Güneş Karahallı'da bir başka aydınlatmıştı bu sabah yeryüzünü. Birbirlerine gözleriyle dokunan, uykunun bu seyredişi bozmamak için gelmemekte direndiği bir gece günün ışıklarıyla son bulmuştu. Dağhan bir elini başının altına dayamış Güldem'in gözlerini açmasını bekliyordu. Nasıl masum, nasıl sakin uyuyordu. Ömrünün sonuna kadar seyredebilirdi bu güzelliği. Güneşin parlaklığı yüzüne vurduğunda gözkapaklarını kırpıştırarak açtı Güldem. Ona bakan bal rengi gözleri gördüğünde gülümsedi,
- Günaydın ufkumun gülü.
- Günaydın. Çok mu oldu sen uyanalı?
- Bilmem, seni seyre dalmışım farkında değilim ne kadar olduğunun.
- Ali...
- Efendim gülüm.
- Sana Ali dememden rahatsız oluyor musun?
- Çok hoşuma gidiyor, neden sordun?
- Tekrar fırça atmanı istemiyorum, dedi gülümseyerek.
- Seni kırmak istememiştim.
- Kırılmadım.
- Kırılma, dedi yüzüne düşen bir tutam saçı alıp geriye iterken. Güldem akşam buraya gelmiş olmasına hala inanamıyor, ama gözlerini de sevdiği adamdan ayıramıyordu. Nasıl güvenmişti bu kadar ona, doğru mu yapıyordu bilmiyordu. Bildiği tek şey şu an çok mutlu olduğuydu. Bir şekilde bu sessizliği bozmalıydı,
- Ben çok acıktım.
- Seni dünyanın en eğlenceli kahvaltısına götüreceğim.
- Nereye?
- Karahallı'nın çıkışında bir köy var. Figen hanımın annesi oturur. Ben küçüktüm kışın kızının yanına kalmaya gelirdi. Beni de çok severdi. Arada ziyaretine gelirim, hasret gideririz.
- Peki beni sorarsa ne diyeceğiz?
- Valla Feraye desek de inanmaz.
- Neden ki?
- Sana bakışımdan, bana bakışından anlar da ondan, dedi usulca eğilip alnından öptü; Hadi hazırlan çıkalım, yoksa açlıktan bayılacaksın.
***
Sabah erkenden uyanmış odasındaki camın önünde oturuyordu İclal. Faruk uyandığında yattığı yerden karısının düşünceli halini izledi. İki gündür hiç konuşmuyordu. Faruk son zamanlarda aralarında ki gerginlik yüzünden onu çok kırdığını düşündü. Belki deli gibi sevdalanıp evlenmemişlerdi ama hep sevmişti karısını. Yıllar sevgisini azaltmasada İclal'in son zamanlardaki hırçınlığı Faruk'un yaşlanan kalbine ağır gelmeye başlamıştı. Usulca kalktı yatağından, yanına gitti. Elini omzuna koyduğunda irkildi İclal,
- Günaydın, erkencisin.
- Günaydın. Dalmışım, uyandığını görmedim.
- İki gündür o daldığın yerden çıkamadın zaten. Beni korkutuyorsun.
- Kendimle hesaplaşıyorum sadece.
- Gel kahvaltıyı dışarıda yapalım ne dersin.
- Bilmem, pek keyfim yok. Senin de tadını kaçırmayım Pazar günü.
- İclal, dedi eli omzunda yanına eğilerek; Hadi hazırlan çıkalım. Bırak bugün ne Dağhan ne de Yaren olmasın aklında olur mu?
***
Elele ayrılmışlardı otelden. Arabaya geldiklerinde Güldem'in kapısını açmıştı Dağhan. Güldem oturmak için elini bırakıp arabaya yönelmişti ki Dağhan kolundan tutup kendine çevirdi. Baktı, bir eliyle yanağını tuttu,
![](https://img.wattpad.com/cover/52862731-288-k870284.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ufuktaki Umutlarım
Aktuelle LiteraturBu hikaye için çok şey yazabilirim aslında... Herşeyden öte benim ufkum açıldı bu hikayeyi yazarken... İlk hikayem, ilk gözağrım... GÜLDEM... Hayatın darbesi ile yıkılmış, rüzgarı ile oradan oraya savrulmuş, yüzü güzel ruhu güzel bir kız... ALİ DAĞH...