Gözlerimi tekrar açtığımda kulübenin daha soğuduğunu hissetmiştim, ellerim buz kesilmişti ve soğuk gözyaşlarım kirpiklerimde kurumuş bekliyordu. Gözlerimi tam olarak açtığımda karşımda Corey ve Archie'yı görebiliyordum, gülümsemek istemiştim ancak başaramıyordum. Aklımda Diana geldiğinde yere baktım ve cesedi göremedim, yerdeki kanlar iyice kurumuş şekilde bana bakıyor ve kırmızılığını kaybediyordu.
-Mark iyi misin?
-Co-.. Corey, Diana nerede?
-Gerekeni yaptık, huzurlu şekilde yatıyor merak etme.
-Bunu onlar yaptı değil mi?
-Evet, onlar yaptı ve şimdi karşılık zamanı bizimle misin?
-Tabii ki!
Kaşlarımı çattığım anda Corey'dan uzatılan yardım eli ile yerimden doğruldum ve kalça kısmımdaki tozları silkeledim. Corey ve Archie adımlarını ilerlettiğinde sadece içimdeki sinir ile peşlerinden gidiyordum, kapıyı açıp dışarıya çıktığımızda havanın daha çok serinlediğini hepimiz hissetmiştik. Ceketlerimizin fermuarını iki kat daha çekerek kafamızı yere eydik ve eski bir arabaya doğru yürüdük. Araca bindiğimizde kendimi arka koltuğa attım ve hızla geçen ağaçları seyretmeye koyuldum. Gözlerim sanki bir maddeye bulanmış kadar acıyordu, kalbim hiç olmadığı kadar yavaş atıyor ve içimdeki gerginlik parmaklarımın oynamasını sağlıyordu. Araba yavaşladığında kapıyı açıp dışarıya çıktım, Megan ile ilk buluştuğumuz sokakta olduğumuzu farketmiştim, duvarlar aynı ve hiçbir şey değişmemişti. Gözlerimi sıkıca kapatıp derin bir nefes almak ile yeltendim, Corey sırası ile bize bakıyor ve kafasını olumlu yönde sallıyordu. Ağır adımlarımız ile bir deponun kapısına gelmiştik, kapı çok küflüydü tek vuruşta kırılacak düzeydeydi tıpkı milattan kalmış gibi bir şeydi. Corey kapıyı açmak istesede başaramamıştı, kapı yerinden dahi oynamıyordu. Güçlü bir hırıltı ile kendimize gelmiştik, deponun çatısında parlayan iki kırmızı göz ile kendimizi geriye savurmuştuk. İri yapılı bir adamın, kıllı suratı tam karşımızda duruyordu tam önümüzde! Archie öne çıkmıştı, meraklı bakışlar ile onları izliyordum. Archie kafası ile Corey'a onay verdiğini görmüştüm ve Corey'ın kolumdan tutup çekmesi ile onu takip etmeye başladım. Kafamı hızla kaldırdığımda deponun arka camının önünde olduğumuzu gördüm, Corey elini cama savurur savurmaz cam kırılmıştı, kendini içeriye attığında onu takip etmekten başka bir şey yapamayacağımı düşünmüştüm. İçeriye girdiğimizde oldukça karanlık bir odanın içinde bulmuştuk kendimizi, önümüzü hatta elimizi dahi zor görüyorduk. Odada yalnız olmadığımızı biliyorduk, ikimizde başkasının kalp atışlarını ve hırıltılarını duyabiliyorduk. Işıklar inanılmaz bir şekilde parladığında gözlerimiz kamaşmıştı, üzerimize çullanan varlıklara henüz bakamadan kendimizi yerde bulmuştuk. Aklımda sadece ölmeden buradan çıkmak vardı ki bacağımda hissettiğim acı ile haykırdım, canım çok acımıştı. Gözlerimi açtığımda karşımda sivri dişleri ile gülümseyen Megan'ı görmüştüm, bana bakıyor ve sırıtıyordu. Yerimden kalkıp sinirimi dışarıya vurmaya çalıştım, artık zamanın geldiğini düşünüyordum! Tırnaklarımın, dişlerimin ve yüzümdeki tüylerin uzadığını hissedebiliyordum tabii gözlerimin ışıltısınıda. Nefesimin hırıltısı hiç olmadığı kadar fazlaydı, sinirden olduğunu düşünüyordum ve yanılmıyordum. Megan'ın üzerine atladığım gibi pençelerimi tam suratına doğru savurmaya başladım ancak her savurduğumda darbelerimden kurtulup benden kaçıyordu. Sinirlenmiştim, daha çok güçlendiğimi hissediyordum ancak yaptığım tüm darbeler sivri sinek gibi kalıyordu. Göğüsümde hissettiğim baskı ile tekrardan yere savruldum, canımın acısını tam olarak alamadan büyük bir bağırış ile tüm bedenim tıpkı bir adrenalin etkisine girmişti. Acı hissimi bir anda kaybetmiştim sanki, sadece enerji ve güç hissediyordum ve içimde ki burukluğu. Bu ulumanın Archie'ya ait olduğuna emindim, ölüyordu bunu hissediyordum. Ayaklarımı kaldırarak esnetik şekilde doğruldum, Megan'ın bakışları arasında üzerine çuvallandım ve attığım her pençe Megan'ın vücudundan sıçrayan kanları suratıma yansıtıyordu. Durmuyordum, duramıyordum sadece öldürmeye proglanmıştım sanki. Corey'i veya diğer ucubeleri görmüyordum, sadece Megan ve ölüm vardı önümde. Megan'ın bitkin bedenin yere düştüğünü gördüğümde üzerine çıktım ve pençemi boynuna dayadım, sadece tek bir hızlı çekişte canını alacaktım, almalıydım! Megan kırmızı gözleri ile beni etkisine almaya çalışıyordu, kardeşlik duygusunu tekrar suratında yansıtmaya başlamıştı adeta. Archie'nın haykırışları kulağımdan gitmiyordu veya başka bir şey düşünemiyordum. Kafamı toplamalıydım, beynim başka söylesede kalbimin söyledikleri tüm vücudumu sarıyordu "Yapmamalısın!" Yerimden kalktığımda bakışlarımı diğer ucubelere çevirdim, hepsi şaşkın gözler ile bana bakıyor ve ellerinde tuttukları Corey'i parçalayıp öldürmek istiyorlardı ancak yapamazlardı, gözlerinden bunu okuyordum. Ağır ve sağlam adımlarım ile üzerlerine yürüdüğümde Corey'i yere bırakıp kırık camdan atlamışlardı, sadece arkalarından bakakalmıştım. Elimi Corey'a uzattığımda minnettar gülüşü ile ayağa kalktı, arkama döndüğümde ise Megan'ın yerinde olmadığını farketmiştim ancak her şey geçmişti yapabileceğim bir şey yoktu artık. Tırnaklarımın ve diğer duyularımın düzelmesini bekledim, normala döndüğümde ilk işim kırık bir camdan çıkıp Archie'nın yanına koşmak oldu. Archie yerde bitkin vücudu ile yatıyor ve sadece suratıma bakıyordu, gözlerinin dolduğunu görüyordum hatta görüyorduk! Elimi uzatıp kalkmasına yardımcı olmaya çalıştım, ayağa kalktığında kanayan vücudunu bana doğru çevirmiş ve tam gözlerime bakıyordu. İçimden her şeyin geçeceğini söylemek geliyordu ancak tam tersini yaptım, hiç ummadığım bir şeyi söyledim o an Corey ve Archie'ya.
-Yeni başlıyor-..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dolunay
Science FictionKanımda dolaşan bu gücü hissediyorum, evet. Bazen öyle bir acı hissi yaşıyorum ki kafamı yerinden ayırıp atasim geliyor fakat bunu beni düşünenler adına yapmamalıyım.