İlk Kan - Bölüm 20

114 5 0
                                    

Lovie dolmuş gözleri ile bana yaklaşıyordu, kalbim hiç olmadığı kadar hızlı atıyor ve ellerimin her noktası zangır zangır titriyordu. Konuşmasını bekliyordum ki koluma girip beni dışarmaya çalışıyordu, tepki verememiştim ancak kalabalığın ortasından çıkmak içimi rahatlatmıştı. Gözyaşları akmak istiyordu ancak buna izin vermiyordu, görebildiğimden daha güçlü gözüküyordu adeta karşımda.

-Mark?

-L-.. Lovie?

-Ne zaman geldin?

-Bir saat olmuyor, sen-.. sen orada ne yapıyordun?

-Sadec-.. konuşmaya çalışıyordu fakat seni düşünüyordum Mark.

-Beni mi düşünüyordun? Teklifi kabul ederek mi?

- Ya-.. sen bana nasıl hesap soruyorsun? Sen geldiğini bana söylemeden gidecek miydin?

-S-.. Konu bu mu? O serserinin teklifini kabul ettin, bu ne demek oluyor?

-Belki özel hayatıma burnunu sokmaman gerekiyor, nasıl? Kullandığın güçlerini kendine sakla Mark.

-Suçlu benim yani? Pekâla, bravo! Size mutluluklar tamam mı? BRAVO!

Bağıra bağıra arkamı döndüğümde Lovie'nın kalp atışlarının hızlandığını ve ağladığını anlayabilmiştim ancak içimdeki sinir gitmiyor daha çok yukarıya çıkıyordu ki arkamı dönemeden uzaklaştım. Garry'nın ayak seslerini duyabiliyordum ancak yanıma yaklaşmakta çekiniyordu çünkü yürüdüğümüz yol oldukça karanlıktı ve neredeyse kendi elimizi göremiyorduk.Korktuğunu biliyordum, ne yapacağımı kestirmek için gizli gizli takip etmeye çalışıyordu, sinirimden önümü göremiyordum ve beynim neredeyse yanmak üzereydi. Patika yoluna yaklaştığımda hızla bir duvarın arkasına geçtim ve Garry'nın aynı şekilde dönmesini bekliyordum çok geçmeden geçtiğinde boynuna sarılı duvara yasladım, gözlerim tıpkı eskisi gibi parlamıştı Garry'nın gözbebeklerinden yansımamı görebiliyordum. Kendime gelmem çok uzun sürmedi, kafamı sallayarak özür diledim ve kendimi duvara yaslayarak içten içte ağlamaya başadım. İçim acıyordu, hiç olmadığı kadar acıyordu bunu kimse anlatamazdı veya açıklayamazdı.

-Mar-.. Mark, iyi misin?

- Kötüyüm, kötüyüm Garry! Lovie, gitti.

-Düzelir yahu, üzülme sen.

-Nesi düzelir Garry? Sıradan bir ilişki mi bu? Kız haklı, üzerine çok gittim ve gerekeni yaptı benden uzak durması gerekli.

-Bunu düzelteceğiz Mark, merak etme tamam mı?

Kafamı akan gözyaşlarım arasında sallayıp Garry'nın desteği ile kalkmıştım, rüzgarlar nedeniyle ağaçların kopan dalları üzerimize geliyor ve bizi sersemletmeye yetiyordu. Patikanın önüne geldiğimde içeride duyulan bir ses ile irkilmiştim, gözlerim faltaşı gibi açılmıştı ve kapıya doğru bakakalmıştım. Bu ses tıpkı bir köpeğin ağlama sesi gibiydi, inleme çok çok kısık bir seste inlemeydi fakat bana çok yakın geliyordu. Kolumu Garry'dan kurtarıp kapıyı açtım ve içeriye girdiğimde karşımda yatan siyah saçlı bir kadını gördüm, karanlığı aşıp yanına yaklaştığımda yüzünü daha iyi görebilmiştim. Yerde yatan kişi beni korkutmayı başaran "Diana" idi. Diana bana güzel duygularını göstermişti ancak şuan vücudunun üzerinde büyük kesikler ve ağızıdan akan kanlar ile gözlerime bakıp af diliyor gibiydi. Elini tutup, acı çekmemesini önlemek istedim ancak yapamıyordum acısını hissedemiyordum ve onu rahatlatamıyordum. İşaret parmağı ile tavanı gösterdiğini sonradan farkedemiştim, kafamı kaldırdığımda tavanda büyük bir diş izi olduğunu görmüştüm, evet sivri bir diş! Gözlerim tekrar büyümüştü, kafamı Diana'ya çevirdiğimde sadece nefessiz şekilde gülümsediğini görebilmiştim gözlerime bakıyor ve gülümsüyordu. Gözyaşlarım durmasına rağmen tekrar sel gibi akmaya başlamıştı, hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Garry'nın arkamda olup neler olduğunu öğrenmeye çalışmasını umursamıyordum, sadece Diananın gözlerine bakıyor ve yaşaması için dua ediyordum ancak kirpikleri dahi oynamıyordu. Elimi zor olsada soğuk bedenine götürüp gözlerini kapatabilmiştim, elimi indirdiğimde elim ile birlikte tüm vücudum yere yığılmıştı. Garry ne kadar yanıma yaklaşmak istesede korkusundan yapamıyordu, yüzünden açıkça belli oluyordu. Kafamı kaldırdığımda mavi parlayan gözlerim ile ona baktım ve gitmesi için haykırdım, inkar etmeye kalksada dediğimi sonunda yapmıştı. Koşuyordu, kapıyı kapatmış koşuyordu. Corey ve Archie nerede olabilirlerdi, neden burada değillerdi? peki onlara nasıl ulaşabilirdim? Tüm bu sorular tıpkı şizofren gibi hissetiriyordu beni aynı anda onlarca soru sormuştum kendime. Corey'ın dediklerini aklıma getirmem biraz uzun sürmüştü ancak başarmıştım "Ulursan, seni dönüştüren kişi yardımına veya seni öldürmeye gelebilir Mark, unutma bunu tamam mı?" Kafamı tıpkı bir deli gibi olumlu yönde sallayarak Diananın cansız bedeninin yanından kalktım ve haraketsiz sallanan kollarımı sıvazladım. Ayakta duruyordum, belim hafif eğriydi kalkacak halim dahi yoktu ağlamaktan. Vücudumu ve kollarımı hızlı şekilde gererek avazım çıktığı kadar bağırdım, son gücüm hatta ses tellerim yırtılana kadar. İlk defa ulumam kendi kulağımı tırmalıyordu, beni rahatsız ediyordu ve yeni takılan camların tekrar titreyip tuz olduğunu gördüm. Haykırışım bittiğinde kendimi bitkin şekilde yere bıraktım, elimi Diananın vücuduna götürdüm ve son defa dokunarak kendimi derin bir uykuya bırakmak istedim halimin kalmadığını hissedebiliyordum.

DolunayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin