-37-

9.9K 533 22
                                    

Kolomenskaya Parkı yeşilin, tarihin, nehrin ışıltısının bir arada gözler önüne serildiği bir doğa harikasıydı. Nazlı 16.yüzyıldan kalma kıyafetleriyle parkın girişinde karşılayan görevlileri görünce heyecanlanmış, Kuzey'in elini daha sıkı tutup, diğer eliyle koluna sarılmıştı. Kuzey onun yanında heyecanlanan karısını gördükçe yüzünde ki gülümse gözlerinde ki parlaklık bir kat daha artıyordu. Bazen içinden tüm dünyaya "Bakın ben çok mutluyum" diye haykırmak istiyor, bir şeylerin ters gitmesinden hayatında ilk kez deli gibi korkuyordu. Nehirle iç içe olan bu parkın her yeri buram buram tarih kokuyordu. Biraz ilerlediklerinde tarihte Korkunç İvan diye tanınan çarın İsa'nın doğumunu kutlamak için yaptırdığı devasa beyaz kilise önünde çan gösterisi yapan din adamlarını izleyen turistlerin yanında dikildiler. Nazlı hiç görmediği bu yerlerde aşkın verdiği değişik duygular içerisinde rüya âleminde geziyordu. Yorgundu her ne kadar yorgunluğunu umursamasa da. Bir iki gündür ilaçlarını almıyordu, halsizliğinin bundan olduğunu biliyor ama Kuzey'e belli etmek, geçirdikleri zamanın mahvolmasını izlemek istemiyordu.

Kuzey: Bir şeyler yemelisin. Sabah kahvaltısından beri bir şey yemedin, dedi başını Nazlı'ya çevirerek. Nazlı başını Kuzey'in omzundan kaldırdı,

Nazlı: Acıkmadım ama, derken sözünü kesti Kuzey.

Kuzey: Bu işi sana bırakırsak sen üç gün yemek yemezsin küçük kedi, dediğinde gülümsedi Nazlı. Bir anda o günü hatırladı, "Daha uyuyacak mısın küçük kedi" sözleri kulaklarında çınladı, gülümsemesi düştü. Nasıl yapabilmişti bunca şeyi? Kuzey gözlerine baktı: Bir şey mi oldu, diye sordu?

Nazlı: Yok bir şey, dedi gülümseyerek. Eskiyi konuşup bu anın tadını kaçırmak istemiyordu.

Kuzey: Sen ilaçlarını alıyorsun değil mi?

Nazlı: İstanbul'da kaldı. Öyle apar topar çıktım ki yola, derken başını eğdi.

Kuzey: Yarın doktorla konuşayım. Ben gelip gelmeyeceğini kestiremeyince randevu almamıştım. Biliyorsun söz verdik doktora gideceğimize.

Nazlı: Gerek yok, psikologa gitmek istemiyorum, derken gözleri doldu.

Kuzey: İyi ya bizde artık ihtiyacımız olmadığını söylemeye gideriz, diyerek göğsüne yasladı Nazlı'yı. Daha sıkı sarıldı Nazlı Kuzey'e. Tüm yaptıklarını beyninde bir yerlere gömmek istercesine, sımsıkı sarıldı. Dudaklarından usulca döküldü sözcükler,

Nazlı: Sen istiyorsan giderim, dedi. Kuzey bıraktı Nazlı'yı. Sonra nehre doğru döndü:

Kuzey: Bak başladı batmaya, nasıl ihtişamlı ve yakıcı görünüyor değil mi?

Nazlı: Hı hı...

Kuzey: Sen çok daha sıcaksın biliyor musun, diyerek bakışlarını tekrar Nazlı'ya çevirdi. İki eliyle yüzünü avuçlarının arasına alarak: Ve ben ilk kez güneşin batışını değil, güneşin geceye döndüğü bu ışığın yüzüne aksedişini; yakamozları değil, gözlerinin gecenin karanlığında parıldayışını izlemek istiyorum...

***

Saatlerdir her söylediği parçanın bitimde yanan ışığın aydınlattığı masada Şimal'in gelmiş olmasını umut ederek çalıyordu Bora. Her biten şarkıyla birlikte yüzü asılıyor, her sönen ışık ve sahnenin kendini aydınlatan spotuyla birlikte yeniden söylemeye başlıyordu. Bir sonraki alkışla birlikte aydınlanan müzikhol içindeki müşterilere baktı. Birbirlerine sıkıca sarılarak kendisini dinleyen âşıkları süzdü gözleriyle. Yalnız olduğunu hissetti iliklerine kadar.

Bora: Şimdi sevdiğinize daha sıkı sarılmanızı istiyorum. Yanınızdan hiç ayrılmamasını dilemenizi ve bu şarkıyı benimle birlikte onun gözlerine bakarak söylemenizi istiyorum, diyerek reji odasındaki arkadaşına eliyle işaret edip ışıkları azalttırdı. Artık yuvarlak bir spot sadece sahnede ki uzun taburede elinde gitarı şarkı söyleyen Bora'yı aydınlatıyordu. Bir eliyle orkestradaki arkadaşlarına işaret etti, sadece kendisi çalarak söylemek istedi:

ADI AŞK...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin