Güneşin ufka yükseldiği farklı bir mekânda ise akşamın yorgunluğunu atmak isteyen aile fertleri kahvaltı ediyordu. Gece aniden ağırlaşan Feraye Hanımı yine her zaman yanında olan Ali Dağhan kaldırmıştı hastaneye. İlhan Amcası öldüğünden beri çoğunlukla yanında kalıyordu. Çok seviyordu çocukluğundan beri yengesini. Hep Melek halası ile ilgili hikâyeleri dinlerdi ondan. Ne kadar güzel bir kadın olduğunu, çiftlikte çalışmak için gelen adamlardan birine nasıl tutulduğunu, nasıl buralardan onun peşine takılıp gittiğini, İlhan amcanın onu evlatlıktan reddedişini dinlerdi. Bir kızı vardı Melek halasının. Anlatıldığı kadarı ile yengesinin adını taşıyan bir kızı, kimsenin hiç görmediği nerede yaşadığını bilmediği bir kızı.
O gün uzun sohbetlerinin ardından Ali Dağhan göl kenarına inmiş döndüğünde yengesini yerde bulmuştu. Hemen hastaneye kaldırmış annesi ve babasını aramıştı. Gece kendine gelince hemen eve dönmek istemiş, doktorlar ikna edemeyince gönlünü yapmak Ali Dağhan'a kalmıştı. Sabah gün ağarır ağarmaz gideceğiz yengecim sözü verince kabul etmiş, zaten bir süre sonrada ilaçların etkisi ile uyuyakalmıştı. Sabaha kadar annesinin tüm çabasına rağmen biran yanından ayrılmamıştı eve gelince de uyuyana kadar yanında kalmıştı. Annesi İclal hanımın ısrarı ile kahvaltıya inmeye razı olmuştu. Hoş pek bir şey yemek istemiyordu canı ama annesinin ısrarı bazen o kadar yoruyordu ki Ali Dağhan'ı mücadele etmektense sofraya inmeyi tercih etmişti.
- Bir an Feraye yengemi ölüyor sandım. Artık çok fazla ayakta durmaması gerektiğini söylüyoruz ona sürekli ama dinlemiyor işte bizi.
- Eski topraktır yengem, atlatır çabucak.
- Allahtan Ali Dağhan Banaz'daydı Faruk. Kaç kere dedik ona bir bakıcı bulalım diye. Çalışanlar işleri bitince çekiliyorlar odalarına. Onun yanında ona sürekli arkadaşlık edecek bir refaketciye ihtiyacı var. Her zaman Ali Dağhan olamaz ki yanında.
- Ben olabildiğimce yengemin yanında olacağım anne.
- Oğlum genç adamsın, her gün Uşak'a gidip gelmekten helak oluyorsun. Hem orada da bizden ayrısın ya hoş. Kendi başıma oturacağım dedin ev tuttun bu seferde Feraye Yengenin yanından ayrılmıyorsun.
- Tamam İclal, gitme üstüne çocuğun, çok seviyor yengemi, küçükken de bizden kaçıp ona gelirdi bilmiyor musun?
- Aman sustum, baba oğul ne desem ağzıma tıkıyorsunuz zaten. Bu arada Faruk, sabaha kadar "Feraye'yi bulun bana ölmeden bir kerecik göreyim" diye sayıkladı durdu. İlhan Amca sağ olsa adını andırmazdı. Hayır, yengem de hala torununun peşinde. Bulup da ne olacaksa, çok meraklı olsalar onlar arar bulurdu yengemi.
- İşte yengemi bunun için seviyorum anne.
- Nedenmiş?
- Çünkü hala kalbi sıcacık ve zannedersem ölene kadarda hiç soğumayacak. Keşke sende ısınması için bir şeyler yapabilsen...
