"Feraye" , dedi titreyen sesiyle ve yüzünü avuçlarının içine aldı ürkekçe. Alnına dudaklarını değdirdiği anda içine çekti torunun kokusunu doyasıya. Ölse... Evet, şu an ölse dünya umurunda olmazdı belki de... Dudaklarını alnından çekip masmavi, su gibi berrak gözlerine baktı, ağlamaklı sesi zor çıkıyordu;
- Meleğim, dedi usulca. Gözleri ile tepeden tırnağa inceledi torununu. Sarıldı sımsıkı daha sonra. Güldem ne yapacağını bilemedi önce. Daha sonra Feraye hanımın omuzlarının üzerinden Ali Dağhan'ın gözlerine değdi gözleri. "Sende ona sarıl." diyordu gülümseyen bakışları. Güldem'de sarıldı Feraye hanıma yavaşça. Ali Dağhan başı ile onayladı tebessüm ederek. "Hoş geldin kızım." dedi Feraye hanım Güldem'in kulağına.
Kızım... Ne kadar özlemişti bu kelimeyi ve bu sıcaklığı Güldem... Aylardır hiç kimse bu kadar şefkatle seslenmemişti... Annesi öldüğünden beri hiç kimse sarmamıştı onu bu kadar sıcak. O an sadece sarılmak istedi Güldem Feraye Hanıma... Sıkıca sarılmak. Aylardır özlediği sıcaklıktı belki de bu... Kapadı gözlerini Güldem, daha da sokuldu hiç düşünmeden bu yaşlı kadına. " Hoş bulduk anneanne." dedi.
- Sizi çok aradım, derken sesi titriyordu.
- Bilmiyordum, dedi ne diyeceğini bilememenin şaşkınlığında.
- Affettireceğim kendimi, Meleğime kısmet olmadı ama sana affettireceğim kendimi, derken hafifce gözlerinin karardığını hissetti...
***
Göl kenarında yere oturmuştu Güldem. Az önce yaşadıklarını düşünüyordu. Ne güzel elini tutmuş konuşuyorlardı. Neden öyle fena olmuştu ki... O sırada omzuna değen el ile başını kaldırdı;
- Nasıl Feraye Hanım?
- Şimdi daha iyi anneannen, dedi sonunu vurgulayarak Ali Dağhan.
- Şu an yanında değiliz, rahatça ismini söyleyebilirim diye düşündüm, derken rahatsız oldu. Bazen konuşurken kendisini çok rahatsız ediyordu karşısında.
- Bence söyleme. Yanında ağzından kaçırabilirsin. Kendini buna alıştırman en iyisi belki de, diyerek göz kırptı.Yanına oturduğunda bu Güldem'in de rahatlamasına sebep oldu, gülümsedi;
- Haklısın... Ne kadar iyiydi. Neden fenalaştı birden?
- Çok heyecanlandı. Kalbi artık heyecanlara gelmiyor. Yıllar onu çok yordu.
- Sesi sıcacıktı. Kızım dedi bana...
- Öyle olduğunu sanıyor.
- Olsun yalanda olsa çok güzeldi. Aylardır kimse o kadar içten seslenmemişti bana, dedi ayağa kalkarak. Yürüdü, göle yaklaştı. Göle bakarak konuşmaya devam etti; Burası çok güzelmiş.
- Güzeldir... Ne zaman huzura ihtiyaç duysam, hangi vakit kendimle baş başa kalmayı istesem kendimi bu gölün kenarında bulurum, diyerek ayağa kalkıp yanına yürüdü Güldem'in.
- İnsanın ruhu huzura kavuşuyor bakarken, sanki bütün sıkıntılarını içine çekecekmiş gibi. Ama sıkıntılar bırakıp gitmiyor insanı.
- Ailen nerede yaşıyor, dedi. Yanyana dikilmişler, sadece göle bakıyorlardı konuşurken. Sanki birbirlerine bakmaya korkuyorlardı. Saatlerdir ilk kez bir araya gelmişlerdi. Ali Dağhan, yengesi ve doktorla uğraşmış, Güldem'e de biraz dinlenmesini söylemişti. Yengesinin yardımcısından öğrenmişti göl kenarında olduğunu. Güneş hafif hafif batıyordu. Hava alacalanmaya başlamıştı...
- Babam ben 13 yaşımdayken öldü. Annem çalışıyordu. Beni benimle aynı adı taşıyan babaannem büyüttü, derken heyecanla Ali Dağhan'a dönüp; Ne tesadüf değil mi? Tıpkı Feraye gibi, dedi ona doğru bakarak. Gülümsedi Ali Dağhan, gözlerini ayıramıyordu. Sanki yıllardır tanıyormuşcasına rahat hissediyordu kendisini. Güldem bakışlarını yeniden göle çevirdi Ali Dağhan'ın hala kendini seyrettiğini farkederek. Dağhan hemen kendini toparlayıp bir şeyler sormaya çalıştı;

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ufuktaki Umutlarım
Fiction généraleBu hikaye için çok şey yazabilirim aslında... Herşeyden öte benim ufkum açıldı bu hikayeyi yazarken... İlk hikayem, ilk gözağrım... GÜLDEM... Hayatın darbesi ile yıkılmış, rüzgarı ile oradan oraya savrulmuş, yüzü güzel ruhu güzel bir kız... ALİ DAĞH...