Bölüm 3: Pişmanlık

17.5K 1.5K 58
                                    

"Pençelerini çıkar. Gerçeklikten bu kadar uzak durumdayken nasıl olur da kendine güvenebilirsin?"

-Bölüm 3-

Kollarıyla siper etmeye çalıştığı gözleri, pencereden saçılan ışık huzmeleri yüzünden isyan etmeye başladığında daha fazla yatmanın bir fayda vermeyeceğini itiraf ederek oturdu. Ayaklarını koltuktan aşağı sarkıttı.

Zaman ne kadar hızlı geçmişti?

Yattığı rahatsız edici pozisyon sonucu uyuşan ellerinin eski halini almasını beklerken saatin kaç olduğunu öğrenmek için sol bileğine taktığı gümüş kaplı kol saatine baktı.

Bu saati babası 2 yıl önceki doğum gününde almıştı. Saat, babasının aldığı ilk hediye olmanın önemini taşısa da Lucas aslında her türlü şeye uyduğu ve beğendiği için bu saati takıyordu.

Kadranın üzerine yansıyan ışıklar; garezi varmış gibi gözlerini kamaştırdı. Ardından hatasını telafi etmek istercesine ona saatin sabahın 7'si olduğunu söyledi.

Sabahın 7'si.

Daha önce bu kadar erken kalktığını hatırlamıyordu.

Derin bir iç geçirip ayağa kalktı ve eğilerek pantolonundaki onu rahatsız eden kırışıklıkları düzeltti. Böyle şeylerde biraz fazla takıntılıydı.

Ne de olsa Lucas, giyimine önem vermeyip önüne gelen-kendisine göre uygun olduğunu düşündüğü- her şeyi giyen erkeklerden değildi.

Kırışık düzenleme işlemi bittikten sonra tekrar doğrularak kollarını iki yana açıp esnedi. Meraklı gözleriyle içinde bulunduğu odayı baştan aşağı taradı.

Dün gece-karanlıkta- pek bir şey belli olmasa da oda gerçekten büyüktü. Tam onun istediği şekilde yapılmıştı.

Oval şekilde tasarlanmış bir ağaç evi andırıyordu adeta. Elena'nın kullandığı eşyalar da sıcak bir yuva havası katıyordu.

Biran için burasının kendi dinlenme yeri olduğunu hayal etti. İnanılmaz derecede huzur vericiydi.

Evet. Huzur verici... Aradığı kelime tam olarak buydu.

Burada bir gece geçirdiği göz önüne alınınca aradığı kelime tam olarak buysa, Elena gibi yıllardır burada yaşasaydı bu kelime ne olurdu bilmiyordu.

Keşke Elena'nın yerinde olsaydım demekten kendini alıkoyamadı.

Uyuşan elleri artık rahat hareket edebileceği konusunda izin verdikten sonra vakit geçirmek için dün gece de olduğu gibi dikkatini çeken kitaplığa doğru yürüdü.

Gerçekten...Neden bu kitaplara bu kadar takmıştı? Kitap okumayı sevmezdi bile.

Kitaplığın önüne geldiğinde kaç tane kitap olduğunu saymaya karar vermişti ki boylu boyunca uzanan kitapları gördüğünde bu kararından vazgeçti. Onun yerine eline içlerinden en kalın olan kitabı-altın kaplamalı, üzerinde Morcam adalarının resmi olan ve adı Kayıp Ada olan kitabı- aldı.

Sayfalara göz gezdirirken içinden bir şeyler mırıldanmaya başladı.

Amacı okumak değildi. Bir ayraç ya da belki de bir not bulma umuduyla kitabın sayfalarını gelişigüzel bir şekilde atladı. Belirli bir düzeni olmayan mırıldaması yerini çalmayı zorlukla öğrendiği ıslığa bıraktı.

Islık çalmayı öğrenmek için çabaladığı günleri hatırlayınca yüzünde küçük bir tebessüm belirdi. Herkesin imrenerek bakacağı bir çocukluk geçirmişti. Ta ki hayatındaki en önemli olayı yaşayana kadar.

İŞARETSİZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin