Gerçekler - Bölüm 15

170 6 0
                                    

Lovie'nın güzel saçları omuzumdan aşağıya düşüyor ve kokusu direkt burnuma doğru koşuyordu. Bu anın bozulmamasını diliyordum ancak olacakları sezebiliyordum. Müzik sesi tamamen kesilmişti benim için ve sadece ufak bir hırıltı duyabiliyordum, net değildi ancak anlayabiliyordum. Kafamı karşı yola doğru çevirdiğimde karanlıkta parlayan bir çift göz gördüm, kırmızı renkte parlıyordu ve direkt bizim üzerimizdeydi. Lovie'nın omuzlarından kavradım ve yavaşça kendimden uzaklaştırarak "git" diyebildim. Lovie şaşkın bakışları ve bozulmuş yüz ifadesi ile yanımdan ayrılmıştı, gözlerinin dolduğunu görebiliyordum ancak yapacak başka birşeyim olmadığını düşünmüştüm. Çitlerin üzerinden hızlı bir refleks ile atlayarak gözlere doğru koşmaya başlamıştım. Koştukça o iri parlayan gözler yavaş yavaş kayboluyordu, kişinin haraket ettiğini adımlarından duyabiliyordum ve adımlarımı yavaşlatmıyordum. Karanlığın içine girdiğimde tek başıma olduğumu görmüştüm, ancak etraf olduğunu ve beni izlediğini anlayabiliyordum. Tedirgin adımlarımı zemine basıyor ve keskin bakışlarımı etrafta gezdiriyor birini görmek umudu ile derin derin nefes alıyordum. Zamanın nasıl geçtiğini hissetmiyordum veya Lovie'nın benim hakkımda ne düşündüğünü sadece başıma ne geleceğini hesap etmeye çalışıyordum. Bu düşüncelerin arasında gizemli bir yolculuğa çıkmışken yolun karşısından birinin yaklaştığını gördüm. Gittikçe ağır adımlar ile yaklaşıyordu, gözlerimi kısıp baktığımda ince bir vücudun ve narin adımları ile bana geldiğini görebilmiştim. Yüzü karanlıktan çıktıktan sonra bu kişinin Megan olduğunu görmem ile irkildim ve ağır adımlarımı bende ona karşı kullanmaya başladım. Tekrar döneceğini düşünüyordum, tekrar aileden olacağını. Yüz yüze geldiğimizde bana bakarak yüzüne iğrenç bir gülüş takmıştı bu sırada kollarımın bağlandığını hissettim, evet rüya görmüyordum tam arkamda iri yapılı birisi kollarımdan tutup haraket etmememi sağlıyordu. Megan uzun ve keskin tırnaklarını yüzümde gezdiriyor, kafasını sağ ve sola doğru yatırıp tebessüm ediyordu.

- Küçük kardeşim, sonunda tekrardan karşı karşıyayız.

- Meg-.. Ne istiyorsun benden?

- Sana teklifimizi tekrar düşünmen için bir şans vermek için buradayım, ne diyorsun bu duruma?

- Gidip kendini becer sürtük!

- Pekâla o halde bunu bir kardeş kavgası olarak sayabiliriz! Değil mi Robert?

Arkamdaki adama tam bir bakış atmıştım ki göğüsümde beliren acı ile haykırmıştım, parti evinden birilerinin yardıma geleceğini düşünüp içimde bir umut besliyordum ancak bunlara karşı ne yapabilirlerdi bilemiyordum. Göğüsüme, kollarıma ve bacaklarıma üstüste gelen keskin tırnaklar gözlerimi yaşartıyordu. Ellerim serbest kaldığı anda kendimi yere atıp ellerimi göğüsüme doğru götürmüş yerde kenetlenmiş bir şekilde yattım. Acıdan tüm sesleri neredeyse boğuk dinleyebiliyordum, gözlerimin yaşardığı için görüntüleri pek seçemiyordum.

- Bu sana küçük bir uyarı oldu. Yolumuza bir daha çıkarsan çok yakında tatlı sevgilin ile görüşürüz. Robert, gidelim!

