*son olaylardan iki hafta sonra*
Gözlerimi her kapattığımda Megan'ın cansız bedeni aklıma geliyor, ondan nefret ettiğimi kendime binlerce defa söylüyorum ancak sevdiğimi inkar edemiyorum. Uzun süredir üst üste gelen bu kayboluş duygusu içimde büyük bir karadelik oluşturuyor ve bu gerçekten lanet bir şey. Sabahın ilk ışığında gözlerimi açabilmiştim, yataktan buruk vücudumu kaldırıp penceremin önündeki ufak bir saksıya dünden kalan ılık suyu boşaltım ve bu saksı tam olarak Lovie'nın camına doğru bakıyor. Tesadüf olarak düşünmüyorum, ona karşı büyük sevgilerimi sadece bu çiçek ile sunabiliyorum. Yıpranmış pantalonumun belini iyice çekip merdivenlerden aşağıya doğru inmeye başlamıştım, alt katta eskisi gibi bir huzur etrafta kol geziyordu ancak yanıma dahi yaklaşmadan kayboluyordu. Kimseye bakmadan eğik kafamı kaldırmadım ve dışarıya çıkarak okulun yolunu tuttum. İki haftadır en ufak bir aksiyon dahi yaşamıyordum, her şeyin bittiğine kendime inandırmalıydım. Okulumun önüne geldiğimde uzun süredir bir sıraya oturmadığımı farketmiştim, kapşonumu kapattım ve şişmiş, kızarmış gözlerimi insanlardan saklayarak sınıfıma ulaştım. Sırama oturduğumda Lovie'nın sırasına istemsiz olarak bakmıştım, üzerinde kurmayı bekleyen güller ve bir boy fotoğrafı duruyordu. Gülümsüyordu, sarışın saçları fotoğraf karesinde dahi parlıyor ve içimi ısıtıyordu. Dayanamayacağımı düşünüyordum ancak sınıfa girdiğim sırada bir sessizlik oluşmuştu. Herkes bana acıyordu, sevgilimi, ablamı kaybettiğim için acıyordu ve anlayabiliyorum ki bir uyuşturucu yoluna düştüğümü konuşuyorlardı.Garry'a doğru bakış attığım sırada Garry uzatmakta olan elini geri çekip yerine oturmuştu, sinirliydim, kimsenin bana acımasını veya benden tiksinmesini istemiyordum. Güçlü olduğumu göstermeliydim ve kollarımı sıvayarak arkama yaslandım. Ders başlamıştı, orta yaşlı bir öğretmenin tahtaya çizdiği sembolleri inceliyordum ancak kafamı tam olarak veremiyordum. Ders bittiği sırada herkesin kalkıp sınıftan uzaklaşmasını istedim ve tekrar çelimsiz vücudumu kaldırarak tıpkı onların yaptığı gibi koridora ulaştım. Spor kulübünün önünden geçerken koçun bakışları dikkatimi çekmişti ancak durmak istemedim, uzun süredir antrenmanlara gitmiyor ve maçlara çıkmıyordum. Atıldığımı ve bana patlayacağını biliyordum, bunu yapmalıydı çünkü bize gösterdiği karakter buna işaret ediyordu. Kafamı tam eğik şekilde düzelttim ve önüme çıkan iki ayakkabı ile durdum, kımıldayamıyordum ancak karşımda yüzünü görmediğim kişinin sakin nefesini hissedebiliyordum. Kafamı kaldırdığımda koç tam karşımda bana bakıyordu, gözleri parlıyordu ve neden kızmadığını düşünüyordum.
-Mark, iyi misin evlat?
-İy-.. İyiyim koç, teşekkür ederim.
-Senin kıçına burada tekmeyi basmalıyım ancak haklı nedenlerin var, kafanı dağıtmak istersen odama gelebilirsin konuşabiliriz.
-Düşüneceğim koç.
-Bu arada, futbol ile hala aranda bir bağ varsa takımda hep yerin var unutma. Antrenmanlar hep aynı gün değişmedi, gelip gelmemen senin elinde. Dikkatli ol evlat.
Koçun bu sözlerinden sonra bir nebze olsada rahatlamıştım, sonunda beni anlayabilen birisi vardı. Bahçeye çıktığımda ilk işim derin bir nefes almak oldu çünkü içim sıkılıyor ve kalp atışlarım yavaşlıyordu. İki haftadır dönüşmüyordu kısacası dönüşemiyordum resmen yeteneklerimi kaybetmiştim veya ben öyle düşünüyordum. Bu beni biraz olsada sevindiriyordu, sonunda hayatımın düzeldiğini düşünüyor ve kendime umut veren şeylerden bahsediyordum. Futbol konusu benim için cazip bir fikirdi, kafamın dağılacağını düşünüyordum ve sıfırdan temiz bir defter açmak. Antrenmanın bu akşam olacağını biliyordum, akşam saatlerinde saha içerisinde toplanır antrenmandan önce oyuncular kendi arasında eğlenir ve enerji içecekleri ile beslenirlerdi. Tek yapmam gereken tribünün altındaki boşlukta oturmak olduğun düşünüyordum ve öylede yaptım. Hava gittikçe kararmaya başlamıştı, telefonum sayesinde kulaklığımdan müzik dinliyor ve saçma oyunlar oynuyordum ancak içimdeki huzursuzluk, heyecan moralimi ara sıra bozuyordu. Havanın iyice kararmasıyla telefonumu cebime koydum ve çantamı kavrayarak doğruldum, tribünün altından çıkarak sahaya doğru yürümeye başlamıştım. Oyuncuların gol çizgisinin üzerinde oturduğun ve kendi aralarından şakalaştığını görebiliyordum ve aralarında Garry'da oldukça dikkat çekiyordu. Kafamı yerden kaldırmamam gerektiğini defalarca söylemeye başlamıştım, beni gördüklerinde hangi tavır ile yaklaşacaklarınıda merak ediyordum ve sonunda beklediğim olmuştu. Büyük bir sevinç çığlığı ile kafamı kaldırdığımda bütün oyuncuların ayağa kalkıp bana doğru geldiğini görmüştüm buna takım kaptanımız Sammy'de dahil. Hem şaşkın bakışları hemde gülen suratları ile yanıma yaklaşıyorlardı elimi kaldıramamıştım ancak onlar sıkı ve dostani şekilde sarılıp selam vermeye başlamışlardı. Sammy ortalarından gelip yer açtığını görmüştüm ve soğuk bakışlarını direkt bana çevirmişti.
-Mark, nasılsın?
-İyiyim Sammy, iyiyim.
-Dönmene sevindik kardeşim, burada biz aileyiz ve sen ailene tekrar hoşgeldin!
Sözünü bitirdiğinde uzun süredir ilk defa sahte gülümsememi kişilere yöneltmemiştim, içten gülümsemiştim ve onlar farketmişti. Cümlesini bitirdiğinde herkes kaskını havaya kaldırmış ve zıplamaya başlamıştı, sadece gülümsüyor ve kafamı sallıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dolunay
Science FictionKanımda dolaşan bu gücü hissediyorum, evet. Bazen öyle bir acı hissi yaşıyorum ki kafamı yerinden ayırıp atasim geliyor fakat bunu beni düşünenler adına yapmamalıyım.