"Şimdi yengem seni görünce ne yapacağız..." dedi soran gözleriyle ve ilk kez tüm yüz hatlarını inceledi Ali Dağhan, Güldem'in gözlerine bakarken. Gözleri, elmacık kemikleri, çenesi... Çok farklıydı Feraye'den ve yengesinden. Zaten yengemi nasıl inandıracağım diye düşünürken biranda gözleri gelip aklına frene basmıştı. Şimdi ne yapacağız der gibi bakıyorlardı birbirlerine. Yiğit 'in sesi ile ikisi de birbirlerini uzaklaştırdılar bakışlarını:
- Oğlum kaza yapacaktın neredeyse, ödüm koptu. Allah'ım bir şey var sandım bende. Yani bu da dert sanki alırız bir mavi lens olur biter.
- İyi de bugün pazar, bu saatte açık yer bulamayız.
- O zaman bu akşam burada kalırız bizde, dedi. Ali Dağhan arkasını döndü kalalım mı der gibi baktı, sessizce başını salladı Güldem kalalım der gibi. Çay bahçesinde Ali Dağhan'ın gitmesine engel olmasından beri sessiz bir kabulleniş içindeydi Güldem. Ok yaydan çıkmıştı. Kendi teklif etmişti, artık vazgeçemezdi. Ama çok korkmaya başlamıştı. Ya Feraye öğrenirse, ya Feraye Hanım inanmazsa, ya o ağzından bir şey kaçırırsa... Artık ya diye başlayan cümleler için vakit çok geçti.
Arabayı evin olduğu yola doğru geri çevirdiler. Vakit hayli geç olmuştu. Feraye'nin dönmüş olabileceğini düşünmüştü Güldem. O sebepten, Güldem' i eve bırakmayacaklar iki üç sokak ötedeki çocuk parkında indirecekler, sabahta yine aynı yerden alacaklardı. Yol boyunca ertesi sabahla ilgili planlar yapmışlardı. Sabah erkenden buluşacaklar, önce lens işini halledecekler, sonra da hemen Uşak'ın yolunu tutacaklardı. Parkın önünde durdurdu arabayı Ali Dağhan:
- Sabah tam 7 de alırız sizi buradan.
- Tamam.
- Feraye eve geldiyse ne diyeceksiniz?
- Gezmeye çıktım derim.
- Ya yarın sabah nasıl ayrılacaksın Feraye'den. İşe beraber gitmiyor musunuz?
- Feraye bu hafta gece vardiyasında. Sabah uyanmaz, merak etmeyin.
- Tedirgin oldunuz...
- Bilmem korktum herhalde. Yani yengeniz benim Feraye olmadığımı anlarsa. Yani, bilmiyorum ama şimdi bir kez daha düşününce...
- Yoksa gitmek istemiyor musunuz?
- Bilmiyorum kafam karıştı herhalde. Kusura bakmayın hem size ben teklif ettim hem de şimdi korktum. Bugün çok hareketli bir gündü. Eve gidip biraz dinlenirsem kafamı toparlar, sakin kafa ile daha iyi düşünebilirim.
- O zaman tamam. Umarım bu geceyi sorunsuz atlatırsınız. Yarın sabah görüşürüz.
- Görüşürüz, iyi akşamlar, dedi. Arabadan inip hızlı adımlarla ilerledi. Eve giderken aklında bir sürü soru vardı. Gönül teyzesinin yanından kaçarken bile kafası daha rahattı. Ben başıma bir iş açtım ama bakalım altından nasıl kalkacağım diye geçirdi içinden.
***
- Lens takılmayacak kadar güzel gözleri.
- Efendim...
- Gözleri diyorum, başka bir renge çevrilmeyecek kadar güzel, diyerek gülümsedi Yiğit.
- Bilmem, dikkat etmedim o kadar.
- Yapma ya! Ben kurtarma ekibi çağıracaktım bir ara, sıkı daldın, vurgun yersin diye ödüm koptu.
- Yiğit, şu abartma huyun yok mu? Konuşurken yüzüne bakmadan mı konuşayım kızın, dedi. Yiğit'in pis pis gülüşünü görünce bu sohbeti uzatmanın hiçbir faydası olmadığını anlamıştı. Yiğit her zaman ki gibi hayatı dalgaya alıyordu işte. Upuzun yola bakarken gözleri, zihni ona oyun oynuyordu. Yiğit ne kadar doğru söylüyordu. Güldem'in gözleri, gördüğü en güzel bal rengi gözlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ufuktaki Umutlarım
General FictionBu hikaye için çok şey yazabilirim aslında... Herşeyden öte benim ufkum açıldı bu hikayeyi yazarken... İlk hikayem, ilk gözağrım... GÜLDEM... Hayatın darbesi ile yıkılmış, rüzgarı ile oradan oraya savrulmuş, yüzü güzel ruhu güzel bir kız... ALİ DAĞH...