"Meleğin ismi önemli değil, sen ona ANNE diyeceksin."
İki farklı kişiyi iki farklı sularda birbirinden çok uzaklara salan iki heceli bu tek kelime, şu an öyle farklı anlamlar taşıyordu ki... Şeyma'yı koruması gereken anne şu an neredeydi, sağ mıydı yoksa çoktan melek mi olmuştu kimse bilmiyordu. Onu bu oyunun içine sokan kadınında tek bir an Şeyma'yı düşünmediği de bir gerçekti... Peki ya Çiçek? Çiçek bir melek miydi Şeyma için diye düşünerek bakakalmıştı hem kızına hem de Çiçek'e Şahin... Böyle bir an da ne söylemeliydi bilmiyordu çünkü. Belki... Evet, belki her şey normal seyrinde olsaydı, karısı ile bebeklerini lunaparka getirselerdi ve kendi bebeği karısına, gerçek annesine seslenseydi şu an, çok farklı şeyler hissederdi. Şu an ise içinde Çiçek'e minnet, Hümeyra'ya nefret ve kızına karşı büyük bir sevgiden başka hiçbir şey hissedemiyordu. Şimdi kucağından Çiçek'in kucağına "Anne" diyerek atlayan kızına bakıyor, Çiçek'in şaşkınlıktan irileşmiş gözlerine manalar yüklemeye çalışıyordu.
Çiçek ise elleri titreyerek aldı kucağına Şeyma'yı. Rüyada olmalıydı, bunun başka bir açıklaması olamazdı. Yuvası bile bu sebepten yıkılmamış mıydı? Hiç tanımadığı biriyle babasının isteği ile evlenmiş, günlerce alışmaya çalışmış, en sonunda da çocuğu olmuyor diye kendisine eksikli muamelesi yapılmamış mıydı? Sırf bunun için günlerce gözyaşı dökmemiş miydi? Boşandıktan sonra memleketine dönmemek için sığınma evinde geçirmemiş miydi günlerini... Kimsesiz çocukları bağrına basmamış mıydı? Şimdi... Şimdi hiç ummadığı bir anda Şeyma ile Allah onu ödüllendirmişti... Evet... Evet, bunun başka bir anlamı olamazdı. Allah ona hayatında belki de hiç duyamayacağı bu kelimeyi duyma şerefi ile ödüllendirmişti onu. Şeyma'ya sımsıkı sarıldı sanki elinden uçup gidecek bir güvercinmiş gibi... Saçlarını kokladı tüm ciğerini doldururcasına. Bir daha der miydi? Bu sadece bir kerelik bir ödül müydü; bilmiyordu. Şu an bildiği tek şey içinde tarifi mümkün olmayan bir mutlulukla birlikte acının harmanlaşmış olduğuydu. Gözlerinden akan birkaç damla yaşa mani olmak istemiyordu. Olmadı da... Yüzünü kokladığı kıvırcık saçlardan kaldırdığında Şahin'in gözleriyle kesişti yağmur yüklü gözleri. Çekmedi, çekemedi bakışlarını ikisi de... İkisi de gülümseyerek baktılar farklı duygularla birlikte, zamanın ne getireceğini bilemeden.
***
Kolomenskaya Parkı aylar sonra bir kez daha ağırlıyordu Kuzey ve Nazlı'yı. Yaşadıkları küçük dargınlığın üzerine eve gelen misafirler, Şimal ve Şahin'in sorunları birbirlerini ihmal ettirmişti sanki. Aslında ikisi de aileleri söz konusu olduğunda huzursuzlaşıyor, ailenin tüm fertleri mutlu olsun istiyorlardı.Yine de zor günler olsa da elele göl kenarında otururlarken Şimal'i unutmuş gibiydiler.
Şimal Abisi ve Nazlı ile gelmiş olsa da, aklı bugün verdiği kararın mutluluğunda, Erhan'dan aldığı telefonun verdiği duygu karmaşasında, sessizce oturuyordu. İçinde bir sevinç vardı, karar vermiş olmanın sevinci. Kararsızlık en kötü şey diye boşuna dememişti elbet büyükler... Abisiyle konuşmadan önce Bora'yı aramak istiyordu. Önce ona "Senin dönmeni bekleyeceğim" diyecekti. Sesindeki heyecanı duyar gibi oluyor, kalbi hızlı hızlı çarpıyordu. Sonra birden yine bir korku salıyordu içini. Ya abisi Bora ile konuştuktan sonra ters bir şey derse ne yapardı. Yok, yok... En iyisi önce abisiyle konuşmasıydı. Ensesini tutan ellerle sıçradı,
Şimal: Hihhh!
Kuzey: Dur, dur deli kız... Az biraz kalan aklında benim ellerimde heba olmasın, derken kahkahalarla gülüyordu.
Şimal: Aşk olsun abi...
Kuzey: Aşk olsun elbet güzelim, derken bir eliyle omuzlarından tutup kendine çekti Nazlı'yı; Aşksız yaşanır mı? Olsun ama bu kadar da uçurtmasın insanı, diyerek göz kırptı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ADI AŞK...
RomanceADI AŞK... "Çok uzun yıllar önce iki kır çiçeği birbirlerine aşık olurlar, her bahar diğer çiçekler gibi onlar da açıp güneşe merhaba derler. Fakat bir bahar başlangıcı bu çiçeklerden biri diğerine; "Biz diğer çiçekler gibi bu bahar açmayalım kı...