Gizemli Hediye - Bölüm 11

164 6 0
                                    

Kulağımda sesi duyduğumda gözlerimi yaşardığını hissetmiştim, korkudan değil daha çok yerden kalkamayıp elimin kolumun bağlanmasından. Oyuncak ayı ile göz gözeydik, yerde benim gibi acı çekiyor gibi gözüküyordu fakat yüzündeki gülümsemeyi silmemeye kararlıydı bu defa bende gülümsemiştim ancak boynumda bir sıcaklık hissettim ve tekrardan büyük bir karanlığa hapsolmuştum. Kendime geldiğimde tüm vücudum uyuşmuştu, boynumda ve sırtımda acıyı hissedebiliyordum ancak kafamı iyice kaldırdığımda bir depoda olduğumu gördüm. Ellerim bir zincir ile bağlanmıştı ve duvara dayanık bir şekilde duruyordum, saçlarım ıslaktı vücudum resmen iliklerine kadar üşüyordu ve saçlarımdan akan sular göğüs hizamdan aşağıya doğru akıp yere ulaşıyordu. Gözlerimi dikmiş bir şekilde karşımda duran şahısa bakıyordum, bana kafasını sallayıp sırıtıyordu o suratında mide bulandırıcı gülümsemesi ile bir ileri bir geri haraketler yapıp dans figürlerini sergiliyordu. Corey'ın kulübesinde gördüğüm adamlar ile aynı kıyafetleri vardı bunlar onlar olmalıydı, kendimi tutmak istedim ancak başaramadım kollarımı sertçe ileriye doğru savurdum ancak başarısız olmuştum ve vücudumda sert bir acı işitmiştim. Yolun sonuna geldiğimi düşünüyordum, odanın içerisi gerçekten kalabalıktı ve bütün gözler benim üzerimdeydi tıpkı bir deney faresi gibi gözleri ile araştırıyorlardı beni. Kurtulmak için ne kadar haraket ettiysem nafile olmuştu ve vücuduma gönderdikleri elektrik bayılmamı engelliyordu. Gözlerim artık eskisi kadar açılmıyordu ancak sesleri hala iyi duyabiliyordum.

-Ne yapacağız bunu şimdi? Birşeyler söylesene!

- Sanırım öldü, bırakalım bir kenara atalım.

-Yo-.. Hayır, boğazını parçalayıp etinin tadını merak ediyorum lütfen bana bunu bırakın.

Konuşmaları duydukla kanım donuyordu ancak elimden birşey gelmediği için kendimi kaderime hazırlamıştım, ölecektim ya bu kolay yoldan olacaktı yada acı çekerek zor bir yoldan. Sesler iyice birbirlerine karışmıştı, artık eskisi gibi işitemiyordum sesler gittikçe yükselmeye başladı ve büyük bir haykırıştan sonra herkes susmuştu; "Susun!" Gözlerim sadece yerdeki suyu görebiliyordu, yansımalardan gördüğüm kadarı ile birisi bana yaklaşıyordu siyah bir topuklu giyen birisi! Kadın olduğuna emindim, bir elini saçımı tutması ile gözlerimi kapatmam bir olmuştu çünkü zaman geldiğini düşündüm ve kaybettiklerimi düşünüp derin bir nefes aldım. El saçlarımdan tutum kafamı iyice kaldırdıkça gözlerimi açmak zorunda kalmıştım, açmıştım fakat gözlerimi bir daha kapatamamıştım tam karşımda duruyor bana gülümsüyor ve saçlarımı okşuyordu. Bu nasıl olabilirdi? Masanın üzerinde duran oyuncak ayıyı kavradı ve cebine sokuşturarak, yanağımı okşadı ve odayı boşlatmalarını gerektiğini belirtecek gibi bir kafa haraketi yaptı ve gördüğüm o dış kapıdan öylece çıkıp gitti, tekrar karanlığa hapsolmuştum. Uyandığımda kendimi bir ormanda bulmuştum, büyük bir elma ağacının hemen yanında, üzerimde ıslak kıyafetlerim ve sırtımın acısı ile doğrulmaya çalışıyordum. Rüya gördüğümü sanmıştım fakat ilk defa bunun rüya olmasını istemiyordum çünkü onu görmüştüm, Meganı! Daha değişik gözüküyordu ve gözlerinde herkesin göremeyeceği bir güç vardı sinir, kin vardı. Benim yaşamama neden izin vermişti? Neden onların yanında duruyordu ve nasıl hala yaşıyordu? Onu gömdüğümüzü görmüştüm, orada olmalıydı burada olmamalıydı diye düşünüyordum evime sekerek yürürken. Evin önüne geldiğimde kapıdan giremeyeceğimi anlamıştım çünkü ev tıpkı o acı gün gibi doluydu. Arka bahçeye dolaştım ve borulardan destek alarak tırmanmaya çalışıyordum, sırtımda ki acı buna engel oluyordu fakat başarabilmiştim.Kendimi yüzüstü yatağa attım, sırtımın acısı gittikçe yanıyor ve acıyordu iyileştiğini hissediyordum ancak hiç olmadığı kadar geç oluyordu. Evde olduğumu bilmedikleri için kapımı yavaşça kilitleyip üzerimi değişitirdim, tişörtümü çıkardığımda aynanın karşısına geçip sırtıma temiz bir bakış açtım ve boydan boya bir çizik olduğunu görmüştüm. Korkmuştum ancak garip şeyler oluyordu, yara adeta mucize eseri gibi iyileşmeye başlamıştı acısını dahi hissetmiyordum. Üzerimdekileri iyice çıkartıp yeni kıyafetlerimi giydim ve tekrar bahçeye atlayarak evimizin dış kapısına doğru yürüdüm. Eskisinden daha doğal olmaya çalışıyordum, ailem Megan hakkında gerçeği duyduklarında nediyebilirlerdi ki? Söyleymezdim, kafamı eğerek kapıyı açtım ve içeriye girdim. Evdeki sıradan ve sahte gülüşler bir an kesilmişti ve tüm bakışlar bana yönetilmişti. Salonda oturanların sesi, yüzü bana çok tanıdık geliyordu ancak bir türlü çıkartamıyordum belkide tam hatırlayamadığım içindi. Henüz üç saat önce yere düştüğümde duyduğum o sesi hatırladım ve o sesin aynısını salonda duyduğumu işittim ve gözlerim faltaşı gibi büyümüştü. Tek yapabildiğim hızlı bir şekilde içeriye girmek olmuştu, kişilerin üzerine bakışlarımı çevirdim ve o sesin kimden çıktığını öğrenmek için merakla kişilerin ne diyeceğini bekliyordum. Çok geçmeden kendini belli etmişti, karşımda hafif siyahi saçsız ve siyah gözlük giyen bir adam görmüştüm oldukça iri ve korkutucuydu ancak suratındaki masum gülümseme onu haklamak için yetiyordu. Sağ kaşını kaldırıp kişilerin üzerinde araştırma yapmaya başlamıştım ki annem çok geçmeden konuya girdi.

-Oğlum kardeşinin öğretmenleri ile tanış. 

-Ne öğretmeni anne? Kimin öğretmeni?

-a-.. Megan'ın oğlum! Mark senin neyin var?

- Hiç-.. Hiç birşeyim yok anne hiç birşeyim.

Sanırım neler olduğunu anlayabiliyordum, sırf ailesini görmek için Megan eve birilerini göndermişti ve şuan dışarıdan bir yerlerden bizi izliyordu bunu anlayabiliyordum. Annemin yanında ağızımı açmak istemedim, boş bir koltuğa oturup arkama yaslandım ve ürkütücü bakışlarımı tekrardan kişilere doğru yönelttim konuşmak için bir ara bekliyordum ki bulabilmiştim. Annem mutfağa gittiğinde hafifçe öne doğru eğilerek konuşmaya başlamıştım.

-Kimsiniz? Ne cürret ile bu eve gelirsiniz?

- Sakin ol Mark. Bizi buraya kimin gönderdiğini biliyorsun değil mi?

-Evet, tahmin edebiliyorum. Neden kendisi gelmedi?

-Gelemez evlat, bizi henüz tanımıyorsun.

-Sizi tanıyorum. Beni, dostlarımı öldürmek için zaman kollayan hain birer itsiniz!

- Hehehe-.. Sanmıyorum evlat, sana zarar vermek zorunda kaldık çünkü iyileşeceğini biliyorduk Megan sana zarar gelmesini asla istemedi, istemiyor.

- İstemedi mi? Ciddi misin? Nerede o halde? Baksana etrafına, tüm ev sessiz sessiz ağlıyor ve siz karşıma gelmiş bana birşeyler söylemeye çalışıyorsunuz derdiniz ne yahu?

- Mark, sana anlatacaklarımız var ancak sakin olmalısın. Bu gece şehir dışındaki depoda buluşalım, Megan seni bekliyor olacak.

Annem geldiğinde arkama yaslanmıştım ancak bu oturan kişiler yerinden doğrulup gitmesi gerektiklerini söylediler, teşekkür edip evi terketmişlerdi. Gözlerim dalmıştı duvarda asılı olan resimlere, çerçeveler içerisinde kaybolmuştum ve bunlar bizim başımıza nasıl geldiğini düşünüp tanrıdan bir cevap arıyordum. Zaman geçmek bilmiyordu, ayağa kalkıp dışarıya çıktım ve rüzgarların arasında yürüyerek hava almaya çalışıyordum. Tek gitmek içime sinmiyordu ancak aklıma Megan geldiğinde yolun sonunda ölüm dahi olsa gidebileceğimi düşünmüştüm. Telefonuma el atıp baktığımda saatin gece 11 olduğunu gördüm, saat ne ara bu kadar ilerlemişti? Oysa ben bir kayanın üzerinde oturup önümden akan göle içimdekileri anlatıyordum hava ne ara böyle kararmıştı? Hemen yerimden kalkıp, şehir dışında bulunan depoya doğru yola koyuldum. O kadar ıssız yerlerden geçiyordum ki normalde birini öldürseler kurbanın cesedine en fazla altı yıl sonra ulaşabilecekleri bir yerdeydim. Depoyu uzaktan gördüğümde kapısında bir kalabalık sezdim, yüzümü toplamalıydım ve suratımdaki endişeyi göstermemem gerektiğini düşünüyordum. Kapşonumu takarak burnumu çektim, ellerimi ceplerime sokarak ağır ağır yürümeye başladım omuzlarım hiç sallanmıyordu tıpkı bir seri katil gibi yürümeye çalışıyordum. Deponun önüne geldiğimde iri yapılı bir adam bana içeriye girmemi söyledi, söyledi derken kafası ile işaret etti. Alt dudağımı ısırarak kafamı olumsuz yönde salladım, içimden küfür ettiğimi anlamıştı fakat elinden birşey gelemediği için kendimi rahat hissediyordum.

DolunayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin