Yatağımda yatarken sabah gördüğüm kulübe aklıma gelmişti, gidip bakmalımıydım? Paranormal şeylerden korktuğum söylenemezdi, araştırarak onlardan korkmamayı öğrenmiştim. "Neden olmasın? Gidip biraz marotanlaşmış hayatımızdan kurtulalım" diye fısıldadım kendi kendime. Hemen kalkıp kapşonlu polarımı giyip kapşonu yüzümü saklayacak şekilde kapatmıştım ve odamın camını açarak alt kapının çatısına ulaşmıştım. Kendimi yavaş bir şekilde yere bıraktım, çimlere düşmeme rağmen ayağımın, bileğimin acısı gözlerimi yaşartmıştı. Derin bir nefes alarak patikaya doğru yürümeye başlamıştım, gecenin karanlığında kayboluyordum adeta. Müzik sesleri daha yakından geliyordu ve evet sanırım bu kaçak gençleri buldum diye düşünmüştüm. Kulübe evinin önüne geldiğimde ışıklarının yanmadığını gördüm ve o duyduğum cezbedici müzik bir anlığına durmuştu. Çalılıktan birden çok ayak seslerini duyabiliyordum, bir şakanın üzerine geldim sanırım diye düşünmüştüm ancak pek öyle olmadı. Bir hırıltı ile arkamı döndüm ancak kimse yoktu, neydi bu şimdi? Telefondan açılan bir ses kaydı ile beni altıma mı işetecekler yani? Gülmeye başlamıştım, kafamı sağ ve sola sallayarak "Hadi ama çocuklar! Sadece katılmaya geldim" diye haykırdım. Önümden geçen gölge ile arkama doğru adımlar atmaya başlamıştım, bu işin şaka olmadığını anlamıştı beynim sonunda. Adımlarımı hızlandırmak istediğimde belimde bir acı hissettim. Sadece haykırabildim ve yere düştüm. Nefes alışlarım hiç olmadığı kadar hızlanmıştı, kalbimin bir anlığına ağızımdan çıkacak gibi hissettim. Gözlerim yaşarmıştı ve korkudan ağlıyordum, evet. Yerde sürüklenerek ıslanmış yaprakları eziyordum, yardım istemek için bağırmak istemiştim ancak acı sesimi dahi bastırıyordu. İçimi titreten o hırıltıyı tekrar duymuştum ancak daha yakından, arkamı döndüğümde sadece karanlıkta parlayan sarı gözleri görebilmiştim. Olabildiğimce gücümü kullanarak kalktım ve topallayarak anayola doğru koşmaya başlamıştım. O şeyin arkamdan geldiğini düşünüyordum ancak tam emin olamıyordum. Anayola vardığımda kendimi bir çöp konteyneri'nın yanına bırakmıştım, göğüsüm şiddetli nefes aldığımdan dolayı hızlı bir şekilde inip çıkıyordu. Telefonumu elime aldığımda ailemi aramak istemiştim ancak bunca olan şeyleri onlara nasıl anlatacaktım? Kafamı hızlı bir şekilde konteynere doğru vurdum, acıdan sadece "agıhh!" diyebildim. Telefonun kilidini açıp arayabileceğim tek kişiyi aradım masum dostum Garry! Garry ile kendimi bildiğim yaştan itibaren dosttuk ve inanın onun kadar iyi dostu herkes bulmak ister. Telefon çalıyordu, çalıyordu, çalıyordu. Telefonun kendinden tiksindiren müziği bir an kesilmişti, hattın düştüğünü zannetim fakat Garry'nın uykulu ses tonunu duyduğumda yüzümde gülücükler açmıştı.
G; A-.. Mark, tanrı aşkına sabahın dördü adamım!
M; Ga-.. *nefes sesleri* Garry, yardım et.
G; Hey, hey! Bekle, neler oluyor? İyi misin?
M; Bilmiyorum Garry, dışarıdayım sanırım yaralandım. 3. caddenin kısmında bir patika yoluna çıkan anayoldayım gelebilir misin?
G; Or-.. Orada ne işin var yahu senin? Tanrım, bekle geliyorum tamam mı? Kımıldama, geliyorum.
Bu konuşmalardan sonra telefonu sadece kapatıp cebime koyabilmiştim. İçimde bulunan korku bir anlığına yok olmuştu çünkü yanıma beni koruyabilecek birisi geliyordu. Yaklaşım 20 dakika sonra koşan birini farkettim. Yerden taşı alıp arkama doğru götürdüm, gözlerimi kısarak kişinin karanlıktan çıkıp yüzünü göstermesini bekliyordum. Çok geçmeden bu kişinin Garry olduğunu anlamıştım ve derin bir nefes alarak elimdeki taşı tekrar yerine bıraktım. Garry yanıma yaklaştığında yüzünde meraklı bir ifade vardı ve sinirli gözleri ile bana bakıyordu.
G; Bu saatte burada ne işin var Mark? Deli misin sen?
M; Yaralandım dostum, birşey ısırdı sanırım yanıyor!
G; Ne ısırdı? Yan-.. Yani bu patikata yırtıcı hayvan yoktur Mark, biliyorsun.
M; Kurta benziyordu, kurt sesini duydum.
G; Kurt mu? Californiada mı? Saçmalama, köpek olmalıdır.
M; Kaç tane köpeğin sarı gözleri olduğunu gördün Garry!
G; Pekâla, sakin ol ve yarana bakalım.
Garry t-shirt'imi sıyırdığında belimde diş izlerini gördü ve donakalmıştı tabii bende öyle. Tek düşündüğüm şey kanamamasıydı. Böyle derin bir yara nasıl olurdu da kanamazdı? T-shirt'i hızlı bir şekilde indirerek bakışlarımı tekrardan Garry'a yöneltmiştim. O ise sadece gözlerime bakıp olanları anlamaya çalışıyordu.
M; Garry, yardım et eve gidelim. Şu yarayı sarıp uyumaya ihtiyacım var sende bizde kalırsın.
G; Evdekilere haber vermedim?
M; Mesaj atarız, uyandıklarında görürler hadi!
Garry koluma girip beni kaldırmıştı ve acıyan yaram ile eve doğru gidiyorduk. Bu yara o kadar çok yanıyordu ki şimdiye kadar acısını çektiğim en büyük yaraydı. Evin önüne geldiğimizde odamın camına doğru baktım, normalde su borularından destek alarak tırmanabilirdim fakat bana şimdi baya yüksek gözüküyordu. Yutkunarak Garry'a doğru baktım, yapabileceğimi onayladı ve sırtımdan destek olarak tırmanmamı sağlamıştı. Odama girdiğimde Garry ise tam arkamdan camdan içeriye atladı ve derin bir nefes çekti. Yatağa oturmuştum, Garry evi çok iyi bildiği için neler yapacağını ona bırakmıştım sadece. Garry odamın kapısını yavaşça arayalarak titrek ve yavaş adımlar ile koridora çıktı ve merdivenleri es geçerek tam önümüzde olan kız kardeşimin kapısına doğru yöneldi. Garry ürkek adımlar ile kapıyı çalmaya başlamıştı. Hızlı bir şekilde ayağa kalkarak, bakışlarımı Garry'a doğru yöneltmiştim.
M; Ne yapıyorsun Garry? Megan olmaz, olmaz!
G; Sakin ol ve yaranı kapatıp yatağa yat, bana bırak.
Bunu asla yapmazdım fakat bu defa Garry'a güveniyordum, sonuçta hatalı taraf bendim. Yatağa yatıp üzerime yorganı çektim ve sadece konuşlamalarını duyabiliyordum.
Meg; Ga-.. Tanrı aşkına ne yapıyorsun?
G; Megan, sizde kalmak için pencereden girdim rahatsız etmek istemedik ancak bacağımı kötü şekilde vurdum. Acaba senin ilaç kutundan bir sargı bezi ve mikrop öldürecek birşeyler alabilir miyim?
Meg; Pekâla, bekle. Bu arada Mark nerede?
G; Yatağa uzandı ve uykusunu atmaya çalışıyor, iyi yani merak etme.
Meg; Pekâla.
Megan sanırım istediklerimizi Garry'nın eline verip kapıyı kapatmıştı. Garry yüzünde kocaman bir gülümseme ile odama girip kapıyı kapattı ve yanıma gelerek elindekiler yatağımın ucuna koydu. Yavaşça doğruldum, belimin yanması ile garip sesler çıkartmıştım ve bu ikimizide güldürmüştü. Garry elini hızlı tutarak yaranın üzerine bir ilaç sürdü fakat bu ilaç ne canımı acıtıyordu nede yarayı zorluyordu. Anlamamıştım, dişlerimi öylesine sıkıp kafamı tavna doğru çevirip beklemeye başladım. Kafamı tekrar aşağıya indirdiğimde Garry'nın işinin bittiğini gördüm, yaramı iyice sarıp t-shirt'imi indirmişti.
M; Teşekkür ederim Garry, teşekkür ederim!
G; Sorun değil kardeşim! Uyuyup biraz dinlen yarın detaylıca konuşuruz.
M; Mesajı benim telefonumdan atabilirsin, nerede yatacaksın sen?
G; Bulurum bir yer merak etme, yat hadi!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dolunay
Science FictionKanımda dolaşan bu gücü hissediyorum, evet. Bazen öyle bir acı hissi yaşıyorum ki kafamı yerinden ayırıp atasim geliyor fakat bunu beni düşünenler adına yapmamalıyım.