Ev Nazlı'nın nefes alış verişleriyle bile dopdoluymuş sanki. Eve gelip camın kenarına oturduğunda gözleri merdivene, mutfağa bakınıp duruyordu. Sanki iyi akşamlar diyecek, ufacıkta olsa gülümseyecek gibi geliyordu. Bu kadar kısa bir sürede, bu kadar sorunun içerisinde insan bu denli alışabilir miydi başka bir nefese? Hem de içine çekmediği, kokusunu hissedemediği bir nefese...
"Ya dönmezse" diye geçirdi içinden. Ya bu onu son görüşüydüyse, ne yapardı? O gidince anladı ki razıymış zaten ona hiç dokunmamaya, sarılmamaya ve koklamamaya... Onu görmeye bile razıymış, nefesini yanında alış verişine bile razıymış... Odasına girdi, elini sürdü elinin değdiği her yere... Yatağa oturdu, yastığını aldı kucağına, onunla beraber başını koydu yatağa... Hiç sarılmadığı karısının kokusunun sindiği yastığa sarıldı... Ne zaman kaybetmişti Nazlı'yı ya da hiç kazanmış mı bilemiyordu? Söz verdiği gibi arar mıydı, beklemeli mi yoksa aramalı mıydı? Düşünceler içinde boğuluyor, belki de ilk kez kaybetmenin acısını yaşıyordu Kuzey...
Birkaç saat sonra havalimanında Hamza Bey ve Nurefşan Hanım karşıladılar Nazlı ve Dilek'i. Nazlı bu insanların sıcak gülümsemesinden olsa gerek kendini biraz rahat hissetmişti.
Hamza: Hoş geldin kızım.
Nazlı: Hoş bulduk beybaba, diyerek elini öptü. Sonra Nurefşan hanımın elini öptü, gülümseyerek baktı.
Nurefşan: Hoş geldin Nazlı. Geçmiş olsun, diyerek Dilek'e döndü: Sende hoş geldin Dilek...
Dilek: Hoş bulduk Nurefşan anne, diyerek ellerini öptü Nurefşan'ın da Hamza'nın da. Nurefşan: Nazar mı değdi benim güzel gelinime, derken çenesini tuttu sevgiyle Nazlı'nın.
Dilek: Nazar Nurefşan anne, nazar, ben hep dedim, dediğinde Hamza güldü bıyık altı;
Hamza: Akadlıoğullarının gelini kansızlıktan hasta olsun, gazetelere manşet oluruz billahi kızım, dediğinde hepsi gülmeye başladılar.
Nurefşan: Hamza, uğraşma kızımla, annenlere haber verdin mi kızım?
Nazlı: Buradan ararım diye düşündüm anne, eve gidelim bu akşam dinleneyim, yarın görürüm onları. Yol yorgunuyum, böyle görsünler istemiyorum, dediğinde Nurefşan Nazlı'nın kısa bir sürede nasıl bu kadar zayıfladığını anlama çalışıyordu. Sanki günlerdir uyumamış, yememiş, içmemiş gibiydi...
Hamza: Hanımlar sizi bıraksam burada ayaküstü sabahlarsınız. Haydi, bakalım doğru eve, dediğinde kolunu gösterdi Nazlı'ya: Gelin hanım koluma alayım sizi de salınayım şöyle bir havalimanında, hostes hanımlar güzellik görsünler, diyerek göz kırptı. Aslında ayakta durmakta zorluk çektiğini fark etmişti Nazlı'nın kibarca da yardımcı olmak istemişti ama Nazlı bunu fark etmemiş günler sonra belki de ilk kez ardı ardına gülümsemişti. Hep birlikte arabaya binip, eve geldiklerinde kapıda Şimal karşıladı Nazlı'yı. Sevinç içinde boynuna atıldı, Nazlı sarıldığında boğazına bir şeylerin düğümlenip kaldığını hissetti ama ağlamak ve yeni bir krizle bu insanların huzurunu kaçırmak istemiyordu. Burada biraz kafasını dinlemek istiyor annesinin sorularına uzun süre maruz kalmamak için oraya da gündüz gidip geri gelmek istiyordu. Sadece babasının şefkatine çok ihtiyacı vardı, bunun için de karşısına çıkmaya cesareti yoktu. Kapıda ki hoş geldin seremonisi sırasında merdivenlerden Hümeyra indi:
Hümeyra: Hoş geldin Nazlı.
Nazlı: Hoş bulduk Hümeyra abla.
Hümeyra: Yo yo yo, Sadece Hümeyra yeter güzelim, diyerek elini sıktı. Sonra aynı alaycı gülümsemeyle devam etti: Çok erken oldu...
Nazlı: Erken olan ne?
Hümeyra: Dönüşün... Yani ben Kuzey abimin bu kadar çabuk, hımm nasıl denir, yani evlilik pek abimize göre değil derdim hep, haklıymışım herhalde, diyerek göz kırptı. Nazlı bu kızın karşısında kendinin ezilmesini belki önemsemeyebilirdi, hatta bunun için cevap da vermezdi büyük ihtimalle. Zira verecek hali de yoktu. Fakat o anda ani bir koruma içgüdüsüyle başını dikleştirdi:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ADI AŞK...
RomanceADI AŞK... "Çok uzun yıllar önce iki kır çiçeği birbirlerine aşık olurlar, her bahar diğer çiçekler gibi onlar da açıp güneşe merhaba derler. Fakat bir bahar başlangıcı bu çiçeklerden biri diğerine; "Biz diğer çiçekler gibi bu bahar açmayalım kı...