Güzel bir ilkbahar sabahıydı. Pencereyi açıp derin bir nefes aldı Güldem, son kez içine çekti çiftlikteki havayı. Bugün son buluyordu bu evde çektiği acılar. Belki hayat onu bundan sonra daha fazla zorlayacaktı. Ama en azından özgür olacaktı. Kendisi çizecekti kaderini. Doyasıya yaşayacaktı hayatın acısını da, hüznünü de. Bir an çıkıp alabildiğince koşmak istedi karşısında uzanıp giden geniş tarlada. Gelinciklerin içine atmak istedi kendisini. O hiç koşmamıştı ki bu tarlada, hiç yatmamıştı gelinciklerin arasında ve hiç koparmamıştı kendisi için bir gelincik dalından...
O üç beş dakikalık rahatlıktan bile teyzesinin o sert ve tiz çıkan sesi ile kendisine geldi hemen:
- Gül... Gül diyorum duymuyor musun beni? Öğlen oldu nerdeyse hala uyuyor musun? Zaten başka ne işe yarıyorsun ki sürekli yat, gez, dolaş. Ey Allah'ım çekecek çilem varmış benim başıma bıraktın bu kızı. Hadi kalk çabuk kahvaltıyı hazırla.
- Tamam teyze, dedi. Saat daha sekiz bile değildi. Derin bir iç çekti. Acaba bir gün yatağımda öğleye kadar hiç bir şey düşünmeden yatabilecek miyim diye düşündü. Yine Gül demişti işte teyzesi. Ona bu isim babasını hatırlatıyordu. Hiç sevmezdi Güldem'in babasını Gönül teyzesi. Onun içinde yeğenine sadece Gül derdi.
Hemen odasından çıktı, hızlı hareketlerle merdivenlerden indi. Mutfağa girdi. Çok büyük bahçeye açılan kapısı olan bir mutfaktı. Kendi içinde bir de kiler odası mevcuttu. Bir yandan ocağa çayı koyarken bir yandan da bahçe kapısını açtı. İlkbaharın gelmesi ile birlikte bu terasta kahvaltı etmeye başlamışlardı. Arkasından gelen kahkaha ile karışık kalın erkek sesi bütün vücudunun gerilmesine sebep olmuştu:
- Günaydın külkedisi...
Hiç cevap vermedi Güldem. Hala geçen hafta yaşadıklarının şokunu atamamıştı üzerinden. Zaten teyzesi Muammer Beyle evlendiğinde bu çiftliğe taşındıkları ilk gün sevmemişti Muammer Beyin ilk eşinden olan oğlunu. Aslında oda onu sevmemişti biliyordu. Sürekli rahatsız eden bakışlar, iğneleyici lafları geçen gece eve sarhoş geldiğinde daha da çirkin bir hal almıştı. O gece elinden kendisini zor kurtarmıştı Teoman'ın. Biraz daha mücadele etmese belki de tüm hayalleri, geleceğe dair tüm umutları alkolün etkisi ile hayvanlaşmış bir adamın ellerinde yitip gidecekti.
Olanları teyzesine anlatmıştı hemen. Zannetmişti ki teyzesi ona kol kanat gerecek. Teyze ana yarısı demek değil miydi? Onu bağrına basacak, ben Muammer Beyle konuşurum kızım diyecek sandı. Ama hiç bir şey umduğu gibi olmadı:
- Yapmaz Teoman öyle şey. Yalan söylüyorsun!
- Teyze bunun yalanı olur mu? Ne geçecek elime sana yalan söyleyerek.
- Elbette kendini yamayacaksın Muammer Bey'e. Bunu duyan Muammer Bey seni oğluyla evlendirecek sende ömür boyu benim başımda kalacaksın. Böyle küçük hesapları anlayamayacağımı mı sandın küçük hanım? Kim bilir nasıl fingirdeyip aklına girdin çocuğun, demişti.
Hiç cevap vermedi teyzesine Güldem. O gün karar verdi buradan kaçmaya zaten. Hiç cevap vermedi Teoman'a, devam etti kahvaltıyı hazırlamaya. Zaten o sırada elinde gazete ile Muammer Bey girdi içeriye. "Günaydın kızım" dedi. Bu evde ona insan gibi davranan, kimsesizliğini yüzüne vurmayan, sığıntıymış gibi davranmayan tek insandı Muammer Bey.
- Günaydın Muammer Bey.
- Sana kaç kere bana Muammer abi demeni söyledim, dedi tüm babacan tavrıyla. Gülümsedi Güldem,
- Ben çayınızı getireyim, dedi. Belki de sadece bu adamı bırakıp gittiğine üzülüyordu. Gitmek... Birden toparladı kendisini. Bugün teyzesi komşu çiftlikte düzenlenen çay gününe gidecekti ve o saatlerde ne Teoman ne de Muammer Bey çiftlikte olmazdı. Eğer bir terslik olmazsa gelen arabalardan birine atlayıp doğruca Bursa'ya gidecekti. Bir saatlik bir yolu vardı. Eğer her şey yolunda giderse kolayca kaçacaktı. Nasılsa kimse onu aramak için peşinden gitmeyecekti. Buna emindi. Oraya gidince karar verecekti ne yapacağına. Yanında annesinden kalma bir iki ziynet eşyası ile babasından kalma bir miktar parası vardı. Onu birkaç gün idare ederdi.
Herkes sofraya oturmuştu bile. Hemen çayları doldurdu bardaklara. Götürdü, servis yaptı nazikçe.
- Ekmekleri kızartmadın mı hala?
- Kızarttım teyze.
- Getir hadi, soğuyunca mı getireceksin. Biraz hızlı ol kızım. Daha Ayşe Hanımlara gideceğiz, dedi. Güldem'in başından kaynar sular döküldü. O gidemezdi. Bugün bu iş bitmeliydi. Bir sabaha daha bu çiftlikte uyanmak istemiyordu. Nerden çıkmıştı bu gezmeye gitmek. Bir şeyler yapmalıydı. Kafasını kaldırdı ilk kez dimdik:
- Ben gelemem teyze...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ufuktaki Umutlarım
General FictionBu hikaye için çok şey yazabilirim aslında... Herşeyden öte benim ufkum açıldı bu hikayeyi yazarken... İlk hikayem, ilk gözağrım... GÜLDEM... Hayatın darbesi ile yıkılmış, rüzgarı ile oradan oraya savrulmuş, yüzü güzel ruhu güzel bir kız... ALİ DAĞH...