Uzun süren yolculuğun yorgunluğunu akşam ziyafete kadar atmak için herkes odasına çekilmişti. Dedelerden kalma bu çiftlik evi ailenin kalabalık yaşadığı dönemlere göre düzenlenmişti. Şimdilerin iki göz apartman daireleri, karşı binaya bakan mutfak banyo pencereleri, ebeveyn banyosu adı altında yapılan minik odacıkları ile nohut oda bakla sofa evlerin yanında her şeyin kusursuz düşünüldüğü bir mekân halini almıştı bu evler. Ev içinde bir arada yaşayan evli çiftlerin her biri için yapılan odada çocuklarını büyütebilir, gündüz oturabilir, ev içerisinde ayrı dünyalarını yaşayabilir hale getirilmişti. Gel gör ki zamane gençleri şehirlere göç etmiş, Bekir beyin de çocukları olmadığı için zamanında kalabalıktan, sesten insanların birbirlerini zor duyduğu zamanların aksine sessizlik hâkim olmuştu. Hamza beylerin gelmesiyle birlikte ev hareketlenmiş bu da Bekir beyin yüzünün gülmesine sebep olmuştu.
Hamza Bey ve Nurefşan Hanım senelerdir her geldiklerinde aynı odada kalmışlar, İstanbul'da yaşamalarına rağmen bu evdeki odaları ilk evlendikleri günden beri hiç değişmemişti. Hamza Bey çocukları küçükken sık sık getirir, bazen de yurtdışı seyahatlerine çıktığında Nurefşan hanımı çocuklarla beraber birkaç haftalığına bırakırdı. Yıllar sonra torununu, gelinini getirmenin farklı gururunu yaşıyordu şimdilerde. Hümeyra'yı getirmeyi çok istemiş, her seferinde bir bahane ile engellenmiş, o da buraya her nedense onunla gelmeyi pek istememesinden kaynaklanıyor olacak ki "Gidiyoruz!" diye hiç celallenmemişti. Belki de iyi olmuştu. İnsanların kafasında bir Hümeyra modeli çizmemiş olmak en güzeliydi.
Nazlı kendisi için hazırlanan odaya girdiğinde içeriyi hayranlıkla izliyordu. Her şeyin bu kadar ince ayrıntısına kadar düşünülebiliyor olmasına hayret ediyordu. Yerdeki kilimler, duvarda ki el dokuması halı, pirinç topuzları ve cibinliği ile üzerine serilmiş kanaviçe yatak örtüsünün uyumu, yandaki komodinde duran gümüş suibriği... Pencerenin kenarındaki sedirler, camdaki dantelden perdeler, sedirlere yayılmış olan kanaviçe gergiler... Odanın içindeki artık yakılma vazifesini kaloriferlere bırakmasına rağmen, odunları ve bakır kaplarıyla süslenmiş şömine, ufak restorasyonlarla düzenlenmiş banyo... Her şey ama her şey bir rüya gibiydi. Gördüğü rüyadan Kuzey'in sesiyle irkildi:
Kuzey: Beğendin mi burayı?
Nazlı: Beğenmek mi, diyerek Kuzey'e döndü heyecanlı bakan gözleriyle ve devam etti: Beğenmemek mümkün mü? Her şey öyle güzel ki...
Kuzey: Bir an burayı yadırgayacaksın diye gerildim ne yalan söyleyeyim, dediğinde Nazlı yaklaştı yanına doğru, ciddi bir ifadeyle:
Nazlı: Haklısın, bende senin yerinde olsam evlenme sebebini bildiğim birinin İstanbul'dan Artvin'e gelişinde acaba burayı beğenir mi diye düşünceler içinde olurdum, derken Kuzey'in yüzünde ki heyecan silindi usulca. Birkaç saniye baktılar birbirlerine.
Kuzey: Saçmalıyorsun şu an, umarım farkındasındır, dediğinde Nazlı bir anda devam etti sözlerine:
Nazlı: Tamam, bir yanlış yaptım, fazlasıyla da ödedim cezasını, hak etmediğin halde sana da ödettim ama benim hakkımda sürekli para peşinde dolaşan biriymişim gibi düşünmen, bunu değiştirecek bir şey yapamam, bu çok kötü biliyor musun, dediğinde arka arkaya sarf ettiği cümleler için çoktan pişman olmuştu ama her şey için artık çok geçti. Kuzey'in heyecanının yitip gidişini izledi yüzünde önce, sonra gözlerinde ki kırgınlığı... Ne yapıyordu böyle, Kuzey onun unutması için çırpınırken o neden böyle davranıyordu, her gün yeniden bu konuyu neden tekrar alevlendiriyor, kaldırdıkları rafta tozlanıp kalmasına izin vermiyor, kabuk bağlamak üzere olan yarayı kanatıyordu.
Kuzey hareketlenince Nazlı bir anlık refleksle kolundan tuttu: Kuzey...
Kuzey: Sen dinlen, dedi bakışlarını kaçırıp kapıya doğru hareketlenerek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ADI AŞK...
RomanceADI AŞK... "Çok uzun yıllar önce iki kır çiçeği birbirlerine aşık olurlar, her bahar diğer çiçekler gibi onlar da açıp güneşe merhaba derler. Fakat bir bahar başlangıcı bu çiçeklerden biri diğerine; "Biz diğer çiçekler gibi bu bahar açmayalım kı...