Bölüm 30: Drexanian Laneti

5.1K 522 109
                                    

Bölüm 30

Ölmeyi yine becerememişti.

Nefessiz kalan ciğerleri coşkulu bir şekilde temiz havayı içine çekerken sımsıkı kapattığı gözlerini araladı ve misafirinin başında çömeldiğini gördü

Misafirin yüzünde kış buzulları kadar soğuk bir gülümseme vardı. Grileşen saçlarını her zaman yaptığı şekilde sıkı bir topuz yapmıştı.Kadın elinde kağıtlarla dolu bir kavanoz tutuyordu. O kavanozu nereden bulmuştu?

Beyninin bir köşesi bu sorunun cevabını bulmak yerine gözlerini kapatmasını söylüyordu. Ama kadın bir kere uyandığını anlamıştı. Uyuma numarası yapması bir şey değiştirmeyecekti. Normalde kendisinin olan umut kavanozunu incelerken gözlerini kırpıştırdı. O kavanozu yıllar önce kaybettiğini hatırlıyordu. Kavanozu ile en son ne yaptığını hatırlamaya çalışırken şu anda bunu düşünmenin uygun bir zaman olmadığını fark etti.Ciddileşti.

Misafir tutsağının uyandığını gördüğünde gözlüğünü burnunun üstüne çıkardı ve karanlığı simgeleyen yüzüklerle doldurduğu parmaklarını kütürdetti."Günaydın tatlım. Serbest kalmaya hazır mısın?" Sesi karanlık odanın içinde tüyler ürpertici bir şekilde yankılandı.

"Beni özgür mü bırakacaksınız?"diye sordu kız, heyecanlı bir şekilde yerden destek alarak kalkmaya çalışırken. Canı çok fazla yanıyordu. Zincirli elleri hareket etmesine engel olsa da kalkıp sırtını duvara vermeyi başardı ve derin bir nefes aldı. Ciğerlerinin buna ihtiyacı vardı.

Misafir yavaş hareketlerle siyah cübbesinin düğmelerini açtı.Ve yere kadar uzanan siyah elbisesini sergiledi. Mağara fazlasıyla soğuk olsa da anlaşılan o bundan hiç etkilenmiyordu."Evet tatlım. Kız tılsımı elde etti. Artık onu bulsan da bir şeyi değiştiremezsin. Bu yüzden seni serbest bırakmaya karar verdim."

Doğru duyup duymadığına emin olmak için gözlerini kırpıştırdı.Misafiri kızın tılsımı elde ettiğini mi söylemişti?

Tutulan boynunu kaldırmakta zorlansa da ayağa kalkan misafirin yüzüne odaklandı. Kadının yüzündeki kırışıklıklar her geçen gün daha da çok artıyordu. Gözlerindeki kinin kalıntısı onu berbat gösteriyordu ve yukarı kıvrılan dudakları söylediği yalanlar yüzünden lanetlenmiş gibi sırıtıyordu. Kız kötü bir şeyler hissediyordu. Ölüm çok yakınlarındaydı. Bunu adı gibi biliyordu. Fakat ölen kendisi olmayacaktı. Bu 3. kez olmazdı. Misafirinin ölmesi gerekiyordu. Kadının yaptığı tüm şeylerin cezasını çekmesi gerekiyordu.En azından o böyle olmasını diliyordu.

"Elena tılsımını bulmayı başardı mı?"diye sordu misafirini incelemeyi bitirdiğinde.Eğer kız tılsımı gerçekten de bulduysa artık onun için endişelenmesine gerek kalmayacaktı. 20 yıldır Elena'nın başına kötü bir şeye geleceği korkusu ile yaşıyordu. Ama şükürler olsun ki şu ana kadar ona kötü bir şey olmamıştı. Bunu sevgili arkadaşı Julian'a borçluydu.

Misafiri yüzünde eksik olmayan sırıtışlarından birini daha yaptığında elmacık kemikleri içeri çekildi."Aynen öyle. Yoksa sen buna sevindin mi?"

Evet. Sevinmişti. Sonuçta kız güçlerini artık sınırsız bir şekilde kullanabilecekti.

