Gözlerimi açtığımda tavanla bir süre bakışıp kendime gelmeye çalıştım. Dün olanları düşündüm önce, daha yirmi dört saat önce gururumu düşünürken şu bir kaç gün olayına kendimi çok kolay kaptırmıştım. Bella'nın günlüğümü okuduğunu öğrendiğimde Emily'e içimden küfürler etsem de mecbur kalmasa bunu yapmazdı düşüncelerim ağır basmıştı. Sonuç olarak Bella her şeyi biliyordu, hatta abimde her şeyi öğrenmiş, her ne kadar öğrenmesi ve benim mutluluğumu istemesi güzel olsa da beni şaşırtmıştı. Yani en azından bu kadar çabuk kabulleneceğini tahmin etmemiştim. Aslında işler yavaş yavaş rayına oturuyordu. İki şey hariç; bir Amber hiç bir şey bilmiyordu ve iki biz Bella'nın annesinin neden böyle bir şey yaptığını bilmiyorduk. Bilmekte istemiyorum aslında, hangi açıklama böyle bir şeyi bastırabilir ki? Tabi Bella'nın annesi kadar Bella'da suçlu. Hiç bir şeyi unutmadım, unutmiycam da Bella'ya sadece iki gün verdim. Dünü zaten birlikte geçirdik hemde dolu dolu, bu geceyi de birlikte geçirip yarın Washington'a dönücez, hiç bir şey olmamış gibi sanki hiç bir şey yaşamamışız gibi. Zor olacak biliyorum ama böyle olmak zorunda, şimdi bile kendime ihanet ettiğimi biliyorum sonra da bunu devam ettirip vicdanıma daha fazla eziyet edemem. Ben tavanla bakışıp düşünceler içinde boğuşurken solumdan gelen " Günaydın " sesiyle dünyaya döndüm. Soluma baktığımda benim gibi çıplak Bella'yla göz göze geldim. İçten gülümsemesine karşı koymak çok zordu. Bende aynı şekilde gülümserken " Günaydın " dedim. Usulca bana yaklaşıp dudağımdan minik bir öpücük aldıktan sonra doğruldu " Yatakta seninle vakit geçirmeyi çok isterdim meleğim ama çok açım çünkü gece beni çok yordun " diyerek yataktan kalktı. Dediğine kıkırdamıştım. Gece fazlasıyla tutkulu ve yorucu geçmişti. Üstüne bir şeyler geçirdikten sonra kapıdan çıkmadan bana " Ben her zamanki gibi kahvaltı işini hallediyorum. Hasta olmamızı istemiyosan lütfen şömineyi bir an önce hallet bebeğim " deyip gitti. Yatakta aheste aheste doğrulup gerindim hiç kalkasım olmasa da kalktım. Üstüme birşeyler geçirdikten sonra aşağı indim. Rutin olarak kahvaltı yaptık ve masayı birlikte topladık. Bir ara şöminenin başında Bella'yla şarap içerken buldum kendimi. Hiç konuşmuyorduk ama konuşmazken bile birbirimize olan özlemimizi haykırıyorduk sanki. Bardağımdaki son yudumu da aldıktan sonra Bella'nın dizlerine uzandım. Saçlarımla oynarken gözlerime bakıyordu. " Keşke " diye mırıldandığını duydum. Kaşlarımı çatıp " Ne keşke? " diye sordum. " Keşke hep böyle kalabilsek. Dertsiz tasasız, yan yana " diye cevap verirken gözleri dolmuştu. " Bu imkansız " dediğimde kafasını sallayıp " Biliyorum imkansız ve her şey benim suçum " derken gözlerindeki yaşların süzülmesine izin verdi. Onu ağlarken görmek içimi acıtıyordu. Yavaşça doğruldum dizlerinden ve gözyaşlarını sildim. " Bugünü böyle mahvetmemeliyiz Bella. Bugün hiç bir şey düşünmek yok " diyerek dudaklarını dudaklarımla buluşturdum. Gerçekten hiç bir şey düşünmek istemiyordum, sadece anı yaşamak sadece özlem gidermek ve son günümüzü doya doya yaşamak istiyordum. Onunda karşılık vermesiyle öpüşmemiz hararetlendi. Daha dün gece birlikte olmuştuk neyin doyumsuzluğuydu bende ki? Belki de yılların acısını çıkartıyordum ya da ilerde ona dokunamiycağım günleri düşünüp böyle davranıyordum bilmiyorum. Tek istediğim sadece onunla sevişmekti ve ben hızlıca kıyafetlerinden kurtuldum... Diğer üç sabah gibi dördüncü sabahta Bella'yla uyanmak çok güzeldi ama bi farkla; bu sefer yüzünde gülümsemeyle değil düşünceli bir hâlle söylemişti " Günaydın " ını. Ben ise onun aksine gayet enerjik olmaya çabalıyordum. Duygularıma yenik düşerek geçirmiştik biz o günleri ve devamı olmayacaktı. Bunu o da bilse de kendini devamına inandıracağını düşünüyordum nedense. Bella'yı arabasına kadar götürdüm, çok durgundu ama yapabileceğim ne vardı ki, bu bir kaç gün fikri ona ait değil miydi sonuçta? Normal hayata dönme vakti geldiğinde de böyle olmak yersizdi ya da ben yine hızlı bir duygu değişimindeydim bilmiyorum. Onunla birlikte olduğumuz anlaşılmasın diye benden bir kaç saat önceden yolluyordum. O iş için seyahate çıktığını söyleyecekti ben ise kafa dinlemeye tatile gittiğimi. Arabaya binip sürücü koltuğuna oturduğunda gayet mutsuz gözükse de bu günleri bile yaşadığı icin Tanrıya şükretmesi gerektiğini biliyordu. " Bundan sonra ne olacak ? " diye çaresizce bi soru yöneltti. " Buradakiler yaşanmamış gibi davranıcaz olacak şey bu ve sen Amber'i üzmeyeceksin " , " Bu söylediklerini yapmam biraz zaman alacak. Yani yaşanmamış gibi davranmam bana kızma olur mu ? " bu kadar tatlı bakarsan ben sana nasıl kızabilirim ki demek isterdim ama onun yerine " Hadi çok gecikmeden git " deyip saçlarından bir öpücük aldım ve arabanın kapısını kapattım. Eminim ki yolculuk boyunca ağlayacak. Hoş benim farkım var mı onuda bilmiyorum. Eve girince elim şarap şişesine gitti ama araba kullanacağım için vazgeçtim. Eşyalarımı ağır ağır toplayıp Bella'dan bir kaç saat sonra da ben yola çıktım. Arabayı da yavaş yavaş sürdüm hatta iki kere de mola verdim hatta telefonumu açıp donmasının geçmesini bile bekledim, eve olabildiğince geç gitmek istesem de saat dokuz da gelmiştim. Minik Bella hariç kimse uyumamıştır eminim ki diye içimden geçirerek arabayı evin önüne kadar getirip anahtarı şoföre verdim. Eve girdiğimde tam tahmin ettiğim gibi kimse uyumamıştı ve hepsi ben eve girdiğimde bana uzaylıymışım gibi bakmaya başladı. Şaşkınlığından ilk kurtulan Amber oldu ve sevinç çığlığı atıp boynuma atladı " Nerdeydin Elisa? Hayır kimseye haberdr vrmiyosun. Geçen gün attığın o mesaj olmasa kayıp ilanı verecektim " diye söylenirken ben ona gülümsemekle yetindim. Avery'nin karnı doğuma az kaldığı için fazlasıyla büyümüştü bende o rahatsız olmasın diye eğilip onu öptüm. Sıra abime sarılmaya geldiğinde derin bir nefes aldım. Sarıldığımızda kulağıma " Konuşmamız gerek " diye fısıldadı. Kafa salladıktan sonra tekli koltuğa oturdum. Amber " Tekrarliyorum; neredeydin ? " diye üsteleyince " Kafamı toplamam gerekti. Bu aralar çok yorgundum hem bedenen hemde ruhen dinlendim " diye açıkladım. Hiç birinin üstüme gelmeye niyeti yoktu fazla soru sormadılar. Abim zaten gerçeği bildiği ve konuşacağımız için rahattı. Avery yatmak istediğini söylediğinde abim ona yardimci olarak yatağına götürdü bizde Amber'la baş başa kalmıştık. Aslında yüzüne nasıl bakabildiğimi bilmiyordum, sonuçta onun sevdiği kadınla birlikteydim. Ama suç benim değildi ki, yani en azından vicdanımı böyle rahatlatmaya çabalıyorum. " Elisa biliyor musun sen gittikten bir kaç gün sonra Isabel'de ortadan kayboldu. Tamam biliyorum birlikte değiliz ama bu durum artık canımı sıkıyor. Sence artık ona sevgili olmak istediğimi söylemeli miyim ? " düşünceler içindeyken Amber'in bu sözü resmen şok etkisi yarattı. Ne demeliydim ki? Ha evet sevgili olun deyip kendime mi ihanet edeyim yoksa hayir deyip şüphe mi cekeyim? " Amber bence siz... " sözüm abimin beni kurtarıcım gibi çağırmasıyla kesildi gerçi anlık kurtarıcı, sonuçta onunla konuşmak bu soruya cevap vermekten daha zor olacak. Amber'dan Özür dileyerek abimin arkasından çalışma odasına gittim, o koltuğa otururken bende tam karşısındaki koltuğa geçtim. Elim ayağım titriyordu, tamam abimi çok seviyorum ama daha önce hiç böyle bir şey olmadı yani sevgililerim hakkında abimle hiç konuşmadık, hele hem cins bir sevgili hakkında hiç. " Bella'nın yaşadığını ne zamandır biliyorsun Elisa " , " Bi-bir aydır sanırım " niye kekeledim ki şimdi " Bana hiç bir şey söylemedin " kaşlarını kaldırıp üzgün bir şekilde bakıyordu bana " Kimseye söylemedim " diye atıldım hemen " Ben kimse değilim Elisa. Ben senin abinim, artık hayatta olmasalarda aynı anne babaya sahibiz. Aynı kanı taşıyoruz, senin canın yandığında benimki de yanıyor ve sen bunlara rağmen benimle hiç bir şey paylaşmadın " gözlerimin dolduğunu hissedebiliyordum, abim beni çok seviyordu tabiki bende onu çok seviyordum ama anlatamazdım işte " Anlatamazdım abi, yani bilmiyorum ben tek başıma üstesinden geliyordum zaten... " derken sözümü kesti " Dağ evinde beraber miydiniz ? " diye sordu. Kafa sallamakla yetindim gözlerimden yaşlar düşmeye başlamıştı bile. Oturduğu koltuktan kalkıp yanıma oturdu ve ellerimi ellerinin arasına aldı. " Barıştınız mı? " diye sorunca " Amber var " diye yanıt verdim. " Ah Bella erkek olucaktın ki " diyerek mırıldandığını duyduğumda hafifçe gülümsedim. Ben gülümseyince oda gülümsedi ve bana sıkıca sarıldı " Her ne olursa olsun her ne yaşarsan yaşa, her ne karar alırsan al her zaman senin yanındayım Elisa bunu unutma tamam mı? " , " Unutmam " diye mırıldandım " Tabi benimle paylaşmak şartıyla "diye de ekledi. Bunada gülümsemekle yetindim sonra vücudumun kafamı daha fazla taşıyamayacağını anlayıp abimi öpüp odama gittim. Uykuya dalmam uzun sürmemişti... Gözlerimi birinin beni dürtüklemesiyle açtım, Amber zannetmiştim ama Emily'i görünce gözlerim kocaman açıldı. Hemen yatakta doğruldum " Ne işin var kızım senin