Yenileri Silmek - Bölüm 35

37 2 0
                                    

*Medya; Mark & Helen



Helen yardımı ile yerimden kalkıp evime doğru ilerlemeye koyulmuştum, üşüyordum. Uzun süredir ilk defa vücudumun titrediğini hissedebiliyordum, nereye yürüdüğümü bilmeden kapımın önüne geldiğimi farkettim, Helen gülümseyerek suratıma bakıyor ve akıttığı gözyaşlarını benden saklamaya çalışıyordu. Hava zaten yağmurlu idi onu bu halde sokakta bıracak halde olmadığımı bilmesi gerektiğini düşünmüştüm. Helen boynuma sarılacak vaziyete geldiğinde kendimi geri çekip elinden tuttum ve odama doğru çıkartmaya başladım. Merdivenleri sessiz çıktığımız için ikimizde gülüyor, arada birbirimize bakıp "ŞŞŞ" sesi çıkartıyorduk. Odama ulaştığımda sanki kendi şehirime gelmiş kadar huzurlu hissettim kendimi, biraz önce ağlayan kişi artık yoktu etrafta. Helen ise bir yandan odamı kontrol ediyor, diğer yandan ise neden benim odamda olduğunu öğrenmek için lafa atlamaya çalışıyordu ve öncelik bende olduğunu düşünerek lafa atıldım.

"Helen, bu gece yağmur yağıyor. Mesaj at ailene bizde kal, sabah ilk işimiz zaten okula gitmek olur, ya da ekeriz kahvaltıya gideriz."

"Mahçup olurum Mark, gerek yok. Üstelik ailen beni bilmiyor."

"Misafirlere alışıklar, yani o konu da değil yanlış anlama."

"Merak etme ne demek istediğini anladım ama gerçekten mahçup olurum."

"Lütfen saçmalama, sen benim yatağımda yat. Ben koltuğuma uzanırım, severim zaten koltuğumu merak etme."

"Ben orada yata-..." lafını bölüp kafamı olumsuz yönde sallayıp dolabıma yöneldim, çıkardığım iki parça eşofmanı Helene uzatarak gülümsedim. Üzerini nerede değiştireceğini düşünürken aklıma Megan'ın odası gelmişti ancak oraya üç aya yakın girmiyordum, adımımı dahi atmaktan çekiniyordum. Peki bu olayı ona nasıl anlatacaktım, ne diyecektim ki? Başka çarem olmadığını düşünerek, beni takip etmesini söyledim durgun şekilde, peşimden yürürken Megan'ın kaldığı odanın kapısını açarak içeriye girdim. Kokusu dahi odadan çıkmamıştı, ne pencere açılıyordu ne kapı. Tamamen kapalı bir oda olarak kalmıştı evimizde, kötü bir anısı vardı artık. Helen odaya girdiğimiz andan itibaren bana bir şeyler olduğunu anlamıştı, komidinin üzerine takılı kalıp resimlere dalmıştım, Beraber olduğumuz resimler, arkadaşları ile olduğu resimler. Omuzuma dokunan el ile titreyip kendime geldim, Helen gülümseyerek suratıma bakıyordu.

"Mark iyi misin?"

"Ha, iyiyim özür dilerim sen giyin ben çıkayım."

"Peki."

Gülümseyerek çıktım odadan, kapıyı tam kapatmamıştı Helen arkamdan. Aralık şekilde içeriyi görebiliyordum, kapının çaprazında bulunan ayna sayesinde Helen'in üzerini çıkarttığını çok net şekilde yansıma sayesinde görebiliyordum. İç çamaşırları ile kaldığı andan itibaren hızla arkamı dönüp kendime bir tokat attım ve ıslak kıyafetlerimi çıkartarak eşofmanlarımı hızlı bir şekilde üzerime geçirip koltuğa yayıldım. Helen benim eşofmanlarım ile odaya girdiği andan itibaren gözlerim faltaşı gibi açılmıştı. Vücudu o kadar zarif ve narin duruyordu ki adeta karşısında duran kişiyi büyülemeye yetiyordu. Elinde tuttuğu ıslak kıyafetleri gülümseyerek alıp, pencerenin önüne serdim ve ısıtıcıyı tam oraya yönelterek tekrar yerime geçtim. Helen yatağa uzandığı andan itibaren gözlerimi kısarak, haraketlerini izlemeye koyuldum, onu izlemek gelmişti o akşam içimden. Uyuyamadığını anlayabiliyordum, ya beni düşünüyordu ya da hayatını. Ben ise tam onu düşünüyordum, aklıma başka bir şey getirmek istememekçesine. Helen tekrar yerinden kalktığında sağ gözümü aralayarak, komik bir surat ifadesi ile suratına baktım.

"Mark ben böyle rahat olamıyorum, sen orada zor uyuyorsun baksana. Gel yanıma uzan, benim için sorun olmaz."

"Yok, sen rahatsız olursun olmaz ki öyle."

"Ya ne olacak? Sanki sapıksın he."

"Emin misin bak?"