Kuruyan boğazı konuşmasına engel olduğu için kafasını evet anlamında sallarken "Senin yerinde olsam sevinmezdim."dedi misafiri."Kızın hayatı artık daha da tehlikede. Drexanian onu ele geçirse ne olur haberin var mı?"

Kaşlarını çattı ve"Onu ele geçiremeyecek."diye bağırdı.Sesi o kadar şiddetli çıkmıştı ki bu sesi çıkardığına kendisi bile şaşırmıştı.

Misafirin itici kahkahası odadaki gerginliği bastırdı."Kıyamam.Annelik damarların mı kabardı Bell? Kızın için endişelendiğini görebiliyorum. Baksana. Drexanian'ın adını duyunca gözlerin nasıl da büyüdü. Sen de herkes gibi ondan korkuyorsun."

Annabelle gözlerini kısarak onları kadının gözlerine sabitledi."Drexanian ona bir şey yapamayacak. Elena düşündüğünüzden daha güçlü." Gerçekten de öyleydi. Anne-bebek bağı onlarda hiç bozulmamıştı. Hâlâ Elena'nın varlığını ve sıcaklığını hissedebiliyordu. Kızı ona güç veriyordu.

"Bunu Elena senin kızın olduğu için mi söylüyorsun Bell? Şunu unutma tatlım. Sen bir işaretsiz doğurduğun için bu güçleri kazandın. Elena'yı doğurmasan sevgili kocacığın ile birlikte mutlu bir şekilde yaşayacaktın. Ama kızı doğurmak için ısrar ettin. Ve bak. Doğurdun. Peki ne oldu? 20 yıldır bu mağarada tutsak olarak yaşıyorsun. Kocan kim bilir kimlerle takılıyor.Elena ise dışarıda arkadaşları ile eğleniyor. Gerçi onu ben 4.bölgeye yönlendirdim ama ne yaparsın. Senin kız bayağı pislik çıktı."

Annabelle, kızının sıcaklığını hissetmek için elinden geleni yaptı. İstese şu anda Elena'nın nerede olduğunu öğrenebilirdi. Ama bunu öğrenmek için daha fazla enerjiye ihtiyacı vardı."Cehenneme git Cassandra. Elena ne yaptığını bilen bir kız. Onun hakkında böyle konuşamazsın. Dünyaya üçüncü kez gelsem onu yine doğururdum. Ben kızımla gurur duyuyorum."

"Merak etme Bell. O da bir gün gelecek."Cassandra kamburunu düzelttikten sonra ayağının yanında duran tepsiyi itekledi."Şimdi.Al. Ye şunları. Seninle fazla vakit harcadım zaten. Biran önce Drexanian ile konuşmam gerekiyor.Kızın tılsımı elde ettiğini öğrendiğinde yüzündeki ifadeyi çok merak ediyorum."

Annabelle Cassandra'yı tam olarak dinleyemese de gözlerini tepsiye yönlendirdi ve içindekilere baktı.Çürümüş balık derisi ve Quesrea kuşunun yumurtasının kabuğu ile yapılmış iğrenç bir çorba onu yenilmek için bekliyordu. Bell bunları yiyebileceğini düşünmüyordu fakat kızı için bunu yapması gerektiğini biliyordu. Elena artık tılsımını kazanmıştı. Kendisi de yeteri kadar enerji toplayarak güçleriyle buradan kurtulmalıydı. Cassandra onu serbest bırakacağını söylemişti ama pislik kadına güven olmazdı.

Çünkü bebeğinin ölü doğmasına neden olan Cassandra'ydı. Bebek doğmadan önce Cassandra kan büyüsü ile kızı zehirlemişti ve böylece bebeğin ölü doğmasını sağlamıştı. Amacı ölü doğan bebeğin saf güçlerini kendinde toplamaktı fakat Annabelle hayatını bebeğe verince bebek, güçlerine yeniden kavuşmuş Cassandra da amacına ulaşamamıştı.

Bu yüzden Annabelle iğrense de bunları yemek zorundaydı.

Kendisi için değil. Kızı için yemek zorundaydı.

İŞARETSİZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin