- Dostluğa, dedi Yiğit gülümseyerek kadehini vurup: Aslında sana sıkı bir yumruk atasım var ama kıyamıyorum.
- Dostumun vurduğu yerde gül biterdi, dedi aynı tebessümü yüzünde taşıyarak. Kadehini yudumladı, masaya bıraktı: Günlerdir sadece ne düşündüm bilmek ister misin?
- Yemeğime fare zehri atmayı mı?, dedi kahkaha atarak.
- Yok o kadar kötü değil, dedi masaya biraz daha yaklaşarak.
- Ne düşündün?
- Bana dediğin bir cümleyi düşündüm. Sana kardeşimden, canımdan bahsediyoruz demiştim hatırladın mı?
- Evet, bende sana benim canımdan da öte olandan dedim, dedi arkasına yaslanarak.
- Canımdan da öte... Güldem gittiğinde, canımdan bir şey koptu Yiğit...
- Ben canımın acımasına izin vermeyeceğim Dağhan.
- Sakın buna izin verme kardeş. Karşındaki ben bile olsam buna izin verme.
***
Cuma Sabahı...
Erkenden kalktı Ali Dağhan, neden bu kadar telâşe ettiğini anlamıyordu ama içi kıpır kıpırdı. Bir çikolata bir de çiçek yaptıracaktı aslında ama gözüne uyku girmemişti işte. Zaten gece de uyuyamamış, Güldem'i de birkaç kez telefonla arayarak uyutmamıştı. Elinde kahve fincanı camın önünde gökyüzünü seyrediyordu.
- Günaydın damat bey. Ne o erkencisiniz?
- Dalga geçme çitlembik, seni de göreceğiz, dediğinde Yaren'in yüzündeki tebessüm yerini endişeye bırakmıştı. Dağhan bu halini fark etmiş sessizliği bozmak istemişti: Hey! Ne bu surat küçük hanım?
- Hiç, düşündüm sadece.
- Neyi?
- Ne kadar zor olduğunu.
- Ohooo... Sen daha başlamadan pes ettin. Yiğit duymasın.
- Neymiş bakalım bizim deli oğlanın duymayacağı şey, diyerek indi merdivenlerden Faruk. Yaren yanakları kızararak baktı Dağhan'a. Ne cevap vereceğini bilemedi. Dağhan önce sustu, sonra kardeşinin ona ihtiyacı olduğunu anlayıp;
- Hiç baba, yengemi almaya Yiğit gidecek, Yaren'e sende beraber git dedim, kuaföre falan gidecekmiş, huysuzluk ediyor bizim ufaklık.
- Bence de sende gitmelisin Yaren. Senin kuaföre falan gitmeye ihtiyacın yok, çünkü zaten çok güzelsin, diyerek kızının yanağından muzipçe bir makas aldı. Sonra yüzündeki hınzırca gülümsemeyi bırakmadan kızının burnuna vurdu parmak ucuyla ve sözlerine devam etti: Hem bir kız sahibi daha olayım derken Karahallı'da bir kız bırakıp gelmek istemiyorum, dedi. Daha sonra Dağhan'a doğru dönerek: Feraye'de gelecek mi Dağhan, dedi.
- Bilmiyorum baba, yengem bir şey demedi.
- Neyse, yengem uygun olanı yapar zaten, dediğinde aynı anda İclal'in sesi ile irkilip merdivene çevirdi üçü de bakışlarını,
- Uysa da uymasa da kendisi için doğru neyse onu yapar Feraye Hanım, merak etmeyin, diyerek yanlarına gelip cam kenarındaki tekli berjer koltuğa oturdu. O anda odada buz gibi bir hava esti.
***
Feraye hanım günlerdir bugüne hazırlanmak için odasında dinlenmişti. Son günlerde yaşadıkları onu çok zorluyordu. Tek isteği vardı ölmeden önce Güldem'in geleceğini garanti altına alabilmekti. Avukatının son gelişinde, Feraye ile ilgili vasiyetini bir kez daha değiştirmiş, Güldem ile ilgili de bir madde ekletmişti. Avukatın, "Feraye Hanım, Güldem Hanım'a bırakacağınız miras torununuzu tekrar soyadınızı verdiğiniz için onu biraz zorlar. Feraye, Güldem'e ölümünüzden sonra dava açarsa, Güldem'in aileden olmaması ve buraya, aranıza gelme amacı ona bırakacaklarınızı kaybetmesine neden olabilir." dediğinde Güldem ile Ali'nin evlenmesi artık Feraye Hanım için kaçınılmaz olmuştu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ufuktaki Umutlarım
قصص عامةBu hikaye için çok şey yazabilirim aslında... Herşeyden öte benim ufkum açıldı bu hikayeyi yazarken... İlk hikayem, ilk gözağrım... GÜLDEM... Hayatın darbesi ile yıkılmış, rüzgarı ile oradan oraya savrulmuş, yüzü güzel ruhu güzel bir kız... ALİ DAĞH...