"Evet, hadi hem sırtımızı döneriz bir şey olmaz.  Ancak kapıyı kilitler misin? Aile bireylerin içeriye daldığın da yanlış anlamasını istemiyorum."

Kafamı sallayarak önce kapımı kapattım, daha sonra yastığımı alarak yanına uzandım. Sırtlarımızı birbirimize vererek uyumaya koyulduk, o kadar çok rahattım ki inanılmaz şekilde huzurluydum. Sonunda uykuya daldığımda, göğüsümde bir sıcaklık hissettim. Sabah olmuştu, gözlerimi açtığımda ise Helen kafasını göğüsüme koymuş, elim onun belinde sarılmış bir şekilde yatıyorduk. Sağ elini yanağıma koymuş bir şekilde uyuyordu. Rahatsız olduğumu söyleyemem, kollarımda bir melek uyuyor ve onu kaldırmaya gücüm yok. Bu şekilde kalkıp göz göze gelsek ne tepki verirdi acaba? Buna cesaret edemem, şu anlık hayır. Kafamı tekrar yastığa hiçbir şey olmamış gibi koyarak gözlerimi kıstım. Kirpiklerimin arasından onun uyumasını seyrediyordum, uyanması için can atıyordum ve dayanamayarak sol bacağını onun bacağının üzerine atarak hafifçe dürttüm. Önce biraz nefes verdikten sonra kısık gözlerini açıp hangi pozisyonda yattığımızın farkına varmaya çalıştı. Kendini toparlamaya çalıştı, ben ise gözlerimi sıkı sıkı kapatarak uyuyormuş numarasına çok güzel devam etmeyi sürdürmüştüm. Önce bana baktı, sonra kendine. Tekrar bana dönüp yanağımı okşayıp gülümsedi. Gözlerimi açıp şok etkisine getirmeli miydim? Yoksa rolüme devam mı etmeliydim? Sanırım yaptığım aptallık olduğunu anladım, gözlerimi aniden açarak gülümsediğimde önce geri çekilmeye çalıştı. Utandığına emindim, omuzlarından tutup tekrar kendime çektiğimde rahatladığını kalp atışlarından anlayabiliyordum. Başını tekrar göğüsüme dayayarak huzur içinde gülmeye başlamıştı, sonunda mutluluğu bulduğuma inanıyordum, uzun süre sonra. Komidinin üzerinde bulunan saate doğru baktığımda, saat sabahın "11:45"'ini gösteriyor idi. Saati göstererek kalkıp, üzerlerimizi değiştirmek için farklı odalara dağıldı, biraz tedirgindi ancak evde kimsenin olmadığını kokudan ve eksik kalp atışlarından anlayabiliyordum. Üzerini değiştirip yanıma geldiğinde, kurumuş ve sıcacık kıyafetler içerisinde mutlu olduğunu anlayabilmiştim. İlk işimiz gıcırdıyan merdivenlerden inip sokağa ulaşmak oldu, bana çok yakın yürüyordu nerede ise omuz omuza. Bir an cesaret ile elini tutup sıkıca kavradım, karşılık verdi kolunu çekmediği için rahatlamıştım. Önce istikametimizi okula, oradan sonra vazgeçip kafeye yöneltmeye başladık. Yürüdüğümüz yollar iki yıla aşkın daha huzurlu ve sakin gözüküyordu, daha mutlu ve neşeli. İnsalara bakıp bakıp geçiyor, birbirimizin saçları ile oynuyor ve kötü dahi olsa saçma espiriler bulup etrafta bulunan yapılara laf atıyorduk. Sonunda herşeyin başladığı kafeye girerek, oturduğumuz bir koltukta kahvelerimizi ısmarlayıp bir şeyler içmeye koyulduk, aklımda en ufak bir kötü düşünce olmadığı için sonunda kendimi galip gelmiş gibi hissediyordum, geçen hafta gördüğüm şeyler umrumda değildi açıkçası. Sıcacık kahvelerimizi içip, sabah kahvaltısı yerine yediğimiz ortak krepleri midelerimizde sindirmek ile uğraşırken bir çığlık ile doğrulduk yerimizden. Helen benden önce fırlayarak, eski çalıştığı kafeden dışarıya çıkarak neler olup bittiğini anlamak için etrafa bakınmaya başladı, ben ise arkasından temkinli adımlar ile ilerliyor ve düşündüğüm şeyin olmaması için dua ediyordum. Sonun da kapıya ulaştığım da Helen hızla bana dönüp kafasını omuzuma yasladı, ağızını kapatarak kusmasına engel olmak istiyordu. Yerde yatan bir geyiğin parçalandığını, kaburga kemiklerinin etrafa yayıldığını ve iç organlarını ağaca bağlı şekilde görebiliyordum. Üstelik duvarda bıçak darbeleri ile çizilmiş bir yazı dikkatimi çekmişti, uzaktan okunmadığı için Helen'i hafifçe çekip arkama aldım ve duvara doğru yaklaşmaya başladım. Yaklaştıkça yazılar netleşiyor ve bir anlama bürünmeye başlıyorlardı. "Son Burada!"



DolunayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin