17

9.1K 537 19
                                        

Güneş hiç bu kadar parlak, gök hiç bu kadar mavi ve yeşil hiç bu gölünki kadar güzel olmamıştı. Uzun uzun baktı Güldem, kendisini gördü önce suda. Daha sonra suda ki yansıması annesi oldu. "Anne" dedi usulca. Yere çömeldi, elini uzattı suya, parmaklarını değdirdi, annesi kaybolmadı. "Sen ne yapıyorsan doğruyu yapıyorsun bir tanem" dedi annesi... Ellerini çekti titreyerek, " Çok korkuyorum anne." dedi gözlerinden bir damla yaş süzülürken... Gülümsedi Aypare kızına kocaman, kucak dolusu gülümsedi. Yavaşça kaybolmaya başladı suyun üzerinden... Güldem seslendi "Anne... Anne, gitme... Bırakma beni anne..."

- Feraye, kızım...

- Gitme anne, diyerek açtı gözlerini... Başucunda Feraye Hanım vardı. Gözlerinde bir tedirginlik, bir telaşlılık vardı yüzünde.

- Kızım...

- Anneanne, iyi misiniz? Bir şey mi oldu yoksa?

- Ben iyiyim de sen rüya görüyordun herhalde?

- Annem, dedi Güldem. Aynı anda da Feraye Hanım bilinçsizce seslendi,

- Melek...

***

"Ooo beyimiz kahvaltıya teşrif ettiler." dedi İclal Hanım yemek odasına girip Ali Dağhan'ı yemek masasında babası ile karşılıklı görünce. Ali Dağhan babası ile göz göze geldi. "Baba kurtar beni" der gibi muzip bir ifade takındı suratına, aynı surat ifadesi ile gülümsedi babası, başını hafifçe sallayarak "Seni ben bile kurtaramam" bakışlarıyla. İkisi de biliyorduki İclal Hanım son iki günün hesabını soracaktı Ali Dağhan'dan. Ali Dağhan çaresiz kalktı hemen ayağa;

- Günaydın valide sultan, dedi yanağına bir öpücük kondurarak.

- Hiç öpme Dağhan. Artık iyice sorumsuz oldun. Ne gittiğin yeri, ne gideceğini, ne de ne zaman döneceğini haber veriyorsun bizlere.

- İclal,dedi Faruk fazla üzerine gitme der gibi bir ses tonuyla.

- Hiç İclal deme bana Faruk. Sen boş bıraktıkça bu çocuk iyice başıboş oldu.

- Çocuk mu? diyerek bir kahkaha attı. Elindeki fincandan bir yudum daha çay aldı. Fincanı koydu yerine; "Çocuk, ben çıkıyorum. Saat ondaki yönetim kurulu toplantısına başkanlık edeceksin, geç kalmasan iyi olur" , dedi. Sıkı bir kahkaha atarak kapıya doğru ilerledi. Ali Dağhan içinden içinden gülüyordu. Babasının her zamanki annesini umursamayan tavırlarından biriydi işte bu. İclal, Nesibe Hanımın çok uzak bir akrabasıydı ve annesinin isteği ile tanışmıştı Faruk eşiyle. Aralarında her zaman öncelikle saygıya dayanan bir evlilikleri olmuştu. Ama bu bitmek tükenmek bilmeyen sorgulamaları onu da çileden çıkartıyordu. Ali Dağhan annesinin bozulduğunun farkındaydı ve her şeyi bir çırpıda kendisi anlatmak istedi.

- Feraye'yi getirdim dün.

- Demek bulundu sonunda küçük hanım. Sevinmiştir Feraye Hanım, derken olayı hiç umursamaz bir tavrı vardı.

- Çok sevindi. O kadar sevindi ki anlatamam... Zaten heyecandan yine küçük bir kriz atlattı.

- Eski topraktır Feraye Hanım, hiçbir şey olmaz ona.

- Bu kadar acımasız olamazsın anne, dedi ayağa kalkarak. Elindeki peçeteyi bırakıp; "Akşam yemeğinde gelemeyebilirim", deyip kapıya ilerliyordu ki annesinin sert sesi ile durdu,

- Bugün Yaren dönüyor. Saat tam sekizde yemekte ol Dağhan.

- Yaren'i sabah kahvaltısında da görebilirim. Bir yere kaçmıyor, yaz boyu burada.

- Feraye Hanım ve küçük torunu da bir yere gitmiyor bildiğim kadarıyla.

- Anne, uzatmayalım akşam gelmeye çalışırım yetişemezsem Yaren'i nasılsa görürüm. Bence sende gelip hem geçmiş olsun hem de bir hoş geldin desen çok iyi olur, dedi. İclal Hanımla birbirlerini baktılar sadece, bu kısa bakışma da anne ile oğulun arasında olayı daha fazla uzatmamak adına bir sakinleşme aralığından daha fazlası vardı. Ali Dağhan toparlandı hızla, "İyi günler anne..."

Ufuktaki UmutlarımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin