- Oğlum saat on oldu. Nerdesin sen hala, diye sordu odasında gözü saatinde bakarak Faruk.
- Geliyorum baba. Beş dakikaya orada olurum. Amma telâşe ettin. Saat onbirde gelecekler.
- Çok rahatsın Dağhan. Onlar gelmeden son bir kez konuşmaya vaktimiz olmasın mı yani?
- Sen kahveleri söyle ben geliyorum baba.
- Tamam, bekliyorum, dedi. Telefonunu kaparken gülümsedi. Oğluyla arkadaş gibi olmak hep hoşuna gitmişti. Kendi babası ile yaşayamadıklarını oğlunda tatmak en büyük zevkiydi. O sırada kapı çaldı.
- Gel...
- Faruk Dayı...
- Ooo kızım gelmişsin. Girsene içeri yabancı gibi bekliyorsun, diyerek ayağı kalktı. Masasının kenarında sarılıp öptü Güldem'i. İstanbul'dan gelen heyetle araziler gezilirken yeğeni de yanında olsun istemişti. Bu yüzden sabah erkenden yengesini aramış, Feraye'yi getirmesi için bir araba yolladığını haber vermişti.
- Dayı beni çağırdınız ama ben hiçbir şeyden anlamam ki. Yani gelen misafirleriniz çok önemli, benim bugün burada olmam doğru mu?
- Feraye, kızım Dağhan, Yaren ve sen... Burası üçünüzün. Tamam, annen evlatlıktan reddedildi. Ama mademki yengem seni buldu, madem onun yanındasın artık, burada benim yanımda da olmalısın, derken kapı nezaketen tıklatılarak açıldı;
- Günaydın baba, demesiyle şaşkınca Güldem'e bakması bir oldu.
- Günaydın. Ne o hayalet görmüş gibi bakıyorsun.
- Günaydın Dağhan, dedi gülümseyerek.
- Feraye'yi burada görünce şaşırdım.
- Sen daha çok şaşırırsın, dedi kahkaha atarak.
- Hayrola dedi Güldem'in karşısına oturarak.
- Dayım gelmemi istedi, dedi gülümseyerek. Dağhan bakışlarını babasına çevirdi.
- Bugün gelen heyete araziyi gezdirirken yanımızda Güldem'de olsun istedim. Hem işlere alışır yavaş yavaş.
- Çok iyi düşünmüşsün baba. Hem akşamda götürünce orada kalırım. Sabah erkenden yola çıkacağız nasılsa.
-Tamam o zaman. Haydi, toplantı odasına geçelim. Az sonra misafirlerimiz gelir. Dağhan bakmanı istediğim bir dosya var, derken konuşarak odadan çıktılar. Güldem bu maceranın kaç gün süreceğini merak ediyordu. Ama şu an bu yaşadıklarının devam etmesi için değil, o güzel yürekli yaşlı kadının gerçekten yaşamasını istediği için bugünlerin uzun olmasını diliyordu. Bir de... Birde Dağhan için... O bal rengi gözlerin ona bakışına öylesine alışmıştı ki bu kısacık zamanda, bakmazsa yaşayamayacak gibi geliyordu Güldem'e...
***
"Bilecik'te yaşıyorlar Feraye Hanım." demişti telefondaki ses. Odasının göle bakan camındaki koltukta, her zamanki kendinden vakur tavrıyla oturmuş telefondan kendisine iletilen bilgileri dinliyordu:
- Muammer Bey oranın ileri gelenlerinden. Bir oğlu var, Eskişehir'de okuyor ama yaramaz birisi. Güldem Hanımın teyzesi yani Gönül Hanım, Muammer Beyin ikinci eşi. Güldem hanım ailesi vefat edince teyzesinin yanına taşınmış. Daha sonra yanlarından ayrılmış, nedenini bilmiyoruz ama orada yaptığımız araştırmalardan teyzesinin Güldem hanımı yanında istemediğini öğrendik.
- Peki ya Ali ile nasıl tanışmışlar?
- Orası daha da karışık. Bu hanım kız torununuz Feraye Hanım ile beraber çalıştıkları gibi, aynı evi de paylaşıyorlarmış.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ufuktaki Umutlarım
Narrativa generaleBu hikaye için çok şey yazabilirim aslında... Herşeyden öte benim ufkum açıldı bu hikayeyi yazarken... İlk hikayem, ilk gözağrım... GÜLDEM... Hayatın darbesi ile yıkılmış, rüzgarı ile oradan oraya savrulmuş, yüzü güzel ruhu güzel bir kız... ALİ DAĞH...