye sorduğunda cevap verememişti Çiçek...
Yine de şaşaadan uzak, uzun beyaz bir saten elbiseyi tercih etmiş, başına da küçük bir çiçek takılmıştı. Nikâh masasına oturduklarında yan yana duran Şimal ve Nazlı'ya bakıp gülümsedi Çiçek.
Şimal: Çok yakıştılar birbirlerine...
Nazlı: Çok... Çiçek çok farklı birisi... Eminim çok mutlu olacaklar.
Şimal: Şahin abim hak ediyor mutluluğu.
Nazlı: Sende hak ediyorsun ama inat da ediyorsun kabuğundan çıkmamak için.
Şimal: Açmayalım şimdi bu mevzuları.
Nazlı: Açmayalım bakalım Şimal Hanım. Senin de inadın kırılacak elbet, dur bakalım, derken Şimal dalgın bakıyordu gelin ve damada.
Kuzey: Biraz sessiz olabilir misiniz kızlar? Madem konuşacaksınız, verin benim uslu oğlumu, al bu ağustos böceği misali kızını, değişelim, dediğinde hepsi gülmeye başlamışlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ADI AŞK...
RomantizmADI AŞK... "Çok uzun yıllar önce iki kır çiçeği birbirlerine aşık olurlar, her bahar diğer çiçekler gibi onlar da açıp güneşe merhaba derler. Fakat bir bahar başlangıcı bu çiçeklerden biri diğerine; "Biz diğer çiçekler gibi bu bahar açmayalım kı...