burda, balayında olman gerekmiyo mu senin? " , " Ne balayı be balayı beş gündü, sen sekiz gündür yoksun ortada " olmuş muydu o kadar ya " saat kaç niye kaldırdın beni ? " , " Saat on. Ayrıca boş konuşma da cevap ver Christopher'ın anlattıkları doğru mu? Birlikte miydiniz neler yaptınız Amber'dan ayrılacak mı? " Emily'i çokseviyorum ama bu hızlı sorularına cevap vermekte güçlük çekiyorum " Evet anlattıkları doğru, ama Hayır ayrılmayacaklar, biz zaten olamayız artık. Bu konuyu lütfen kapatalım artık olur mu ? " dediğimde Emily anlayışla kafa salladı. Zaten Emily beni hep anlardı konuyu değiştirmeye çabalayarak " Kalk hadi hazırlan uykucu gidicez " diyerek yine beni dürtükledi " Nereye ? " , " Bizimkilerle birlikte kahvaltı yapıcaz. Sen ben Sophia Leo David sonradan katılacak olan Amber veeeee biricik kocam " biricik kocam demesi beni gülümsetmisti. Mike yok mu diyecektim ki David'in geleceğini de düşünüp demekten vazgeçtim. Emily'i odamdan postalayıp hızlıca üstümü giyindim. Kendime özenmek gibi bi derdim olmasa da makyajsız çıkmadım. Aşağı indiğimde George ve Emily beni kapıda bekliyordu oyalanmadan çıktık... Kahvaltı yapacağımız yere geldiğimizde Leo Sophia ve David çoktan gelmişti. Hatta David minik bir süprizle gelmişti çünkü yanında Bruno da vardı. Onu görünce içim yine kıpır kıpır oldu. Sanırım kendimi Bruno'nun annesi gibi hissediyorum. Hiç tereddüt etmeden ve David'in yanlış anlayabileceğini umursamadan yanına oturup Bruno'yu kucağıma aldım. Siparişler zaten biz gelmeden önce verilmişti. Ben Bruno'yla oynarken herkes de muhabbet ediyordu, tabi David de Bruno'yla beni izliyordu. George'dan " Kucağına bebek çok yakışıyor, Emily sende alsana kucağına yakışırsa bizde bitane yaparız " cümlesini duyunca gülümsedim. Sophia'da destekledi " Evet Emily çocuk yapın. Ve evet Elisa kucağına çok yakışıyor sende evlen " deyince Emily ve ben aynı anda " Emredersin " diyip gözlerimizi Sophia'ya diktik sonra da bir kahkaha patlattık. Bruno'yla bir ben bir David ilgileniyordu, aile gibi gözüküyorduk resmen ve bu beni rahatsız etmiyordu nedense. Bir ara Bruno saçlarımı çektiğinde David saçımı minik ellerden kurtardı ve şakayla karışık Bruno'ya kızar gibi yaptı " Bence ona kızmamalısın babası isteyerek yapmadı ki " derken Bruno'yu öpücüklere boğuyordum. " Yavaş Elisa çocuğu boğucaksın " sesi Amber'dan geliyordu kafamı kaldırmadan " Hoşgeldin Amber " deyip Bruno'dan bir kaç öpücük daha aldım sonrasında kafamı kaldırdığım da Bella'yla göz göze gelmeyi tabiki beklemiyordum. Bu kadın David her yanımda oluşunda bizi yakalamak zorunda mı?....
Selamlar, geciktim biliyorum ama telafi etmek icin bölümü uzun yazmaya çalıştım. Yeni bölümler hızlı gelecek ve finale yaklaşıyoruz :) Beğendiyseniz o küçük yıldıza basmaya lütfen üşenmeyin :) Olumlu veya olumsuz tüm yorumlar benim için çok değerli :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Onunla aşk başka ( girlxgirl )
Ficção AdolescenteBen - Elisa Walker - ve siz benim Dünyama hoşgeldiniz