"Çocuklar börekler soğuyacak" diye seslendi Feraye Hanım. Sonrada onların ona cevap vermesine fırsat vermeden eve doğru yürüdü. Gördüğünü farketmelerini istemiyordu. Dar patika boyunca yüzünde hep huzurlu bir gülümseme vardı. Mutfağa girdiğinde Figen börekleri tabaklara servis ediyordu.
- Hazır mı her şey Figen?
- Hazır büyükhanım, şimdi çağırırım Feraye'yi.
- Gerek yok, ben seslendim. Sen tabakları içeri servis etmeye başlayabilirsin.
- Peki büyükhanım, dedi yürüyüp giden koca çınarın ardından. O kadar uzun yıllardır tanıyordu ki Feraye Hanımı. Öyle çok şeye şahit olmuştu ki bu evde. Üzüntüler, gerginlikler, kavgalar... Şimdi hanımını böyle ayakta sapasağlam görmek çok hoşuna gidiyordu.
Feraye hanımın sesi ile irkilmişti Güldem. Elini çekti Dağhan'dan, başını önüne eğdi. Dağhan yengesine doğru baktığında, seslendikten sonra hemen evin yolunu tutuğunu gördü. Güldem'in rahatsız olduğunu fark etti. Saçları dökülmüştü yanına. Yüzü gözükmüyordu. Usulca çekti saçlarını yana doğru:
- Güldem...
- Efendim.
- Bak bana, dediğinde eli saçlarındaydı hala. Güldem çevirdi bakışlarını Dağhan'a; Korkma...
- Ya benim torunu olmadığımı anlarsa?
- Sen ona gülümsediğin sürece bu olmayacak.
- Yine de her bakışında içim titriyor. Ya öğrenirse ne yaparım diyorum.
- Öğrenmeyecek, rahat ol.
- Acaba beni torunu olarak, senin kuzenin olarak görmesine sevinmeli miyim? Hep bir gün sonrayı düşünür oldum.
- Hani senin umutların vardı.
- Olmasa yaşayamam.
- Bakmasam yaşayamam gibi geliyor. Nasıl doldun içime bu kadar kısa zamanda sen? Sen bir gülümsüyorsun ben yeniden doğuyorum, dedi eli hala saçlarındayken. Güldem şaşkın, şaşkın olduğu kadar mutluydu. Hiç hissetmediği duygular içerisindeydi. Bunun adı neydi? Sığınmak? Kendini güvende hissetmek? Hayranlık? Aşk? Aşk neydi bilmiyordu ki Güldem? Bildiği tek şey şu an kalbinin incecik bedenini sarsacak kadar hızlı atıyor olmasıydı.
- Ben, ben ne söyleyeceğimi bilemiyorum...
- Daha bir şey söyleme. Çok erken bazı şeyleri konuşmak için. Güldem, sen umut etmekten vazgeçme, yeter. Vazgeçme ki gözlerin ışıldasın. Gözlerin ışıldadıkça ben sana daha çok âşık olayım. Daha çok savaşabileyim.
- Hayatta hep savaşlar olmak zorunda mı?
- Kolay olan güzel değildir, dedi. Usulca öptü alnından Güldem'in. Bıraktığında tekrar baktı gözlerine: Hadi yengemi kızdırmadan gidelim.
***
Feraye Hanımla Yaren gülüşüyorlardı Güldem ve Dağhan içeri girdiğinde. Güldem az önce yaşadıklarından dolayı kızarmıştı. Zaten kendi de hissediyordu yanaklarındaki alevi.
- Hele şükür gelebildiniz. Gölde günün batışını seyreden bir taneyken iki oldu başımda.
- Sanki sen sevmiyorsun yenge.
- Ben orayı amcanla seyrederken seviyordum. Artık eskisi kadar hoş gelmiyor gözüme, derken sesi düştü.
- Seni üzmek istemedim yenge.
- Biliyorum, beni üzmüyorsun merak etme. Hep mutlu etmek için çalışıyorsun zaten.
- Kıskanacağım ama şimdi, dedi Yaren.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ufuktaki Umutlarım
Ficción GeneralBu hikaye için çok şey yazabilirim aslında... Herşeyden öte benim ufkum açıldı bu hikayeyi yazarken... İlk hikayem, ilk gözağrım... GÜLDEM... Hayatın darbesi ile yıkılmış, rüzgarı ile oradan oraya savrulmuş, yüzü güzel ruhu güzel bir kız... ALİ DAĞH...