Doğruyu söylemek gerekirse hayal ettiğim yurttan eser yoktu. İhtişamlı ağaçlar binaları sarmalamıştı. Büyük demir kapıdan girdikten sonra Nathan bize doğru yaklaşan bekçiye selam verdi.
Yaşlı adam hafif bir şaşkınlıkla Nathan'a baktıktan sonra sarıldılar. "Buralara geleceğini hiç ummazdım evlat."
Yanağında belirginleşen gamzeye tebessümü eşlik etti. "Anılar olmadan olmuyor."
"Haklısın" dedikten sonra bana kaydı gözleri. "Genç hanım yoldaşın sanırım."
Nathan bana dönüp başını salladı. Bir adım onlara doğru yaklaştım. Elimi yaşlı adama doğru uzatırken "Melody" dedim.
Zayıf yüzü bana gülümserken fazlasıyla kırıştı. Yeni tıraş olduğu belli olan suratına baktım bir kaç saniye "Memnun oldum." dedi saygıyla.
"Bu genç adama iyi bak kızım. Ben artık ona yetişemiyorum."
Rahatsız olmasam da tebessüm edememiştim. "Elbette" diyebildim. Nathan artık hassasiyetlerimin farkındaydı. "Biz artık gidelim. Hava kararmadan bahçeyi gezelim istiyoruz."
Vedalaştıktan sonra yaşlı adamın yanından ayrıldık. "Buraya en son ne zaman gelmiştin?" dedim ceketimin kollarını çekiştirirken. Parmaklarımı olabildiğince örtmeye çalıştım.
Yüzündeki alışılmış ifade soğudu. Ellerini siyah kabanının ceplerine soktu.
"3 sene oldu."
"Neden şimdi gelmeye karar verdin?"
Omuzlarını silkti. Alt dudağı hafifçe büküldü. "Tam olarak ben de bilmiyorum. Seninle birlikte gelirsem daha rahat hissederim diye düşündüm."
"Korkuyor musun?" Başımı ona yönelttim. Gözlerim yüzünde gezdikten sonra endişeli bakışlarında duraksadı.
Doğru bir cevap alırcasına düşündü. İki küçük saydam bilye gibi parlayan gözleri küçük küçük kıpırdanıyordu. Yerdeki küçük su birikintisine batan ayağıma kaydı bakışlarım çok kısa bir süre. Tekrar ona dönerken "Emin değilim. Sanırım o yüzden yanımda ol istiyorum."
Taş döşeli yol boyunca bir kaç dakika yürüdükten sonra Nathan duraksadı. Bir adım ilerlemiştim ki kafamı geriye geçirdim. Ağaçların arasına doğru ilerlemeye başlamıştı. "Nereye gidiyorsun?"
"Beni takip et." derken sık ağaçların ve yerde bitmiş yabani otların arasında kaybolmak üzereydi. Ellerimi çizen otlardan kurtulmak için botlarımla ezmeye çalışıyordum. Nathan beni çoktan unutmuş hızlı adımlarla aramızdaki mesafeyi açmıştı. "Nathan" Seslenmem işe yaramamış,sanki buranın havası onu etkisi altına almış,büyülemiş gibiydi.
Ona yetişebilmek için adımlarımı genişlettim. Kısa ağaçların yüzüme çarpan dallarına ellerimi siper ediyordum. Gökyüzünü bile görmemi engelleyen sık dallar adeta üstüme üstüme geliyor,buraya puslu bir mahzen havası veriyordu. Nihayet Nathan'ı gördüğümde koşarca yanına ulaştım. Ormanın sonuna gelmiştik. Ayağımla ezdiğim kozalağı bir ağacın kenarına doğru ittikten sonra bakışlarım maviyle sarılmış beyaz bulutlara kaydı. Köpük köpük dağılmış bulutlar gökte öylece asılı duruyordu. Güneş yeryüzüne veda ederken yırtılmış sarı elbisesinin arasından kırmızılar yayılıyordu. Çok uzağa belki de olmayan bir yerlere bakıyor gibiydi. Gözlerinde parlayan ışıkları izlerken bana döndü.
"Burayı o kadar çok unutmuşum ki içimdeki koca bir boşluğu doldurduğu aklımdan uçup gitmiş"
Sis ve bulutla kaplı dağların zirveleri ufka en yakın çizgideydi. Gözlerime bir türlü oradan alamıyordum. Haklıydı,insanın böyle bir manzaraya alıştıktan sonra bırakması çok zordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıldız Mevsimi
FantasyBen bir yolculuğa çıkıyorum. İstesem de istemesem de. İki yol var karşımda. İkisi de beni felaketlere sürüklüyor. Ne kadar kaçmaya çalışsam o kadar içinde buluyorum kendimi. Geleceğim parça parça elimde şekilleniyor ve ben bir kısım geleceği öldürü...