Megan ve Robert'ın ağır adımları ile karanlığa girmelerini izlemiştim. Canım o kadar yanıyordu ki bir anlığına ölmeyi düşünmüştüm, ölüp bu acıdan kurtulmayı. Yarı baygın hale gelmiştim çoktan, gözlerim yavaş yavaş kapanıyor ve acıdan bütün vücudum zıngır zıngır titriyordu. Bir çift topuklu ayakkabının sesini duymuştum, yardımın geleceğini düşünmemiştim ancak düşüncelerimin tersine olaylar ilerliyordu. Bir el omuzuma deydiğinde kafamı yavaşça çevirip kim olduğuna bakmak istedim ancak bunu yapamadan bir suratın bana doğru eğildiğini farkettim. Gözlerimi sıkıca yumup tekrar açtığımda karşımda duran kişinin Lovie olduğunu görmüştüm. Gözlerinden akan yaşlar ile benim konuşmamı istiyor ve yavaş yavaş dürtüyordu. Büyük bir karanlığa kapılmıştım, gözlerim kapanmış ve titreyen vücudum bir anlığına durmuştu. Gözlerimi açtığımda kendimi sıcak bir evde bulmuştum, odanın loş ışığı tavanda gölgeler yapmıştı ve göğüsüm, diğer yaralarım sargılı bir biçimde yatakta yatıyordum. Kafamı yavaşça yastıktan doğrultup odaya baktığımda bu odanın bir kıza ait olduğunu anlamıştım. Kafamı tekrar yastığa koyduğumda kapının yavaşça açıldığını gördüm, içeriye giren Lovie'ydı ve bunu tahmin etmiştim. Lovie yavaşça yanıma yaklaşıp sarı saçlarını arkaya doğru savurmuş ve elini yanağıma koyarak ufak bir gülümseme takmıştı yüzüne.

- Tatlım, iyi misin?

- Eve*.. *öksürür* İyiyim, gerçekten.

- Neler oldu orada? Nereye gittin?

- Sanırım sarhoşlara denk geldim. Birisinin bize baktığını gördüm seni tehlikeleye atmamak için gitmeni söyledim lütfen beni yanlış anlama.

- Yo-.. Boşver şimdi bunları, bak sana kendi ellerim ile çorba yaptım hadi içebilirsin.

- Emin misin?

- Ne yani? Seni zehirleyeceğimi mi sandın? İstersen ilk ben içeyim, görürsün ölüp ölmediğimi.

Sonunda gülümseyebilmiştim, hızlı bir şekilde arkama yaslandım ve Lovie'nın uzattığı tepsiyi kucağıma koyup kaşığı tabağa daldırdım ve ağızıma götürerek sıcak ve nefis çorbayı mideme indirmeye başlamıştım.

- Iı-.. Düşündüğümden daha kötüymüş.

- Öyle mi Mark bey? O halde kendiniz yapabilirsiniz aşağıya inip.

- Dur, dur! Şaka yapıyorum, biliyorsun.

- Umarım şakadır. Çorbanı kenara bırak yaralarına bakalım, hadi.

- Yo-.. Gerek yok, iyileşsin boşver.

- Mark deli misin? Bakalım yarana, durumu nasıl olmuş.

Ellerim ile Lovie'yı durdurmaya çalışıyordum, yaraların kaybolduğuna emindim çünkü ne bir acı çekiyor nede üzerimde bir kırgınlık vardı. Tepsiyi komidinin üzerine bırakmaya yöneldiğimde Lovie hızlı bir şekilde göğüsümde bulunan sargıyı aşağıya indirmişti. Gözlerimi sıkıca kapatmıştım, ne diyeceğimi merak ediyordum. Gözlerimi tekrar açtığımda Lovie şaşkın bir şekilde suratıma bakıyor ve ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Tekrar yarama baktığımda en ufak bir iz kalmadığını gördüm, çizik dahi bile yoktu. Anlamsız gözler ile bana baktı ve yerinden kalkarak kapıya doğru ilerlemeye başlamıştı.

- Bu*.. Bu nasıl olabilir? Kocaman bir yarık vardı ve şimdi yok!

- Lovie, açıklayabilirim gerçekten.

- Mark, bu bir şaka mı?

- Lovie lütfen, açıklamama izin ver. Lütfen!

Lovie tekrar bana doğru yaklaşmaya başlamıştı, ayaklarımı yataktan kalkıp yere basıp doğrulduğumda aramıza bir mesafe koymuş ve diğer elini kapıya doğru yöneltmişti. En ufak bir hatada kaçacağına emindim, kafamı yere eğerek başımdan geçen tüm olayları anlatmaya başlamıştım. Megan ve diğer olayları.

- M*.. Bu bir şaka mı?

- Üzgünüm Lovie, olaylar bu. Korkma sakın sana zarar vermem, gerçekten.

- Ciddi misin sen? Sen benim yerimde olsan ne hissedersin, gelip boynuma mı sarılırsın?

- Anlıyorum, gerçekten.

- Mark, izin verirsen düşünmem gerekiyor şimdi çıkabilir misin? Gerçekten, odamdan gidebilir misin?

Kafamı onaylarcasına sallayıp pencereye doğru yürümeye başlamıştım. Tişörtümü bir sandalye üzerinden kavrayıp üzerime geçirmiştim ve kendimi pencereden dışarıya doğru savurmuştum. Çimlere iyi bir refleks ile düşüp kapşonumu kapatmış ve ağır adımlarımı evime doğru yöneltmiştim. 

DolunayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin