Duvarda ki yazı ve cansız geyik herşeyi anlatıyordu bana, bu bir tehtid idi başka bir şey olmamazdı. Yerimden fırlayıp uzaklaştım yavaş yavaş kafenin önünden. Helen ise şaşkın şekilde arkamdan koşturuyor, elimi tutmaya çalıştıkça sinirime yenik düşüp daha da fazla koşuyordum. Helen sonunda durup arkamdan bağırmaya başladığında durmak zorunda kaldığımı hissedip arkama döndüm. Gözyaşları yanaklarından sıyrıldığını gördüğümde içimin burkulması gayet doğaldı benim için.
Helen:
"Mark, ne yapıyorsun ya? NE?! Beraber olmamız gerekmiyor mu? Neden kaçıyorsun hemen!"
Mark:
"Helen, bir süre evden çıkmasan iyi olacak. En azından şu belayı atlatana kadar."
Helen:
"Tamam çok garip şeylere tanık oldum ancak bu seferki çok mu ciddi?"
Mark:
"Bu sefer ki çok ciddi, tüm herşeyimi alan şahıslar tekrar benim peşimde ve şu an sen varsın yanımda, anladın mı? Birini daha kaybedersem bunu kaldıramam Helen. Hemen eve dönüyorsun, hemen."
Helen konuşmayarak, çantasını düzeltip uzaklaştı yanımdan. Arkasından bakakaldım, o yürüdükçe ağır ağır peşinden ilerledim. İlerledikçe ise etrafa bakınarak burada olanların kokusunu almaya çalışıyordum. Sonunda şehire girdiğimizde derin bir nefes çekip, farklı yöne doğru yürümeye koyuldum. Garry'a ulaşmalıydım ve saat henüz erken olduğu için okulda olduğunu biliyordum. Koşar adımlar ile okula giden patika yola saptım. Süratle koşup, terlerimi alnımdan siliniyor ve kimseye birşey olmaması için dua ediyordum. Okulun önüne geldiğimde herkesin arka bahçede toplandığını ve birşeylerin yolunda olmadığını gördüm. Servis otobüsünün bir tarafı tamamen kan ile kaplıydı ve bir geyik kafası tam kaputun üstünde gözlerimin içine doğru bakıyordu. Bir hayvan cesetiden bu kadar korkacağımı hiç düşünmemiştim. Hızlı adımlar ile kalabalığı yararak asıl şeyi görmek istiyordum ve sonunda karşıma çıkmıştı. Servisin sağ tarafında bulunan metal kapıya büyük bir yazı yazılmıştı. "Son Burada!" Delirmek üzere olduğumu biliyordum, saçlarımı karıştırıyor arada etrafa bakıp birilerinin olup olmadığını merak ediyordum. Kimse garip kokmuyor veya garip davranmıyordu ve umudumu iyice kaybetmeye başlamıştım. Ya burada onları bekleyecektim, ya da karşılarına çıkıp her iki yönden son verecektim yaşananlara.
Garry tam karşıda bana kilitlenmiş şekilde bakıyordu, beş gündür birbirimizi görmediğimiz için bunu garip algılamayarak yanına yaklaşmaya başladım. Bir sorun olduğunu biliyordum çünkü ben yaklaştıkça geri geri gidiyor, arada yoluna devam edip uzaklaşmaya çalışıyordu. Gözlerimi kısarak gidişini seyredebildim, kötü birşey mi yaptım acaba? Telefonumu çıkartıp aramayı denedim ancak her defasında meşgule atmaktan başka bir şey yapmıyordu. Gönlünü sonra alabileceğimi düşünerek evimin yoluna koyuldum ve biraz yol sarf ettikten sonra odama girip, bilgisayarımın başına geçip kendimi bir nebze olsun rahatlatmak adına oyunların içerisine bıraktım. Uzun süreden sonra ilk defa bu şekilde zaman geçirdiğim için çoğu şey aklımdan silinmişti. Telefonuma gelen mesaj sesi tekrar kendime gelmemi sağladı, ekrana baktığımda Garry'nın attığı mesajı gördüm. "Son Burada!" Suratım bir anlığına kızardı, içim yanıyor gibiydi adeta. Bu ya öfkenin belirtisi idi ya da endişenin. Garry bana neden böyle davranıyordu ya da neden benden kaçıyordu? Ceketimi alarak fırladım evden, insanlar her zaman ki kadar mutlu gözükselerde, benim içimi yavaş yavaş bir şeyler kemirmeye başlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dolunay
Science FictionKanımda dolaşan bu gücü hissediyorum, evet. Bazen öyle bir acı hissi yaşıyorum ki kafamı yerinden ayırıp atasim geliyor fakat bunu beni düşünenler adına yapmamalıyım.