Kapıyı kapadı usulca Güldem. Fazla konuşmamışlardı odaya gelene kadar. Sessizce girmişlerdi otele. Ali Dağhan resepsiyonda görevliden bir oda istemişti. Görevli formu doldururken;
"- İsim lütfen.
- Güldem.
- Güldem, dedi devamını soran gözlerle, aynı anda Ali Dağhan'ın gözleri sordu Güldem'e:
- Soylu... Güldem Soylu", dedi Ali Dağhan'a tebessüm ederek. Sonra sessizce çıktılar merdivenleri. Odanın önüne geldiklerinde Ali Dağhan açtı kapıyı. Anahtarı çıkardı Güldem'e uzattı:
"- Kilitle olur mu?
- Olur...
- Sabah erkenden tıklatırım kapını. Sonra aşağıda bekleriz seni. Erkenden çıkarız yola. Lens işini de yolda hallederiz. Bugün olanlardan sonra buralarda fazla dolaşmayalım. Bir tesadüfle Feraye ya da patronunla karşılaşmak istemiyorum.
- Tamam...
- Umarım Feraye yengem için daha uzun cümlelerin vardır.
- Nasıl yani?
- Olur, tamam dışında daha uzun cümleler, dedi gülümseyerek. Bir şeye ihtiyacın olursa resepsiyondan 307 numaralı odayı bağlamalarını istemen yeterli.
- Yorucu bir gündü, sadece uyumaya ihtiyacım var.
- O zaman iyi geceler sana.
- Sana da iyi geceler" , diyerek girmişti odasına.
Şimdi sırtı kapıya yaslı, bu gece yaşadıklarını düşünüyordu. Arabadan indiklerinde yaptıkları konuşmalar kulaklarında uğuldayıp duruyordu. Elindeki anahtara baktı. " Kilitle olur mu?" sözleri tekrarlandı kulaklarında. Kapısını kilitledi. Yürüdü, çantasını bıraktı komodine. Üstündeki kıyafetinden başka hiç bir şey alamamıştı yanına. Çantasında ki parasına baktı. Gidince bir şeyler alabilirde belki bunlarla. Kendini kapana kısılmış gibi hissetti. Boynundaki kolyeyi tuttu. Yatağına uzandı eli kolyesinde, ailesinden kalan son hatırayı tuttuğunda bir an onları yanında hissetti. Sanki o zaman daha bir kuvvetli oluyordu hayata karşı. Kendi kendine usulca konuştu;
- Bunu asla satmayacağım anne. Asla!
***
Kapıya vurulan yumruk sesi ile gözlerini araladı Yiğit. Gözlerini açıp kapadı tekrar, kolundaki saate baktı tek gözünü aralayarak. "Off... Geldim!" dedi apar topar yataktan fırlayıp, kapıyı açtı:
- Kırsaydın koçum.
- Sende daha uyusaydın kardeş. Ya ölü toprağı mı serildi üstüne? Tam on dakikadır kapıyı yumrukluyorum.
- Valla tebrikler. Rekor sende o zaman.
- Ne rekoru?
- Beni uyandırabilme rekoru. Hayır, en son annem oniki dakikada uyandırabildiği için Uşak Gazetesine ilan vermeyi düşündü, derken eliyle boşluğa doğru işaret ederek devam etti, "Aslansoyların oğlu Yiğit erken kalktı", hem de manşetten, gerçekten diyorum, diyerek kahkahayla karışık yürüdü odaya.
- Yiğit, hiç gülecek havamda değilim. Bak bugün saat onikide bir toplantım vardı yarına erteledim. İki gündür Bursa'dayız, İclal Sultana haber vermeden yola çıktım. Hala aramadıysa bu, dönüşümü bekliyor olmasındandır.
- Ya bir sus! Oğlum saat sabahın beşi. Sen demedin mi Güldem'e seni yedide alırız diye. İki saat evvelden kızın evinin köşe başında nöbet mi tutacağız?
- Yiğit...
- Hayır sen iyice kafayı yedin. Yemedin içmedin Feraye aradın. Bulduk yine rahat yok.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ufuktaki Umutlarım
Ficção GeralBu hikaye için çok şey yazabilirim aslında... Herşeyden öte benim ufkum açıldı bu hikayeyi yazarken... İlk hikayem, ilk gözağrım... GÜLDEM... Hayatın darbesi ile yıkılmış, rüzgarı ile oradan oraya savrulmuş, yüzü güzel ruhu güzel bir kız... ALİ DAĞH...