Orta yaşlı taksici benimle dikiz aynasından göz teması kurarak yol ücretini söylediğinde paramın olmadığı zihnimde parladı.Dudağımı kemirirken adam sabırsız ve bir o kadar delici bakışlarını aynadan çekti.Arabanın kontağını çevirmesiyle motordan gelen gürültülü ses dindi.Yandaki koltuğun baş kısmına attığı elinden destek alarak bana döndü.
"Ne bekliyorsun kızım versene parayı?"
Beyaz gür bıyıklarının dudağına yakın kısımları sararmıştı.Biraz terden biraz da yağdan tel tel ayrılmış seyrek saçları ön camdan içeri giren rüzgarla alnına çarpıyordu.Tek parmağını bana uzatıp kalın kaşlarını çattı.
"Paran yoksa çok kötü olur senin için,küçük."
Bulunduğum durumdan beni kurtaracak bir fikir düşünürken,rahat bir nefes verip elimi cebime attım.Parmaklarımın arasına aldığım telefonu uzatırken,adam tek kaşını kaldırmış hareketlerimi inceliyordu.
"Yanımda hiç para yok.Fakat telefonumu alabilirsiniz.Bu borcumu kat kat karşılar."
Kalın ve kırışık parmaklarıyla telefonumu yakaladı,bir numara yapmadığıma kanaat getirene kadar evirip çevirdi.
"Pekala madem paran yok,kabul edelim."
Hareketsiz parmaklarım bir anda canlanıp kapının koluna gitti.Bir bacağımı kapıdan sarkıtmıştım ki adama dönüp "Eğer o para yeterli olacaksa beni 2 saat sonra buradan tekrar alabilir misiniz?"
Arabayı çalıştırırken benim olduğum tarafa döner gibi oldu.Kırışık yüzünü gerdirerek güldü."Emriniz olur küçük hanım gelmez miyim?" Yayvan ağzından dökülen kelimeler kulağımı tırlamarken,midemi kaldırmıştı.
Taksiden kendimi bir an önce atıp toprak zemine ayak bastım.Araba ilerden U dönüşü yaptıktan kısa süre sonra gözden kayboldu.
Dört yanıma dönüp etrafa baktım.Nathan yoktu.Kimse yoktu.
Yalnızdım.
Kulağıma uzaklardan çarpan deniz sesine bir kaç martı çığlığı karışıyor uzun zamandır köşesine çekilmiş mutluluğumu biraz olsun gün yüzüne çıkarıyordu.Çimler ayağımın altında ezilirken,nemli gevşek toprağa botlarımın bakmaması için adımlarımı hızlandırdım.
Önümde biten yol beni durmaya zorladı.
Görüş alanıma giren sahilde,oturan bir kaç kişi kendi aralarında sohbet ediyordu.Üstlerindeki kırmızı hırkalardan kafenin çalışanları olduğunu tahmin ettikten sonra kıyıyı sertçe döven denize daldı gözlerim.
Denize girmeyeli belki 5 sene olmuştu.Tatil yapmaya annem ve babamın vakti yoktu.Saçma.Bir insanın denize girmemek,denizi hissedememek için ne gibi bir bahanesi olabilirdi ki? Olamazdı.Olmamalıydı.
Şehrin gürültüsünden,kirliliğinden nasibini almamış havayı doya doya ciğerlerime gönderirken göz kapaklarım usulca kapandı.
Geçmiş yoktu,gelecek yoktu.Sadece şu an vardı.
Elimin tersiyle itip ertelediğim düşünceler zihnime dolmak isterken güçlü bir rüzgar çıkıp onları benden çok uzaklara taşımıştı.Rüzgara bir kez daha minnettar kaldım.
Ezilmiş,hırpalanmış ruhum çocukça etrafımda dolanıyor.Kulağıma dolan çığlıkları dudaklarımın belli belirsiz kıvrılmasını sağlıyordu.
Sahi ne zamandır içten bir kahkaha atmamıştım ben? En son ne zaman gözümden yaş gelerek gülmüştüm?
Kapalı gözlerimin arasından sızan güneş,yeryüzüne elveda derken bile sıcaklığını eksik etmiyordu.Gözlerimi neredeyse gökyüzünden kopup giden güneşe taktım.Geride bıraktığı kırmızı,pembe,sarı hatta mor ışıkların yarattığı cümbüş bulutların arasından tüm zarafetiyle süzülüyordü.Martılar adeta evlerine gitmelerinin hazırlığını yapıyor,yavaş yavaş inişe geçiyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıldız Mevsimi
FantasyBen bir yolculuğa çıkıyorum. İstesem de istemesem de. İki yol var karşımda. İkisi de beni felaketlere sürüklüyor. Ne kadar kaçmaya çalışsam o kadar içinde buluyorum kendimi. Geleceğim parça parça elimde şekilleniyor ve ben bir kısım geleceği öldürü...