***
Sabah kendini boşlukta hissederek uyanmıştı Güldem. İlk defa teyzesinin o bed sesi onu çağırmamıştı. Acaba yokluğumu fark edince ne yaptı dedi kendi kendine. Üzüldüğünü hiç sanmıyorum, olsa olsa kendine yedirememiştir terk edilmeyi diye cevap vermişti içinden. Hemen kalkıp çay suyunu koydu. Koridorları silmeye başladı. O sırada arkasından gelen bir sesle irkildi:
- Günaydın.
- Size de Serdar Bey.
- Boş vakitlerinde yavaş yavaş makinelere alıştır kendini. Senin gibi bir kızın sürekli yer silip çay servisi yapmasına dayanamam, diyerek tepeden tırnağa süzmüştü Güldem'i. Bu bakışlarından çok rahatsız oluyordu Güldem Serdar Bey'in:
- Ben yaptığım hiçbir işten gocunmam merak etmeyin.
- Yinede böyle muhteşem bir güzellik bu şekilde harcanmamalı diye sırıtarak odasına doğru yürümeye başlamıştı ki birden durdu, döndü:
- Bir orta Kahve getir bana, dedi.
***
Muammer Bey Ve Teoman Ankara'dan apar topar dönmüşlerdi sabah ilk uçakla. Gönül Hanım yatak döşek yatıyordu:
- Bak Gönül tamam kızgınsın anlıyorum ama ya kızın başına bir şey gelirse bırak polise haber verelim.
- Asla! Bu evden çıkıp gittiği an benim Gül diye bir yeğenim öldü.
- Ah Gönül ahh... Senin Gül diye bir yeğenin yoktu zaten. Sen bu kızın ismini bile evde barındıramadın. Bak sonunda kaçtı işte. Öbür dünyada bu kızın vebalini çekersin ama madem istemiyorsun yapabileceğim bir şey yok. Nihayetinde 21 yaşında bir genç kız. Kendi kararını kendisi vermiş umarım başına bir şey gelmez de sende vicdan azabı çekmezsin. Tabi hala sızlayacak bir vicdanın varsa Güldem için...
***
Ali Dağhan camın önünde yemyeşil göle bakıyordu. Nasıl sakinleştiriyordu bu görüntü onu. Çocukluğundan beri bu evi ve Feraye yengesini çok sevmişti. İlhan Amcasından hep çok korkmuş ama yinede evde bir kabahat işlediğinde bu eve, yengesine koşmuştu. Annesi babası o lisedeyken Uşak'ta bir eve taşındıklarında bir parçasını Banaz'da bırakmıştı Ali Dağhan... Kopamamıştı buralardan. Yurt dışında okurken her bulduğu fırsatta Uşak'a gelmiş, evde bir gece kaldı ise kalan günlerini hep bu göl kıyısında geçirmişti.
Daldığı uzaklardan yengesinin sesi ile kendine geldi:
- Ali, demişti kısık bir sesle. Ali Dağhan'a sadece Feraye Hanım Ali derdi yıllardan beri. Ali Dağhan'da bir tek yengesine izin verirdi. Ali dedesinin adıydı ve ona Ali diye seslenilmesinin ona saygısızlık olduğunu düşündü dedesi yaşadığı sürece. Geçen yıl dedesi öldüğünde çok üzülmüştü. Babaannesinin ölümüne dayanamamış üç ay sonra oda vefat etmişti. Bir bir eksiliyordu ailenin büyükleri. İlhan Amcası da iki ay önce yatağında ölmüştü. Bir sabah yengesi kahvaltı için uyandırmaya gittiğinde onu uzun ve derin bir uykuda bulmuştu.
- Efendim canım yengem benim. Nasılsın kendine geldin değil mi biraz.
- Bana Feraye'yi bul Ali...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ufuktaki Umutlarım
Fiksi UmumBu hikaye için çok şey yazabilirim aslında... Herşeyden öte benim ufkum açıldı bu hikayeyi yazarken... İlk hikayem, ilk gözağrım... GÜLDEM... Hayatın darbesi ile yıkılmış, rüzgarı ile oradan oraya savrulmuş, yüzü güzel ruhu güzel bir kız... ALİ DAĞH...