Şimal eve girer girmez annesinin sesi ile arkasını döndü;
Nurefşan: Hoş geldin Şimal...
Şimal: Anne, derken kızardığını hissetti. Zaten az önce yaşadıklarından sebep kendini allak bullak hissediyordu.
Nurefşan: Bizimle gelemeyecek kadar yorgun olduğunu söylemiştin yanlış hatırlamıyorsam.
Şimal: Bir arkadaşım çağırdı kahve içmek için. Kıramadım...
Nurefşan: Yaa, kıramayacağın arkadaşını merak ettim, öğrenmem de mahsur var mı?
Şimal: Tanımıyorsun anne, işyerinden bir arkadaşım, derken kalbinin çarpışlarını annesi duyacak diye korkuyordu.
Nurefşan: Gece bu saatte, bizlerin tanımadığı bir arkadaşınla, bizlere evde olacağını söylediğin saatlerde, bizim iznimiz olmadan dışarıda olduğunu karşıma geçip söyleyecek kadar pervasız olabildin yani Şimal, derken Şimal cevap vermek için hareketlendiği anda sert bir el hareketi ile durdu Nurefşan ve devam etti: Bence şirkette çalışmalısın artık ya da bir müddet Nazlı'nın yanında kalırsan belki daha iyi olur. Yarın karar veririz buna.
Şimal: Anne...
Nurefşan: Şimdi derhal odana çık. Babanı bekletmek istemiyorum, hele böyle bir sorunla uykusunu kaçırmayı hiç istemiyorum. İyi geceler, diyerek merdivenleri çıkmaya başladı. Şimal sessizce baktı annesinin ardından. Kendini senelerdir sıkışıp kaldığı mengenede biraz daha sıktırılıyormuş gibi hissetti. Bunalmıştı, yorulmuştu bu kurallardan. Abisinin isteklerinden, babasının kurallarından, annesinin restlerinden, Bora'nın üzerine gelmesinden... Her şeyden sıkılmıştı... Erhan... Bunca karmaşanın arasında belki de o dost limanda dinlenebiliyordu bir tek.
Sabah telefonun sesiyle gözlerini açtı Kuzey. Nazlı sesle kıpırdanmış, sonra yastığına sıkıca sarılıp uyumaya devam etmişti. Kuzey telefona uzanıp aldı, özel numara yazdığını görünce telaşla daha fazla açmasına engel olmak için hızla cevap verdi.
Kuzey: Alo...
Özge: Yoksa uyandırdım mı?
Kuzey: Ne istiyorsun, dedi sesini kısarak.
Özge: Hımm... Prensesimiz uyuyor demek ki, baksana ses çıkarmaktan bile korkuyoruz. Bence de uyandırma Kuzey, bırak rahatça uyusun, diyerek alaycı bir tavırla konuşuyordu ahizenin diğer ucunda.
Kuzey: Bak asabım bozulmaya başlıyor, derken bir yandan da Nazlı'ya bakarak odanın dışına çıktı.
Özge: Bozulur elbet, seninle ilgilenemiyordur şimdi küçük prenses, nazlanıyordur. Senin alakaya ihtiyacın vardır. Ben seninle seve seve ilgilenebilirim, ne dersin?
Kuzey: Asla!
Özge: Asla, bana sesini yükseltme! dedi aynı anda Kuzey'in sözlerini keserek.
Kuzey: Hayatımdan uzak dur.
Özge: Dönmeden önce seni görmek istiyorum. Lütfen, son kez... Sonra seni bir daha aramayacağım. Kırma beni, diye inceltti ses tonunu aniden. Yalvarır gibi konuşuyordu. Kuzey yanında olmadığına şükrederek içini çekti. Şu an yanında olsa onu öldürebilecek kadar nefret doluydu içi. Birkaç defa derin nefes alıp verip sakinleşmeye çalıştı. Bu işi Nazlı duymadan halletmek istiyordu.
Kuzey: Bak Özge; seni görmek istemiyorum, sesini duymak istemiyorum, aynı mekânın havasını bile solumak istemiyorum. Şimdi, ya hayatımdan çıkıp gidersin ya da...
Özge: Ya da ne yapacaksın bana, derken sesinde Kuzey'i daha fazla sinirlendirecek kadar alaycı bir ton vardı. Bu Kuzey'in daha tehditkâr konuşmasına sebep olmuştu:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ADI AŞK...
RomanceADI AŞK... "Çok uzun yıllar önce iki kır çiçeği birbirlerine aşık olurlar, her bahar diğer çiçekler gibi onlar da açıp güneşe merhaba derler. Fakat bir bahar başlangıcı bu çiçeklerden biri diğerine; "Biz diğer çiçekler gibi bu bahar açmayalım kı...