"Ne haber çitlembik" demişti boynuna sarılan kardeşine Dağhan. Kocaman bir çığlık atarak karşılamıştı Yaren abisini ve Güldem'i.
- İyiyim abicim. Merhaba ben Yaren, diyerek yüzünde kocaman bir gülücükle uzattı Güldem'e elini.
- Merhaba, dedi tedirgin bir tebessümle.
- Sizi çok merak ediyordum. Abimle en son konuştuğumda her yerde sizi arıyordu. Yengem eminim çok mutlu olmuştur gelmenize.
- Bende sizleri en çokta seni merak ediyordum, dedi Dağhan'a bakarak. Ne kadar hızlı yalan söyler olduğuna şaşırıyordu bazen. İçeri geçtiler, Faruk ve İclal ayakta bekliyorlardı. Faruk bir iki adım öne çıkıp;
- Hoş geldin kızım. Melek kuzenden çok kardeşim, arkadaşımdı. Seneler sonra evimde kızını ağırlamak çok güzel.
- Bende aranızda olmaktan çok mutluyum, dedi. Bir an bu adama ne demesi gerektiğini kestiremedi kafasında. Sonra İclal hanıma döndü. Gözlerindeki soğukluğu hissetti tüm vücudunda. Kendisini bir an Gönül teyzesinin karşısında zannetti. Bu kudretli bakış, vakur duruş, soğuk ifade... Aylardır rahat bir nefes aldığını hissetti daha sonra, ne kadar doğru bir karar verdiğini düşündü. Tepeden tırnağa incelenmişti, farkındaydı. Rahatsız olmuştu ve bunu o odada ondan başka bir kişi daha hissetmişti. Güldem'in yanına geldi Dağhan. Elini beline koyarak annesine doğru bir iki adım atmasını sağladı.
- Anne işte Feraye...
- Hoş geldin Feraye...
***
"Ne yapmaya çalışıyorsun Cihan" demişti gür sesiyle Yiğit. Son günlerde sürekli bir mücadele içerisindeydi kardeşiyle. Babası öldüğünden beri çoğu şey gibi Cihan'la ilgilenmekte Yiğit'e düşmüştü. Zaten annesi babasının despot tavırları yüzünden ailede hep ikinci planda kalmıştı. Cihan onu nasılsa saymayacaktı. Cihan üniversitede ilk yılını okumuştu bu sene ve sınıf tekrarı yapması gerekiyordu. Yiğit'ten çekinse de yinede yapacağı serseriliklerden geri durmuyordu. Çok akıllı olmasına rağmen babası öldüğünden beri işi haylazlığa vurmuştu. Annesi babasının ölümü ile arada sırada yanlarına geliyor, genellikle İzmir'de kardeşlerinle vaktini geçiriyordu.
- Yine ne yaptım abi, dedi telefonun diğer ucundan umursamaz bir tavırla.
- Daha ne yapacaksın Cihan. Üç beş serseri arkadaşın yüzünden çaktın sesimi çıkarmadım. Çok şükür, iyi ki Dağhan'a uyup senide Yaren'le İngiltere'ye yollamamışım.
- Benim arkadaşlarım serseri değil.
- Pardon canım kardeşim, serseri iltifat oldu onlar için. Kusura bakma... Attırma benim tepe tasımı, senin arkadaşların serserinin en önde bayrak taşıyanı hem de be...
- Abi, çok üzerime geliyorsun, derken sesinde bıkkınlık vardı. Abisinden senelerdir çekinirdi, zaten çekinmese şu an çoktan kapatırdı telefonu yüzüne. Biraz alttan alarak konuşmaya başladı; Ya altı üstü sana bu hafta da dönmeyeceğimi söylemek için aradım. Pişman ettin beni.
- Arayacaksın elbet. Yok, bir de aramadan kalsaydın. Zaten ben bu işten bir şey anlamadım. Okul zamanı seni Eskişehir'de tutamadık. Hatta Eskişehir'e okula geldiğimde hocalarından biri senin resmini istedi. Simanı çıkartamadı birden isminden. Şimdi bana Eskişehir'de bir hafta daha kalacağım diyorsun.
- Abi ortam çok güzel burada, gelip de ne yapacağım sanki Uşak'ta.
- Sana biraz uzak ama çalışacaksın. Koskoca şirketin işleri bana kaldı. Bana bak Cihan bir hafta sonra Uşak'ta olacaksın. Hatta okumayı düşünmüyorsan seneye de gitme boşuna okula. Ona göre düşün taşın öyle gel, diyerek kapamıştı telefonu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ufuktaki Umutlarım
Ficción GeneralBu hikaye için çok şey yazabilirim aslında... Herşeyden öte benim ufkum açıldı bu hikayeyi yazarken... İlk hikayem, ilk gözağrım... GÜLDEM... Hayatın darbesi ile yıkılmış, rüzgarı ile oradan oraya savrulmuş, yüzü güzel ruhu güzel bir kız... ALİ DAĞH...